?>

Anneciğim

Halil GÜLEL

10 saat önce

Dünyanın en güzel çiçeklerinden;

Sunarım bir demet gör anneciğim.

Çalışıp yorulan o ellerinden

Öpmek istiyorum ver anneciğim.

 

Gülünce gözlerin içinden güldün,

Hasta oldum, benden çok önce soldun,

Sabaha kadar hep uyanık kaldın

Üşüyorum, beni sar anneciğim.

 

Ödenmez hizmetin ne versem sana,

Canından can kattın canından bana,

Besledin büyüttün mutlu yarına

Yürüsün sevgiyle der anneciğim.

 

Diken batsa bana ıslanır gözün,

Şifa verir baldan tatlıdır sözün,

Değse dudağıma o güzel yüzün

Doldurur gönlümü nur anneciğim.

 

Sen benim yazımsın, ben ilkbaharın,

Gönlünde açtığım izler çok derin,

Senin kalbinde her çocuğa yerin

Bendeyse bir sana var anneciğim.

 

Halil GÜLEL

Düsseldorf / 04.05.1999

(Akça Akça Akar Gönül Pınarı)

 

BU ŞİİRİN YAZILIŞ HİKAYESİ

Mayıs ayı yaklaşıyordu. Okullarda bazı dini ve milli günler veya uluslararası kabul edilmiş “anma günlerini” kutlamak, onu çocuklarla beraber yaşamak müfredat programlarına dahil edilebilir, dahil edilmeden de “kültür haftası” olarak o okulda verilen başka derslerle bağlantı içinde ortak olarak çalışılır çocuklara yaşatılırdı.

Yabancı bir ülkede yaşayan bir Türkler, içinde yaşadığımız ülkenin milli ve dini günlerini bayramlarını onlara katılarak kutluyoruz; onlar da bizim iştirak ettiğimiz kadar olmasa bile, bize ait olan Ramazan ve Kurban Bayramlarını bazen bizimle birlikte kutluyorlar. Artık çok kültürlü bir toplum olarak düşünülen Almanya’da eskiden uzakta yaşayanların sahip oldukları “önyargıların” yerine komşunun inancını, kültür dünyasını ona iştirak ederek bir nevi yaşayarak öğreniyorlardı ve bu sayede de bir çok önyargı ortadan kalkıyordu.

Nisan ayında özellikle Türkler arasında yumurta bayramı olarak nitelendirilen “paskalya yortusu” okullara iki hafta tadil edilerek ve insanlar belli bir günde dört beş gün tatil oldukları için birbirlerini ziyaret ederek bu Hristiyanlık bayramını bu Hristiyanlık dini gününü en azından isim bazında olmuş yaşamış ve kutlamış oluyoruz.

Paskalya yortusundan sonra okula dönen çocuklarla bir gün Türkçe dersinde “Anneler Gününde” neler yapabiliriz diye konuştuk. Annelere verilecek hediye ve çiçek demetleri üzerine çocuklar fikirlerine bildirdiler. Üç gün sonra tekrar bu konu üzerine yoğunlaşmak üzere söz verdik.. Bu üç gün içinde de “ANNECİĞİM” şiirini yazdım ve o şiiri yazdığım kağıda bizim milli motiflerimizden bir çerçeve yaptım.

Maksadım bu çerçeveyi çocuklara renkli keçe kalemlerle boyatıp “Anneler Gününde” bizzat kendilerinin kahvaltının sofrasında okumalarını ve okuduktan sonra annesinin ve sofrada bulunanların duygularını üç beş cümle ile defterlerine kaydedip, sınıfta okuyup o ifadelerin duygularını hep beraber paylaşmaktı.

Öğleden sonraki Türkçe dersimizde bir ders boyunca renkli keçe kalemlerimiz ile onların fotokopi olarak vermiş olduğum o şiirin kağıdını bizzat boyattım. Rengarenk çok güzel emek ürünleri çıktı.

Bu arada şiiri her çocuğa teker teker okuttum. Buradaki amacım şiirin okurken ses tonlaması, sesin uzatılması, yavaş ve yüksek olması yani vurgunun nerede yapılıp duyguyu gönüllere işleyecek bir şekilde verilmesi için pratik olarak okutarak ortaya koydum. Birkaç defa da onlara bu “şiirin okunuş şeklini” bizzat okuyarak onlara seslendirdim.

Çocuklar süslemiş oldukları “ANNECİĞİM” şiiri kağıdını bükmeden, katlamadan çantalarına koymalarını tavsiye ettim.

