
Konya bozkırından Drama'ya göçmüşler. Dedesi Şeyh Ömer Efendi solak bir hattatmış. Kendisi de solak olduğu, udunu sol elle çaldığı için "Yesari" denmiş. Yani "solak."
Suzan Hanımla tanıştıklarında 27 yaşında imiş Yesari Bey. Suzan Hanım da 17. Büyükada'daki çay bahçelerinin birinde tanışmışlar. Babası evlenmesini istememiş Suzan Hanım'la...
Antalya'da vapur acentasında katiplik, İzmit'te maliye memurluğu, İstanbul Galata gümrüğünde komisyonculuk, bir müddet de muhasebecilik yapmış.
"Benim aşkım ben doğmadan önce doğmuş. Ben doğunca aşkı beni beklerken buldum" diyen Yesari Asım Ersoy'un besteleri birbirinden güzel.
Ada önemli, Suzan Hanım var çünkü.
"Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık" demiş meselâ. Gitmeden önce haber göndermiş "Ada sahillerinde bekliyorum" diye. Sonra gelirmiş o yâr "Adalardan bir yâr gelir bizlere" dermiş.
Şöyle demiş Yesari Asım; "Cenab-ı hak bana bu bestekârlık fırsatını vermeseydi, ben ahirete cılız bir imanla gidecektim."
Yılda 25- 30 beste yaparmış. Beste yaparken yer, zaman, mekan ayırmazmış. "Bekledim de gelmedin, Hiç mi beni sevmedin" şarkısını sıkça gittiği Çemberlitaş Hamamında yazmış, bestelemiş.
Eskişehir'de de çok hamam var ama mesele hamamda değil demek ki...
Bestelediği eserlerinin güftelerinin çoğunu kendi yazmış ama başkalarının da var tabi. Şukufe Nihal Hanım şöyle bir şiir yazmış;
"Akşamlar ufuktan süzülüp gittiğin andır." bunu bestelemiş Yesari Asım Bey.
"Zamanın tanınmış ailelerinden bir hanım ile aralarında gönül inkılabı olmuş."
Fitnat Hanım da bir şiir veriyor, besteliyor Yesari Asım Ersoy; "Bir lâhza bile ayrılmam şen kucağından"
Bir şiir daha;
"Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır,
Yalnız senin aşkınla ruhum solacaktır.
Son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır,
Yalnız senin aşkınla ruhum solacaktır."
Cevap veriyor Yesari Bey;
"Sevda yaratan gözlerini her zaman öpsem,
Doymam güzelim haşre kadar hep seni sevsem,
Rûhunda o saf duyguların nûru yanarken,
Doymam güzelim haşre kadar hep seni sevsem."
Şöhreti büyüyor Yesari Asım Arsoy'un ama yalnızlığı da öyle. Fatih'teki Millet Kütüphanesi'ne gidiyor. Kütüphane memuru Zehra Hanım ile evleniyor ama başlamasıyla bitmesi bir oluyor. Bir kaç yıl sürüyor bu evlilik.
O sıralarda babası vefat ediyor. En büyük amcaya gidiyor Suzan Hanım'la evlenmesine izin vermesi için, amca da izin vermiyor.
Besteler birbiri ardından geliyor, visale ermişlerin şarkılarını yazan, besteleyen Türk Musikisinin en parlak yıldızlarından biri olan Yesari Asım Arsoy'dan;
"Dün gece bir şuhun bezmine gittim."
"Fariğ olmam meşrebi rindadeden."
Altan Deliorman'ın sorumlu olduğu dergi okuyucu oylarıyla 1985 yılında "Yılın Bestekârı" seçiyor Yesari Asım Arsoy'u. Yaşlı haliyle zor da olsa geliyor ödül törenine. Bir gazeteci "önce Yesari Asım Arsoy konuşsun, benim işim var, yoksa haber yapmam gazetede" diye kibar bir şekilde tehdit ediyor. "Ödül töreninin sırası var, bestekâr en son konuşacak" diyor yetkililer. Yesari Bey paltosunu omuzuna koymuş sonbahar soğuğunda. Paltosunu çıkarmak için yardım ediyorlar.
Ertesi gün "Büyük Gazete" şöyle veriyor haberi;
"Bestekar Yesari Asım Arsoy beş saat ayakta bekleyince bayıldı. -Ödül Çilesi- Bir yayınevi tarafından ödül törenine katılan ünlü bestekar, beş saat süren konuşmaları beklerken baygınlık geçirdi."
Baştan aşağı yalan haber o zamanlarda da varmış demek ki...
Yesari Asım Arsoy bir hikaye anlatmış;
Yaşlı bir kadın tek odalı evinin önünde oturmuş, yoldan geçen beyin oğluyla biraz yarenlik etmek istemiş. "Aman nine tek iskemlen var, beni oturmaya çalışıyorsun" deyince şu cevabı vermiş; "Haklısın oğul, benim bu pılı pırtımı bir horoz bile götürür, ama gönlümü kervanlar taşıyamaz."
Sık sık ararmış Altan Deliorman'ı, zira "Vefalı adem isteyen vefalı adem olmalıymış."
Amca ölünce vasiyetinde Suzan Hanım ile evlenmesine izin veriyor.
Her ne kadar Fitnat Hanım "Bu böyle ne zamana kadar devam edecek, vaz geçin bu sevdadan" dese de cevabı şöyle oluyor Yesari Bey'in; "Bizim gönlümüz yaz boz tahtası değildir. Biz bir insanı gönlümüze ya hiç yazmayız, yazarsak da bir daha silmeyiz."
Evleniyorlar sonra, yıl 1977. Suzan Hanım 67, Yesari Bey 77 yaşında.
Bir ömür beklemişti Suzan Hanım, masal gibi bir on beş yıl yaşamışlardı.
18 Ocak 1992 gecesi rahatsızlanıyor Yesari Bey. Elleri Suzan Hanım'ın avuçlarında.
Suzan Hanım da şiir yazarmış. O Dil'de Yesari Bey'den dinlediği şarkıya ilaveler yapmış. Yesari Bey'e de o güne kadar okumamış, sır olarak kalmış.
Elleri soğuyormuş Yesari Bey'in, "Asım" diye seslenmiş Suzan Hanım. Zorlukla başını çevirmiş. Kulağına şu şiiri okumuş;
"Ömrüm seni sevmekle nihâyet bulacaktır
Yalnız senin aşkın ile rûhum solacaktır
Bin cânı fedâ eylesem azdır sana billâh
Hayfâ ki ecel sadece bir cân alacaktır
Mecnûn seni, Leylâ beni kıskansa aceb mi
Efsane-i aşkım ile dünya dolacaktır
Yıllarca bu yollarda kalan gözlerim elbet
Son uykuya sensiz sana hasret dalacaktır
Etmez ise kısmet yüce Rabbim seni bir gün
Tâ mahşere dek gökte şu feryat kalacaktır
Son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır
Yalnız senin aşkın ile rûhum solacaktır"
Son duyduğu sözler olmuş Yesari Bey'in. Son sözü de "Suzan" olmuş ve ardından da kelime-i şehadet...
Mekanları cennet olsun...
(Bu yazıyı Altan Deliorman'dan, Hıncal Uluç'tan ve Abdullah Ağabey ile yaptığımız sohbetlerden derledim efendim...)