?>

SANAT NEDİR?

Uğur UTKAN

8 saat önce

Sanat: İnsanın duygu, düşünce ve heyecanlarına biçim vererek, başkalarına anlatabilme çabasıdır.

Sanatın oluşumunda:

- Coğrafi konum (yeryüzü şekli, iklim…)

- Dinsel inanışlar

- Toplumsal yapı (ilkel toplum, göçebe toplum…)

- Önceki uygarlıkların etkileri, kültürel miras

- Tarihsel dönem (sanatın ortaya konulduğu dönem, çağ…)

- Ekonomik durum

Sanat eserinin oluşmasında belirleyici etkenlerdir. 

Sanat yapıtlarında bulunan bazı ortak özellikler:

1. Özgün olması (orijinallik)

2. Estetik değerler taşıması

3. Mesajının olması (duygu ve düşünceleri aktarması)

4. Evrensel değerler taşıması

Sanatın Bölümleri:

A- Görsel (Plastik) Sanatlar

Resim, heykel, mimarlık…

B- Sesle ilgili (Fonetik) Sanatlar

Müzik…

C- Hareketle ilgili (Ritmik) Sanatlar

Bale, dans…

D- Gösteri (Sahne) Sanatları

Tiyatro, opera…

E- Yazınsal (Edebi) Sanatlar

Roman, şiir, öykü…

F- Tasarım Sanatı

Görsel iletişim, ürün, mekân, moda, dijital ve çevresel tasarım… 

G- Sinema Sanatı

•Biçim olarak: Kurmaca, belgesel, deneysel, animasyon… 

•Tür olarak: Dram, komedi, aksiyon, korku, bilim kurgu vb… 

•Akım olarak: Farklı dönemsel sinema hareketleri… 

Sanat tarihine göz atmak gerekirse insanlar tarafından yapılmış herhangi bir sayıda olabilen manevi, anlatısal, felsefi, sembolik, kavramsal, belgesel, dekoratif, işlevsel vs. amaçlar için yapılan ve görsel estetiğin ön planda olduğu nesnelere odaklanan bu terimin kapsamı içerisinde görsel sanatlar, güzel sanatlar ve uygulamalı sanatlar gibi çeşitli şekillerde sınıflandırılabildiği gibi insan yaratıcılığının olduğu veya mimari, heykel, resim, film, fotoğraf ve grafik sanatlar gibi farklı medya formlarına odaklanan alanlar da yer almaktadır. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler ile video sanatı, bilgisayar sanatı, performans sanatı, animasyon, televizyon ve video oyunları gibi yeni sanat formlarının oluşmasına yol açmıştır.

Eski Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan, Eski Yunan, Roma, İnka, Maya ve Olmek medeniyetlerinden günümüze birçok sanat eseri miras kalmıştır. Eski Yunan sanatı insan fiziğinin ideal oranlarda temsiline yoğunlaşmış, sonrasında Bizans ve Orta Çağ Avrupası'nda İncil ve dinî motifler ağırlık kazanmış, bunları yücelten tarzlar geliştirilmiştir. Rönesans, fiziksel dünyanın resmedilmesi ve perspektifin sistematik olarak uygulanıp resimde üç boyut algısının oluşması yönünde teknikler geliştirmiştir.

Tarih öncesi sanat, okuma yazma bilmeyen kültürler tarafından yapılan geniş bir sanat yelpazesini içerir. Bunlara en başı ilk sanat objelerinden birkaçı olan Orta Taş Devri Afrika'sından dekoratif eserler çekmek üzere en eski insan eserlerinden bazıları da dahildir.

Güney Afrika'da Orta Taş Devri'nden kalma, tarihi yüz bin yıl öncesine kadar uzanan ve boyaları tutmak için kullanılmış olabileceği düşünülmekte olan kaplar bulunmuştur. Ayrıca bundan yaklaşık 75.000 yıl önce yapıldığı bilinen üzerleri delinmiş bir salyangoz kabuğu dizisi bilinen en eski sanat nesnelerinden biri olarak kabul edilir. En çok bilinen tarih öncesi sanat eserleri, kıta Avrupasındaki hayvanları, özellikle de Fransa'nın Dordogne bölgesindeki Lascaux'daki hayvanları betimleyen büyük Paleolitik mağara resimleridir. Üst Paleolitik döneme (MÖ 38.000-12.000) yayılan yüzlerce mağara resmi bulunmuştur. Ukrayna, İtalya ve İngiltere'de de örnekler bulunmasına rağmen örneklerin çoğu Fransa ve İspanya'dan gelmektedir. O zamanda yapılan sanatın amacı hakkında birçok teori öne sürülmüştür, en çok kabul edileni, sanatın muhtemelen av başarısı sağlayabilmek için dini ritüellerin bir parçası olduğudur. Yapıldıkları tarihler bundan 40.000 yıl öncesine giden heykeller, mağara ve kaya resimleri bulunduysa da bu eserlerin anlamı, içinde geliştirildikleri kültür hakkında az bilgimiz olması sebebiyle tam olarak bilinmemektedir.