Pazar günü kardeşi olanlar kardeşleriyle birlikte, anne ve babalarından önce kalkarak “Anneler Günü” kahvaltı sofrasını hazırlamalarını tembih ettim. Hatta kahvaltıdan sonra şiir okunurken okunan şiire uygun bir fon müziği vurmalarına tavsiye ederek şiirin daha da etkili olmasını sağlamalarını söyledim.

En önemlisi de şiir okunduktan sonra; şiirin çerçevesi olarak boyanan motiflerin meydana getirdiği o güzel tabloyu annelerine hediye etmelerini tavsiye ettim.

“Anneler Günü” her evde farklı bir şekilde geçmiş olduktan sonra onu takip eden hafta içinde derste tekrar buluştuk ve çocuklara izlenimlerini sordum.

Bir kız öğrencim; şiiri okuduğunda, annesinin çok duygulanıp, dinledikten sonra kalkıp şiiri okuduğu için onu öptüğünü söyledi ve o şiir kağıdını bağrına bastığını anlattı.

Bir başka öğrencim evde üç kardeş olduklarını ve her kardeşi şiirin bir dörtlüğünü okumuş son kıtada da hepsi beraber okumuşlar. Bu tiyatral okuyuş karşısında anne ve babalarının çok duygulandığını anlattı.

Bir erkek öğrencim anne ve babasıyla birlikte yanlarına kalan ninesi de varmış. Masada öğrencilerim anne ve babasına şiiri seslendirmişler. Anne ve nine çok duygulanmış. Daha sonra nine evlerinin balkonuna çıkıp orada otururken, bu sefer babaları şiiri almış, sesli olarak okumuş. Şiiri sesli okurken her dörtlük bitince balkona bakarak gözlerinden yaş dökülmüş ve ağlamış. O öğrencim babasının ağlamasına yaşlı ninesinin ağır hastalığına bağlıyordu.

Ben kendim de bizim evde yanımızda oturan annemize, Antalyalı bir aile dostumuzla birlikte kahvaltı sofrası hazırlayıp beraberce çocuklarımla birlikte ANNECİĞİM şiirini okuduk. Biraz tiyatral bir şekilde bu şiiri okurken annem çok duygulandı.

O zaman yanımızda bulunan Mehmet abi dedi şiiri bir de ben okuyacağım. Onun annesi Antalya’nın Altınyaka kasabasında yaşayan annesi hasta ve evde yalnız kalıyordu. Bildiğimiz bu durumdan dolayı Mehmet abi şiiri okurken “Anneciğim!” dediğinde gözlerinden yağmur yağmaya başladı.

Elbette her sanatçının, her yazarın, her şairin, her ressamın, her bestekarın, her heykeltraşın sevdiği veya sevdikleri bir veya birkaç eseri vardır.

İşte benim de şiir dalında sevdiğin bu eserlerin başında “GÖRECEKTİN BİZİ MEHLİKA SULTAN” adlı şiirim ile “ANNECİĞİM” şiiri de en sevdiğim eserlerim arasındadır.

Birincisi atalarımızın emperyalist güçlere kanlarının son damlasına kadar canlarını hiçe sayarak Çanakkale’de yazmış oldukları destandır. İkincisi de bana her türlü yardımı maddi ve manevi açıdan vermiş olan bazen ayağım bazen elim bazen gözüm bazen söylemek istediğim sözüm olan anamdır.

Hoşgörülü geniş bir sanat dünyası olan iyi niyetli olan anam için neler yazsam azdır. Şimdi bu şehirde ya edebi olarak neleri ifade etmek istediğimi izah etmek için şiirin edebi ve manevi yorumunu sizlere vermek istiyorum. Bütün annelerin “ANNELER GÜNÜNÜ” bir gün olarak değil, bir ömür olarak kutluyor ve ellerinden öperek saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Şimdide bu şiiri edebi ve taşıdığı değerler ile halk edebiyatı özellikleri açısından incelendiğinde birçok yönüyle geleneksel halk şiiri anlayışını yansıttığı görülür.  “Anneciğim” adlı şiiri; duygu yüklü, içten ve klasik anne temalı Türk şiir geleneğinin güzel bir örneğidir. Şiiri yapı, tema, imgeler ve biçim yönlerinden inceleyelim:

Duygusal derinlik açısından Anne sevgisi, fedakârlık ve minnettarlık içermektedir.

