Geçen hafta bir dostumdan benim için oldukca anlamlı bir fotoğraf karesi aldım.Fotoğraf Amsterdam’da bir terasta çekilmiş. Hava hafif güneşli. Kaç gündür devam eden yağmurdan eser yok. Büyükçe bir bahçe şemsiyesinin altıdaki masada bir kahve fincanı ve bir diz üstü bilgisayar yer alıyor. Arka masalarda da genç, yaşlı Amsterdamlılar var.
Dostum, fotoğrafın altına “Amsterdam’da mutlu bir Türk” ifadesi koyarken, “hatırla bakalım burası neresi diye” de bir soru eklemiş.
Fotoğrafa uzun uzun bakmak yerine, alttaki ifadeden hareketle hemen aklıma, “Antalya’da Mutlu Bir Hollandalı” şarkısının sözleri geldi. Düşündüm bir an. Antalya’da mutlu bir Hollandalı olur da, Amsterdam’da mutlu bir Türk olmaz mı? Hatta geçen yıl bu günlerde ve bu köşede yazdığım, “Karaman’da mutlu bir Hollandalı Türk” yazısı da aklıma geldi.
Önce gönderilen fotoğrafın, Amsterdam’ın hangi bölgesinde çekildiği ve bana neler hatırlattığı üzerinde duralım isterseniz.
Fotoğraf, benim kırk beş yıl önce Amsterdam’a geldiğim mahalleden, yani Westerpark bölgesindeki bir terasta çekilmişti. Durum böyle olunca, insan ister istemez Hollanda’ya ilk geldiği güne geri gidiyor. O bir ağustos günüydü. Uçağa bindiğimiz Ankara’da, hava sıcaklığı 36 derece iken, üç dört saat sonra geldiğimiz Amsterdam’da, hava yağmurlu ve sıcaklık 15 veya 16 dereceydi. Büyük bir değişim yaşadığım o ilk günü unutmak mümkün mü?
Amsterdam’da ilk yıllarım, öğrencilik dönemim ve sonrasında, yaklaşık 25 yıllık sivil toplum tecrübem, hep Westerpark merkezliydi. Hollanda Türk göç tarihinde 2000’den fazla etkinlik, 150 kitap yayınıyla yer alacak Türkevi Topluluğu’nun ilk adı, ‘Westerpark Türkevi Derneği’ydi. Dolayısıyla Westerpark’ın hayatımda çok özel bir yeri vardı.
Amsterdam’a, Hollanda’ya, Avrupa’ya ve Türk Dünyasına Westerparpark’tan açılmıştım.İlk Ramazan etkinliklerimiz, ilk yağlı güreş etkinlikleri, ilk Türkistan sergimiz, ilk Türkevi yayınımız, Hollandalılar için ilk Türk yemekleri kursumuz, Türk çocukları için ilk hafta sonu Türkçe derslerimiz, İlk panayır organizasyonumuz, ilk aşure yemeğimiz, Hollandalılar için ilk Türkçe kurslarımız, Hollandalı gazetecilerle ilk tanışmamız, Türk Dünyası ile ilgili ilk çalışmalarımız, yerel yönetimlerle ilk ortak çalışmamız ve daha bir çok ilklerimiz, hep Westerpark bölgesinde olmuştu.
Westerpark’ta yaşadığım bu ilklerin yanı sıra, hafızamda kalan şu güzellikler de var elbette. Amsterdam’ın farklı bölgelerindeki parklarda olduğu gibi, Westerpark’ta da insanlar hoş vakit geçirirler. Koşarlar. Dinlenirler. Spor yaparlar. Bisiklete binerler. Köpek gezdirirler. Resim yaparlar. Küçük gruplar halinde sohbet ederler. Çiftler el ele dolaşırlar. Anneler çocuk arabalarıyla bebeklerini gezdirirler. Hava sıcak olursa güneşlenirler. Çocuklar oyun oynarlar. İnsanlar fotoğraf veya film çekerler…
Öyle ki, Westerpark’ta dolaşırken, her ne kadar şehrin ortasındaki Vondelpark kadar kalabalık olmasa da, Amsterdam’da yaşayan farklı kültürlere sahip insanlarla ve farklı dilleri konuşanlarla karşılaşırsınız. İlginç olan bir detay ise, bu kadar çeşit insanın hareket ettiği bu parkta hiç bir gürültüye rastlamazsınız. İnsanlar gayet sakindirler. Ne bağıran var ne çağıran. Hatta, akşama doğru park içindeki iki şelaleden gelen ses insanı dinlendirir.
Hatıralardan sonra, kısaca “Amsterdam’da mutlu bir Türk” meselesine de değineyim: Mutluluk elbette göreceli bir kavramdır. Kişiden kişiye değişir. Ancak, “Amsterdam’da mutlu bir Türk” ifadesi bana öncelikle, yarım yüz yılı aşan bir göçmenlik tecrübesine sahip ve bu süreçte Amsterdam’da kendisine yeni bir dünya oluşturan, etrafında dostları olan, bulunduğu şehirde sıkılmayan ve seven, insanlarla iç içe olan ve bundan mutluluk duyan bir Türkü hatırlatıyor.
O halde, Amsterdam’daki mutlu olan Türk, kendisiyle, çevresiyle, işiyle, eşiyle, töresiyle, milleti ile ve içinde yaşadığı toplumla barışık olan birisidir. Çünkü, Amsterdam’da mutlu bir Türk, töre gereği, Yunus gibi “Yaratılanı Yaratan’dan ötürü seven” biridir.Fotoğrafı gönderen dostuma teşekkürü bir borç bilirim…