Antalya’nın kalabalığından uzaklaştıkça, yol bir anda sakinleşir. Asfaltın kıvrımları arasında bir tarafın deniz kokar, diğer tarafın çamlarla doludur. Sonunda, insanı hem yavaşlatan hem de derin bir huzura davet eden küçük bir beldeye varırsınız: Bu Beldenin adı Karaöz Beldesidir.
Karaöz, sanki zamanın kenarına ilişmiş bir durak gibidir. Ne tam şehir denilebilir ne de tam köy. Denizin mavisiyle ormanın yeşili arasında bir denge kurar ve bunu bizlere sunar. Sabahları kuş sesleriyle, akşamları dalgaların ritmiyle yaşar. İnsanları sade, doğa ile barışık bir halde karşılar. Akşamüzeri gün batımında sahile oturup sessizce gökyüzünü izlemek burada bir alışkanlık değil, bir ihtiyaçtır.
Son yıllarda Karaöz’ün bu doğallığına dokunmaya çalışan bir hareketlilik vardır. Yeni yollar, yeni projeler, artan meraklı adımlar. Oysa buranın en kıymetli tarafı dokunulmamış olmasıdır. Her yeni yapı, her fazla gürültü bu sessiz nefesi biraz daha kısıyor. Zaten Karaöz’e gelen yerli ve yabancı misafirler Karaöz’ün çehresini, güzelliğini değiştirmek için değil, onunla değişmek için gelmelidirler.
Bir ağacın gölgesinde içilen bir bardak çayın, kayalıkların arasından yükselen yosun kokusunun, sabah erken saatte denize ilk adımı atmanın kıymeti kelimelerle ifade edilemez. İşte Karaöz bunları hatırlatır. Modern hayatın telaşına karşı sessiz bir direniş gibi duruyor; “yavaşla, dinle, hisset” diyor her köşesiyle. Belki de asıl gelişme, bir yerin daha çok bina alması değil; orada yaşayanların doğayla uyum içinde kalabilmesidir. Karaöz, bize bu dengeyi hatırlatan nadir yerlerden biri olmaya devam ediyor. Umarız uzun yıllar boyunca bu sessiz nefes, Antalya’nın kalabalığına karışmadan yaşamayı sürdürür.