Şiirde şair, annesine duyduğu derin sevgiyi ve onun özverili tutumunu, minnettarlıkla birlikte dile getiriyor. Bu duygu, dizelerin her satırına işlemiş ve anne-evlat ilişkisinin hem fiziksel (elleri öpmek, sarılmak) hem de manevi yönleri (sevgi, şefkat, fedakârlık) öne çıkarılmıştır.

Şiir, nazım ve biçim birimi olarak dörtlüklerden oluşuyor. Şiir, 5 kıtalık bir yapıdadır. Halk edebiyatında en çok kullanılan biçimlerinden biridir.

Bu şiir de 5 dörtlükten (20 dize - mısra) oluşmuştur.

Ölçü: 11’li hece ölçüsü ile yazılmış ve bu ölçü, özellikle koşma türü şiirlerde yaygındır. Hece sayısı her dizede 11 olup duraklarla okunabilir (örneğin: 6+5, 4+4+3 gibi). Okurken bu duraklara uyularak kelimelerin vurgulama ve duygu dökümü imkanı sağlanır.

Genellikle klasik dörtlük uyakları (kafiye) (abab, aaab) tercih edilmiştir. Bu da şiire bir ahenk ve müzikalite kazandırmaktadır.

Son dize çoğunlukla “anneciğim” kelimesiyle biter. Bu tekrar hem redif hem de şiire duygusal vurgu katmak açısından önemlidir. Örnekler olarak;

 

“Öpmek istiyorum ver anneciğim

Üşüyorum, beni sar anneciğim”

 

Burada “anneciğim” redif; ondan önce gelen ses benzerliği varsa, bu da halk şiirinde ayak tabir edilen genellikle aynı kökü farklı harfler ile yazılışından meydana gelen uyaklı bir sözcüktür.

Kafiye düzeni ve redifler, müzikaliteyi güçlendirir. “Anneciğim” kelimesinin her kıtanın sonunda tekrarlanması, hem vurguyu artırır hem de yapıyı sağlamlaştırır.

İmgeler ve simgesel dil olarak “Çiçek demeti, gülüş, sabaha kadar uyanıklık, diken, bal:” Şiirde anne figürü, doğaya ait saf ve güzel imgelerle betimlenmiştir. “Çiçek sunmak, gülümsemek, dikenin batması” gibi doğal imgelerle annenin sevgisi somutlaştırılmıştır.

Dil ve üslup özellikleri olarak sade ve doğal bir Türkçe kullanılmıştır. Bu, halk şiirinin temel özelliğidir. Arapça-Farsça tamlamalar ya da ağır ifadelerden kaçınılmış, halkın anlayacağı dil tercih edilmiştir.

Anlatım biçimi ve dili olarak “İçtenlik öne çıkar ve şiirin dili oldukça sade, akıcı ve içtendir. Yapaylık ya da süsleme yerine doğal bir söyleyiş” benimsenmiş.

Her kıta ayrı bir tema (konu) işler; bu da yapı açısından sağlam bir kurguyu gösterir.

Duygusal ve lirik anlatım olarak şiirdeki en belirgin ton annelere duyulan sevgi, özlem ve minnettarlığı öne çıkarmıştır. Bu duygu, halk şiirlerinde özellikle ana, baba, eş, çocuk temalarında sıkça yer bulur.

Konuşma diliyle şiir dili arasında denge: “Ver anneciğim”, “Sar anneciğim” gibi çağrılar, şiirin okurla temasını artırır. Şair burada annesine hitap ederken sanki onunla konuşur gibidir.

“Sen benim yazımsın, ben ilkbaharın”: Bu dize özellikle lirik ve etkileyicidir. Annesini “yaz” olarak betimleyen şair, kendini onun yanında bir “ilkbahar” gibi görür. Burada hem kuşak hem de aidiyet ve süreklilik vurgulanır.

Türk kültüründe “anne figürü” kutsaldır; şiir de bu kültürel öğeyi yüceltir.

“Canından can kattın canından bana” dizesi, anneliğin özverili yönünü çok etkili bir şekilde dile getirir.

Şair, annenin çocuk üzerindeki yerini abartmadan ama içtenlikle, saygı ve minnet duygularıyla aktarır. Bu da şiiri evrensel insani değerlerle buluşturur.

Özellikle Almanya’da yazılmış olması (Düsseldorf) şiire bir gurbet havası da katmaktadır; bu, yurt dışındaki pek çok Türk için şiiri daha dokunaklı kılar.

Yer yer dramatik: Özellikle “hasta oldum, benden çok önce soldun” dizesinde anne figürünün yaşlanması, çocuğuna duyduğu ilgiden yıpranması gibi dramatik öğeler vardır.

