
Türkiye, tarih boyunca üretim gücüyle tanınan bir ülke olmuştur. Bu topraklarda yetişen sebze, meyve ve tahıllar yalnızca halkın karnını doyurmakla kalmamış, aynı zamanda farklı coğrafyalara ihraç edilerek ülkeye ekonomik kazanç da sağlamıştır. Bugün baktığımızda hâlâ aynı tabloyu görüyoruz: sofralarımızda yerli üretimin bereketi, dünya pazarlarında ise Türkiye'nin imzası var.
Tarım denildiğinde, Türkiye'nin ilk akla gelen gücü sebze ve meyveleridir. Çukurova'nın narenciyesi, Ege'nin zeytini, Karadeniz'in fındığı, İç Anadolu'nun buğdayı... Bu çeşitlilik aslında ülkenin iklim zenginliğinin bir göstergesi. Özellikle fındıkta Türkiye'nin dünya lideri olması, tarımsal ihracatın en parlak örneklerinden biridir. Dünyanın dört bir yanında çikolataların içinde Türk fındığı var. Aynı şekilde üzüm, kayısı, kiraz gibi meyveler de hem iç piyasada halkın sofrasına ulaşır hem de ihracatta önemli paya sahiptir.
Fakat yalnızca gıda değil, Türkiye son yıllarda teknoloji ve sanayi alanında da "yerli üretim" konusunda büyük adımlar attı. Savunma sanayinde geliştirilen insansız hava araçları, yalnızca ülke güvenliğinde değil, dünya pazarında da dikkat çekiyor. "Yerli ve milli" mottosu ile ortaya çıkan bu üretimler, Türkiye'nin dışa bağımlılığını azaltırken, aynı zamanda ihracat kalemlerine yeni bir soluk katıyor. Otomotiv sektöründe de yerli elektrikli araç girişimleri, geleceğe dönük umut verici adımlar arasında.
Tabii ithalat da bu tabloda yerini alıyor. Özellikle enerji, petrol ürünleri ve bazı teknolojik cihazlarda dışa bağımlılığımız hâlâ yüksek. Ancak burada önemli olan, ithalat ve ihracat arasındaki dengeyi sağlamak. Türkiye'nin güçlü olduğu alanlarda ihracatını artırması, zayıf olduğu noktalarda ise yerli üretim kapasitesini geliştirmesi gerekiyor. Örneğin tarımda tohumdan gübreye kadar pek çok girdinin dışarıdan gelmesi, yerli üretimin değerini gölgelemeden çözülmesi gereken bir mesele.
Bugün tüketici olarak elimizi uzattığımız her ürünün aslında bir hikâyesi var. Pazardan aldığımız domatesin hikâyesi, çiftçinin sabahın ilk ışıklarıyla başlayan emeğine dayanıyor. Market rafında gördüğümüz zeytinyağının ardında yüz yıllık zeytin ağaçları var. Bir teknoloji mağazasında sergilenen yerli telefon ya da bilgisayar parçası, genç mühendislerin yıllar süren çalışmasının sonucu. Yani "yerli üretim" sadece bir ekonomik kavram değil; aynı zamanda emek, alın teri ve yaratıcılığın birleşimidir.
Geleceğe bakıldığında Türkiye'nin hem tarım hem de teknoloji üretiminde daha da güçlenme potansiyeli oldukça yüksek. Doğru yatırımlar, çiftçinin desteklenmesi ve sanayicinin önü açıldığında, ülke hem kendi ihtiyacını karşılayacak hem de dünya pazarında daha sağlam bir yer edinecek. Çünkü yerli üretim, yalnızca ekonomik bir kazanç değil, aynı zamanda bağımsızlığın ve gururun da simgesidir.