DEPREM ve SONRASI PSİKOLOJİSİ SÖYLEŞİ

DEPREM ve SONRASI PSİKOLOJİSİ SÖYLEŞİ
02-03-2023

Son dönemde bizi derinden üzen ve etkilemeye devam eden merkez üssü Kahramanmaraş olan ve birçok ili etkileyen deprem ve sonrasının insan psikolojisine etkisi ile alakalı Psikolog Kübra Keçeci ile Eura24 ailesi olarak bir söyleşi gerçekleştirdik.

Soru: Depremden etkilenen bölgelerden diğer şehirlere gelen depremzede vatandaşlarımıza ve özellikle okullarda öğrencilere nasıl davranılmalı? Onların yaşadıkları olayları tekrar hatırlatmayalım derken, hiçbir şey olmamış gibi davranmak, olaydan hiç bahsetmemek doğru mu? Böyle davrandığımız zaman da karşımızdaki kişiyi hafife almış, ona duyarsız kalmış olmaz mıyız? Aradaki ince çizgiyi nasıl ayarlamalıyız?

Depremin herkeste sebep olduğu güven tehdidi çocuklarda da etkisini gösterir ve bu durum onlarda kaygı ve yüksek derecede korku yaratır. Öncelikli olarak güvenlik duygusunun sağlanması gerekir. Bu, fiziken afet bölgesinden başka bir okula getirilmesi ile kısmen tamamlanmış sayılır, diğer yarısını ise kurulacak iletişim, rutinleri, sosyalleşmesi sağlar. Ancak iletişimde de ne aşırı hassasiyet ne de aşırı bir soğukluk gösterilmelidir. Öğretmen olarak yaşayabilecek olduğu negatif duygu ve davranışlar hakkında bilgi sahibi olmak ve gerektiğinde müdahalede bulunmak gerekmektedir. Yani, konuşmaya ya da aktif/sosyal olsun diye onu arkadaşları ile oyuna zorlamamak, duygusallaşıp ağladığı zamanlarda ağlamamalısın gibi tesellilerde bulunmamak, çocuk hazır olduğunda duygularını dışarı vurmasına izin vermek önemli rol oynar. Tabi ki tepkiler dönemsel olarak değişiklik gösterebilir. Örneğin ilkokula giden bir çocuk duygusunu ağlayarak dışa vururken, ergenlik dönemindeki bir birey öfke ile bu duygusunu yansıtabilir. Önemli olan o anlarda anlayış ve sabır göstererek, dinlemeye hazır olabilmektir. Ayrıca okul düzeni hakkında kısa ve net bilgilendirmek, çok fazla ödev vermemek veya normal düzeyde ödev verilse bile mola vererek yapabileceği konusunda yönlendirmek önemli rol oynar, çünkü böyle dönemlerde konsantrasyon problemleri ortaya çıkabilmektedir.

 

 

Soru: Çekirdek aile kapsamında birinci dereceden yakınlarının hepsini ya da pek çoğunu kaybeden kişilerden hayatta kalan bir ya da iki kişi (genç ya da yetişkin de olsa) dede, nine, amca, dayı, teyze, hala gibi yakın akraba olarak nitelenen yakınların yanında kalmalı mı? Yoksa devlet kontrolünde uzman psikologlar eşliğinde mi hayata tutunmalı? Bilindiği gibi Hatay'da hayatta kalan bir depremzede genç, Adapazarı'nda intihar etmişti. Bu durum olası acıların artmaması için önemli bir ipucu olarak görülebilir mi?

Aslında bunu, tek taraflı daha doğrusu sadece şu doğrudur diyerek cevaplamak yanlış olur. Çünkü böyle zamanlarda aile, akraba, arkadaş desteği çok önemli, kişiye iyi gelebilecek bir yönü vardır bu bağların ancak böylesine büyük felaketlerin ardından muhakkak profesyonel manada psikolojik destekte alınması gerekmektedir. Yani mümkünse her ikisinin eş zamanlı yürütülebilmesi en sağlıklısıdır.

Bu durumdan bağımlı ve/veya bağımsız olarak travmatize olmuş kişilerde intihar düşünce ve davranışlarına sıklıkla karşılaşıyoruz klinik çerçevede. Çünkü birçoğu, yaşamayı hak etmediğini, kaybeden yakınlarının/arkadaşlarının yerine kendisinin ölümü hak ettiğine dair düşünceler içerisinde bulunmakta, ağır suçluluk ve keder duyguları  kişiye sıklıkla eşlik etmektedir.  Bu da bazen maalesef intihar ile sonuçlanabilmektedir.

 

Soru: Deprem bölgesinden mağdur olarak yurdumuzun daha güvenli bölgelerine tanıdıkları yanına veya hiç tanımadık da olsa milletimizin son derece vefalı yaklaşımı ve paylaşımcı özelliği nedeniyle misafir gelen vatandaşlarımıza nasıl yaklaşılmalıdır? Onların deprem öncesinde yaşadıkları standartları bilmediğimiz için bazen karşılaştıkları yeni ortamlara uyum sağlama durumları, "Bir şey de beğenmiyor? Ne kadar burnu havada? Bunu buldun da daha ne istiyorsun?" tarzında değerlendirmelere maruz kalmaması için onlara nasıl yaklaşılmalı? Sonuçta onlar hayatları boyunca ihtiyaç sahibine kişiler olarak yaşamıyorken birden muhtaç oldular ve kendilerine bu durumu yedirtmiyor olabilirler. Bu ince çizgiyi her iki taraf nasıl ayarlayabilmeli?

Bu noktada gerçekten travma hakkında bilgi sahibi olabilmek çok önemli. Daha doğrusu kişinin maruz kaldığı afet sonucunda vereceği tepkiler konusunda bilgi sahibi olabilmek çok önemli. Örneğin, kişi, konuşmak istemezken buna zorlandığında ‘biz de konuşsun, rahatlasın iyiliğini istiyoruz, iyilikten anlamıyor!’ gibi tepkilerle karşılaşabilir. Halbuki bakıldığında yaşadığı olayı hatırlamamak adına konuşmak istemiyor ve kaçınma davranışı sergiliyor olabilir. Bu ve sizin de vermiş olduğunuz örneklerde aslında şuna dikkat etmek gerekiyor, sunacak olduğum şey gerçekten onun yararına mı? Çünkü bazen yardım etmek isterken, istemeden zarar verilebiliniyor karşıdaki kişiye. Özellikle iletişimde “Bunların hepsi geçecek”, “Sen güçlüsün/güçlü olmalısın’’, “neyse ki sen yaşıyorsun” veya “en azından ailenden biri yaşıyor” gibi benzeri cümleleri de kesinlikle kullanmamak gerekiyor. Çünkü, burnu kanamadan dahi enkazın altından çıkmış bile olsa insan, bazen bir şehri, hatıralarını bırakmak zorunda kalıp bambaşka bir yere gitmenin de travmatize edici yanı bulunur. Dolayısıyla, dinlemek, anlamak, duygusuna değer vermek, zorlamamak depremzedelere karşı atılacak en önemli ilk adımlardandır. İletişimde ‘Senin için yapabileceğim bir şey var mı?’, ‘İhtiyacın olduğunda buradayım’ gibi yapıcı cümlelerle desteklenebilirler.

 

Soru: İlk günlerde daha yoğun yaşadığım bir his vardı. Şöyle ki çay içerken onlar çay bile bulamıyor, çorba içsem acaba yiyecek yemekleri var mı?,  oradaki çocuklar hastalanınca ne olacak? düşünceleri hala devam ediyor. Birçok kişi böyleymiş gibime geliyor. Bu konuya da değinebilir misiniz?

Evet, son dönemde birçok kişide durumun böyle olduğu doğrudur ve bunda en büyük etken olarak karşımıza medya çıkıyor. Dolaylı olarak, dolaylıdan kastettiğim; birçok sosyal medya aracılığı ile maruz kalınan resimler, videolar, haber ve benzeri içeriklerin travmatize edici etkisi bulunmakta insan psikolojisinde. Çünkü travma bulaşıcıdır. Kişilerin maruz kalınan içeriklerin de sonucu olarak ortaya çıkan bu durum psikolojide “ikincil travmatik stres” olarak adlandırılır. İkincil travmatik stres, başka bir insanın başına gelen travmatik olayla alakalı bilgi edinme sonucunda doğal olarak ortaya çıkan duygu ve davranışları içerir ve kurulan derin sempati, şefkat ve hüzün duygularının gelişimiyle, kişiye sanki bizzat orada bulmuşçasına stres belirtileri yaşatır. Bu nedenle, özellikle böyle afet durumlarında sosyal medya kullanımının azaltılması gerekmektedir. Bunun yanında kişinin kontrol gücünü kendisine hatırlatması yarar sağlayacaktır. Bu, hem yaşanılan çaresizlik hissiyatını yarıya indirecek hem de, gücünüzü tüketmek yerine üretmeye yani yardım gibi davranışlarda aktif olmasına fayda sağlayacaktır. Bu konuda yazmış olduğum ‘Ruhumuzda Hissettiğimiz Sarsıntılar’ köşe yazımı okuyabilirsiniz.

 

Soru: Deprem bölgesinde enkaz altında kalan yeni doğum yapmış bebeğine daha yeni kavuşmuş, yeni annelik duygularını tanımaya başlamış annelerimiz mevcut. Aynı şekilde gebeliği devam eden anne adaylarımızın bazıları bebeklerini sağ salim kucağına alabildi bazıları bebeğini kaybetti bazısı enkaz altında "psikolojik ve fiziksel olarak oldukça önemli ve her annemiz için farklı anlamlar barındırdığını bildiğimiz" doğum eylemini tamamladı. Bu süreçte annelerimiz, anne adaylarımızın yanında olması gereken ilk sağlık çalışanları ebeler-hemşireler olmaktadır. Böylesine muhteşem, heyecan dolu ve herhangi bir problem olmadığı sürece tümüyle sağlıklı ilerlemesini beklediğimiz yeni hayata merhaba dediğimiz doğum eyleminin enkaz altında yaşadığı çaresizliğin annelerde, annesini kaybeden yenidoğanlarda bıraktığı psikolojik etkilerden en az hasarı bırakması için bizler neler yapmalıyız? Bebek kayıplarından, yaşanmış kötü hatırlanacak doğum anılarından sonra annelerde-bebeğini kaybetmiş lohusalarda doğum sonu depresyonun, doğum sonrası psikozun önüne geçmek için nelere dikkat etmeliyiz?

Yeni doğanların temel bakım ihtiyaçlarını karşılamak çok önemli, çünkü onların dış dünya ile kurmuş daha doğrusu kuracak olduğu ilişki buna bağlıdır. Bu, annesi hayatta olan yenidoğanlar için de hayatta olmayan yeni doğanlar ve prematüre bebekler için de geçerlidir. Temel bakımdan kastettiğim, bebeğin zamanında karnının doyurulması, altının değiştirilmesi, mümkünse temas (örn. kucak sıcaklığı) gibi daha çok fizyolojik temelli ancak bebeğin bundan duygusal doyuma ulaştığı ve güven duygusunu tamamladığı faktörlerdir. Bu şekilde yenidoğanlara sadece destek verilerek hasar en aza indirilinmekle kalınmayıp, anne (‘bakım veren’) temasından yoksun bebeklerde oluşma riski olan, bebeklik depresyonunun da önüne de geçilebilir.

Bebeğini kaybeden annelerin ise, sadece doğum sonrası depresyon değil, aynı zamanda ağır bir yas durumu ve TSSB`nin eşlik etmesi nedeniyle profesyonel destek alması gerekmektedir. Çevresindeki kişiler olarak, bu konuda anneleri uzman kişilere yönlendirmek, ulaşılabilir olmak ve yanında olduğunu hissettirebilmek büyük önem taşır.

 

Soru: Ülkemizde yaşanan deprem felaketi sonrası günlerce televizyon ekranlarında, sosyal medya platformlarında bu olay konuşuldu. Maalesef ki ülke gündemi ülkedeki diğer insanların gündemi çok hızlı değişmekte. Bunun, insanın unutma özelliğiyle birleşmesiyle de gün geçtikçe bu konu, deprem, daha az konuşuluyor. Bu durumda bizler nasıl davranmalıyız? Belirli periyotlarla o konuyu unutturmamak adına programlar yapmaya, paylaşımlarımızı esirgememeye mi çalışmalıyız, yoksa gittikçe azalan bir gündeme alma süreci mi izlemeliyiz? Depremzede vatandaşlarımız birebir sıkıntının içerisindeyken bizlerin hangisini yapması onların psikoloji üzerinde olumlu bir etki bırakır?

Bu soruya su şekilde cevap vererek başlamak istiyorum; yaşanandan ders çıkarmak, eksiklikleri, fazlalıkları belirlemek ve desteğe mümkün olabildiğince devam etmek… Evet maalesef ki toplumsal olarak yaşanılan olaylar çabuk unutulabiliniyor. Bunun temellerinde yatan nedenlerinden bir tanesinde duygusal ve aceleci olma eğiliminin yansıttığı etki olarak görüyorum. Biraz daha açacak olursam, bir olay olduğunda duyguların tavan yapmasi ile hareket edilmesi ve sonrasında duyguların seviyesinin düşmesiyle duraklama yaşanması. Bu sadece deprem değil, örneğin sel felaketi, şiddet gibi olaylarda da yaşanıyor. Toplum olarak öyle ya da böyle bir şekilde kızıyoruz, olumlu/olumsuz tepkiler veriliyor, dile getiriliyor, yardımlar toplanıyor, ancak tüm bunlar bir dahaki benzer olay yaşanana kadar sürüyor, sonrası ise koca bir sessizlik ve durgunlukla sonuçlanabiliyor.... Şöyle düşünenler olabilir belki, duygusal olmanın nesi kötü? Kötü veya yanlış olduğunu söylemiyorum, ifade etmek istediğim, kişiyi olayın sonrasını görmesine engel olması. Şimdi deprem olayına geri dönecek olursam ve deprem ülkenin kaderi söylemini de baz alacak olursam eğer, bu konuda belirli aralıklarla bilgilendirme yapmak, o anlarda bilgilendirme yapmaktan çok daha sağlıklıdır. Çünkü birçok bilgi aynı anda paylaşıldığında, insanlar hem bir karmaşaya uğrayabiliyorlar, hem de bunun tehlikeli bir yani olarak, bulunduğu hassas durumdan dolayı o anda yanlış bir bilgiye denk gelip, edinme imkânı da olabiliyorlar. Bu tür bilgi kirliliklerinden de korumak ve korunmak için aralıklı olarak toplumu bilgilendirmek sağlıklıdır.

Aslında çok daha değinilmesi gereken noktalar var bu konuda ancak röportaj `da ancak bu kadarını sıralayabiliyorum.

 

 

Soru: Deprem bölgesinde bulunan bir öğrenci, eğitim-öğretim faaliyetlerinin askıya alınması sebebiyle ülkedeki diğer arkadaşlarından geri kalmış hissine kapılabilir. Bu durumda bizler de kendi eğitimimizi yavaşlatıp onlara eşlik etmeye mi çalışmalıyız, yoksa onları destekleyerek diğer illerdeki öğrencilerin hızını yakalamalarını mı sağlamalıyız?

Ne yavaşlatmak ne de hızlandırmak… Eğer öğrenci kendisini eksik hissediyorsa, bununla ilgili öğrenme grupları oluşturularak destek sağlanabilir. Bununla alakalı çevrimiçi destek sağlayan gruplar oluşturulduğuna denk gelmiştim bu dönemde. Her zaman çevrimiçi mümkün olamayabileceğinden okullarda/sahalarda buna benzer bir öğrenme ortamı/grupları oluşturularak destek sağlanabilir. Çünkü diğer öğrencilerin hızını yakalatmaya çalışıldığında, çocuğun yaşamış olduğu stres seviyesi artabilir ve çocukta yetersiz olduğuna dair ve benzeri duygular gelişebilir veya tetiklenebilir. Bu tür negatif duyguların sonucunda içe kapanma, sosyal geri çekilme, akademik manada düşüş yaşama gibi problemler meydana gelebilir.

 

Soru: Bozulan şehir yapısını yeniden inşa etmek kuşkusuz yıllar alacaktır. Bu durumda oradaki işyerleri ve fabrikalar da duracaktır. İşsiz kalan depremzede vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaları için onlara ayni ve nakdi yardım gönderilmektedir. “Çalışmak en iyi terapi yoludur.” prensibiyle oradaki insanlara çalışacakları yeni imkanlar mı sağlamalıyız, yoksa nakdi yardımlara devam mı etmeliyiz?

Psikolojik ilk yardım gereği, öncelikli ilk adim olarak, depremzedelerin konaklama, can güvenliği, beslenme ve uygun fiziksel yasam koşullarının karşılanması gerekmektedir. Bunlar depremzedeye, ilk etapta ihtiyacı olan fiziksel ve psikolojik güvenlik hissini yeniden kazandırmak için gereklidir. Sonrasında diğer faktörlerin sağlanması gerekmektedir. Travma sonrası stres hastalığı uzun yıllar sürebilen ve ciddi işgücü kaybına yol açabilen bir hastalık olduğu için es zamanlı psikolog, psikiyatr gibi uzman desteğinin de alınması gerekmektedir. Yani sorunun direk cevabi olarak önce nakdi yârdım, daha sonra yeni imkanlar sağlanması diyebilirim.

 

Soru: Çocuklara deprem nasıl anlatılmalı?

Çocuklarda, açıklamalar yapılırken onların gelişim düzeylerine ve yaşlarına uygun olarak yapılmalı ve somutlaştırılarak anlatılmalıdır. Depremi anlatırken aşırı bilimsel ifadelerden kaçınılması gerekir, yalın bir dil kullanılması gerekir. Sormuş olduğu sorulara cevap verilmeli ve belirsiz cevaplardan da kaçınılması gerekir, çünkü belirsizlik kaygıyı daha çok artırır. Bunun için küçük oyunlar kurulabilir ve oyun aracılığı ile çocuğa aktarılabilinir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Burhan Özbeyoğlu
Burhan Özbeyoğlu 1 yıl önce
Binaların yıkımı kadar duyguların yıkımını da onarmak önemli. Çok teşekkür ederiz bu konulara temas ettiğiniz için...
Nurdoğan Aktaş
Nurdoğan Aktaş 1 yıl önce
Teşekkür ederim. Kübra hanım
Hayati Yaman
Hayati Yaman 1 yıl önce
Çok teşekkür ederim Kübra hanım. İhtiyacımız olan hususlara açıklık getirmiş oldunuz. Minnettarım...