Aslında bu noktayı biraz açmak istiyorum; daha iki yaşındayken çocuk felcine yakalanıp değişik yanlış uygulamalardan dolayı yürüyemez bir hale geldiğim için; annem, beni severken şöyle mani söylerdi.” hu Mevlam hu Mevlam oğluma ayak ver Mevlam.” çünkü ben de yürüyemiyordum. Ben yürüyemiyordum ama benim bu durumum annemi inanıyorum ki benden daha fazla üzülüyor.

İçtenlik ve yalınlık: şiirin her dizesi, sanki bir çocuğun doğrudan annesine söylediği cümleler gibi samimidir. Bu da halk edebiyatının doğallığını yansıtır. Temalar ve halk kültürüyle bağlantılı ve anne sevgisidir. Halk edebiyatında önemli bir yer tutar. Anneler kutsal kabul edilir; onların emeği, duası, koruyuculuğu şiirlerde sıkça yüceltilir.

 

Fedakârlık ve dua:

“Sabaha kadar hep uyanık kaldın”

“Canından can kattın canından bana”

 

gibi dizeler halk şiirinde annenin yeriyle ilgili geleneksel bakışı yansıtır.

Doğadan gelen imgeler: Çiçek, diken, bal, ilkbahar, nur gibi doğa kaynaklı öğeler, halk şiirinin en çok başvurduğu mecaz anlamlı kelimelerdir. Bu şiirde de yoğun şekilde kullanılmıştır.

Dini ve manevi açıdan  İslam kültüründe anneye verilen değer çok büyüktür: “Cennet anaların ayakları altındadır” hadis-i şerifiyle vurgulandığı gibi.

Şiir, doğrudan dini kavramlara başvurmadan, bu kutsallığı doğal bir şekilde hissettirir. Özellikle annenin şefkati, fedakârlığı ve duası bu bağlamda değerlendirilebilir.

“Doldurur gönlümü nur anneciğim” dizesi, anne sevgisinin bir manevi ışık kaynağı olduğunu çağrıştırır.

Evrensellik ve bireysellik olarak her ne kadar şiir bireysel bir anlatımı içerse de; annenin fedakârlığı, sevgisi, koruyuculuğu gibi yönler evrenseldir. Bu da şiiri geniş bir kitle için anlamlı ve dokunaklı kılar.

Bu şiiri yazan hakkında vereceğimiz kısa bir bilgi, onun Düsseldorf’ta, 1999 yılında bu şiiri yazdığı hem yer, hem de tarih açısından önemlidir. Yurt dışında yazılmış olması, gurbet duygusunu arka planda hissettirebilir. Annesinden uzak olan bir evladın içsel özlemini ve minnetini zaman-mekân ötesine taşıyarak ifade ettiğini düşünebiliriz.

“Anneciğim” şiiri; samimi, duygu yüklü, ahenkli ve halk şiiri geleneğini sürdüren başarılı bir örnektir. “Annelik” gibi kutsal bir temayı sade ama güçlü imgelerle işlemiş, okura bireysel ve toplumsal açıdan hitap edilmiştir.

Halil GÜLEL olarak benim bu şiirim, Türk edebiyatındaki anne temalı şiir geleneğine hem içerik hem biçim açısından katkı sunan, yalın ama etkili bir eserdir. Teması, dili, ölçüsü, hitap biçimi ve imgeleriyle geleneksel halk şiirinin izlerini taşır. “Anneciğim” şiiri, “Annelik” duygusunu ilahlaştırma yapmadan idealize eden, şiirsel bir dille yücelten bu metin, çağdaş lirik şiirin içtenlikli örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir.

Türk edebiyatında anne figürü, çoğunlukla şefkatin, fedakârlığın, sabrın ve kutsallığın timsali olarak yer bulmuştur. Divan şiirinden halk edebiyatına, Tanzimat’tan günümüze kadar gelen şiirsel mirasta, anneye atfedilen değer hiçbir zaman azalmamış; aksine zaman zaman toplumsal kırılmalarla daha da pekişmiştir.

Halil GÜLEL bu şiiri ile geleneksel çizgide yer almakla birlikte, çağdaş bir duyarlılıkla siz sevgili şiir severlerin istifadesine sunmaktadır.

Edebiyatın en temel işlevlerinden biri olan duyguyu estetik biçimde aktarabilme yetisi, bu şiirde tüm sadeliğiyle kendini gösterir. Ve okur, son dizelerde şairin değil kendi iç sesinin dile geldiğini fark eder:

“Bendeyse bir sana var anneciğim.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI