Aşk - Hürrem Sultan

Orhan ARAS
Orhan ARAS
Aşk - Hürrem Sultan
25-06-2022

„Hazret-i Sultanım,

Yüzümü yere koyup kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım, eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap, göğsü harap, gözü yaş dolu, gecesi gündüzünden ayırt edemeyen, özlem denizine düşmüş çaresiz, aşkınız ile divane, Ferhat ile Mecnun’dan beter tutkun kölenizi sorarsanız ne ki sultanımdan ayrıyım. Bülbül gibi ah ve feryadım dinmeyip ayrılığından (öyle) bir halim var ki Hak, kafir olan kullarına dahi vermesin.“

Yukarıdaki mektubu, kimine göre Ukraynalı, kimine göre de Rus asıllı olan Hurrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'a yazmıştır.

O dönemde dünyanın yarısına hükmeden ve Batılıların "Muhteşem Süleyman" diye adlandırdıkları Kanuni de karısı Hurrem'i çok seviyor ve ona ateşli mektuplar yazıyordu. Hatta bazı tarihçilere göre, o çok sevdiği karısının hilelerine aldanarak en sevdiği ve en yiğit oğlu Mustafa’yı cellatlara teslim ediyor, Hurrem'in oğlu Sarı Selim’i Osmanlı tahtının varisi olarak ilan ediyordu.

Aşk öyle bir duygudur ki "nedenlerle, niçinlerle"asla anlatılamaz? Hatta aşk bazen ilimin de tarihin de akışını bile değiştirebilir.

Ünlü fizikçi Albert Einstein aşkı Milava'ye yazdığı mektupta kafasındaki araştırmadan da geri durmuyordu:

"Az önce, Leonard’ın ultraviyole ışıktan katot ışınlarının elde edilmesine dair muhteşem bir makalesini okudum. Bu güzel yazının etkisiyle öyle bir mutlulukla doldum ki, senin de bundan mutlaka payını alman lazım. Moralini bozma sevgilim ve kuruntulara kapılma. Seni bırakmayacağım ve her şeyi mutlu sona vardıracağım. Sadece birazcık sabır."

Evet, birazcık sabır! Aşk sabıra da, zındanlara da tahammül edilecek kadar kutsaldır. Fransızların dahi yazarı ve şairi Viktor Hugo sevgilisi Juliette Drouet’yeyi öyle seviyordu ki onun yıllarca evden dışarıya çıkmasına izin vermiyordu. İşin ilginç yanı Juliette, onu içeri hapseden bir adama tahammül etmenin yanısıra ona tam 17 bin aşk mektubu yazıyordu!

Bir mektubunda Hugo’ya  şöyle yazmıştı:

"Seni sonsuza kadar bekliyorum. Kafeste bir sincap gibi...."

Kadından kadına koşan Hugo’nun da Juliette karşı olan aşkı bitmek bilmiyordu. Ona yazdığı bir mektupta şöyle diyordu:

"Bu, zulmet ve şiddet dolu günler boyunca harikuladeydiniz, Juliette’im. Sevgi istedim, verdiniz, teşekkürler! Gizlendiğim yerlerde, sürekli heyecan içinde beklemekle geçen gecelerin sonunda, kapımda, parmaklarınızda titreşen anahtarların sesini işittiğimde o kötülükler ve karanlıklar yok oluyordu; içeriye ışık giriyordu."

Ya Fransızların ünlü imparatoru Napoleon! Bakın o sevdiği Josephin’e 1795 yılın bir sonbaharında  neler yazmıştı: 

"Sen yanımda olmadığında sanki ben tam olarak kendim değilmişim gibi geliyor bana. Oturursam yürümek istiyorum, yürüyorsam eve dönmeye can atıyorum, eğleniyorsam, çalışmak istiyorum, çalışmıyorsam huzursuz oluyorum ve yatmaya gittiğimden yaşadığım günden hoşnut olmuyorum."

Hindistan'ı özgürlüğe kavuşturan Gandhi’ye göre sevgi öyle güçlü bir duyguydu ki, onun tesiri en güclü kralların gücüne galip gelebiliyordu.

Filizof Nietzsche kapıldığı sevgisizlikten olsa gerek sevgiyi, "hiçliğin yarattığı bir dehşet" olarak görüyordu.

Ünlü şair Baudelaire, sevdiğinin uyumasında bile bir zahmet görürdü. "Güzel gözlerin yorulmuş zavallı sevgilim!" diye sayıklardı.

Yazar Proust ise sevgilisi Albertine’nin uyumasına her baktığında kendinden geçiyordu.

Hurrem Sultan’ın 450 yıl önce yazdığı mektupları okuduğumda, bir sinema filmi gibi gözlerimin önünden geçen imparatorların, şairlerin, yazarların, filizofların aşk acılarıyla dolu yüzlerine merakla bakmaktan kendimi alamadim.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?