Mimariliğin, mimarlığın tarihine ışık tutacak olursak ilk örnekleri Cilalı Taş Devri ile verilen mimari eserlerin bu devre ait kalıntıların Güneybatı Asya'daki geçmişi MÖ 10000'e kadar gitmektedir. Bu döneme ait kalıntılar Toros Dağları' nın güneyindeki Orta Doğu'da geniş bir alanı ifade eden Levant'ta da rastlanmaktadır. Buralardan yerleşim bölgeleri yavaş yavaş doğuya ve batıya yayılmıştır. Cilalı Taş Devri'nin ilk dönemlerine ait MÖ 8000'li yıllarda Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Irak'ta kalıntılara rastlanmaktadır. Yemek pişirilmenin yapıldığı ilk yapılar Avrupa kıtasında ise MÖ 5500'den itibaren rastlanmaktadır. Ufak tefek istisnaları olsa da Kuzey ve Güney Amerika'da yaşayan insanlar, Avrupa'dan gelen ilk temaslara kadar Taş Devri dönemine ait yerleşim birimlerinde yaşıyorlardı.

Bütün bunların yanında mimariliği, mimarlığı çok ilgilendiren ve olumsuz yönde etkiler yapan bir bakış açısı olan yeni olanı eskiye her koşulda üstün saymak başta olmak üzere aşağıda belirteceğimiz çoğu zaman bilinçten, kültürel ortamdan ve bakış açılarından kaynaklanan hususlar geçmişte inşa edilmiş mimarlık harikası şaheserlerin kötü bulunmasına yol açacaktır. Bu hususları birkaç başlık altında toplayabiliriz:

1) Tarihsel Bilinç Eksikliği

Geçmiş yapıları kendi çağının değerleriyle değerlendirmemek, onları bugünkü teknoloji veya zevk anlayışıyla kıyaslamak ve yapının ortaya çıktığı dönemin sosyo-kültürel ve teknik koşullarını göz ardı etmek.

2) Yüzeysel Estetik Bakış

Sadece dış görünüşe odaklanıp, yapının plan kurgusu, işlevselliği, malzeme bilgisi ve sembolik anlamlarını görmezden gelmek ve o yapıyı popüler beğeniye uymadığı için ''çirkin'' ya da ''modası geçmiş'' diye nitelendirmek.

3) Modernleşme Baskısı

Yeni olanı eskiye her koşulda üstün saymak ve ''Eski eşittir geri kalmış demektir, yeni eşittir ilerleme demektir'' gibi yanlış bir ikilik kurmak.

4) Kullanım Değeri Üzerinden Yargılama

Yapının işlevini kaybettiği için onu ''artık işe yaramaz'' veya ''önemsiz'' görmek. Örneğin, bir kervansarayın veya medresenin bugün kullanılmadığı için değersiz sayılması.

5) Bilgisizlik ve Önyargı

Mimarlık tarihini, sanat tarihini veya kültürel mirası yeterince tanımamak ve bir yapının taşıdığı teknik dehayı, toplumsal anlamı veya simgesel gücü bilmediği için onu sıradan görmek.

6) Tahrip Edici Yaklaşım

Tarihi yapıları korumak yerine ticari, politik veya estetik kaygılarla yıkma, bozma yoluna gitmek ve o yapının yerine daha modernini yapma düşüncesiyle özgün eserleri değersizleştirme çabaları.

Yani kısaca şunu diyebiliriz ki geçmişin şaheserlerini kötü görmeye yol açan davranışların temelinde tarihsel bağlamı unutmamız, yüzeyselliğe kapılmamız ve modern olanı tek ölçüt yapmamız yatmaktadır.

Böyle bir yapıya sahip olan insanlar için yapıtın tarihsel önem ve anlamının içkin bir değer olmadığı alenen ortadadır. 

Geçmişte başarılı sayılan yapıt, sonraki bir dönemde başarısız diye nitelenebilir. Neredeyse mutlaka daha iyisi yapılacaktır. Zaten başarılı olmak veya başarısız olmak sabitlik içermemektedir ve gerek tarihsel olsun, gerek toplumsal olsun gerekse kültürel olsun çeşitli bağlamlara göre yeniden tanımlanabilir.

Vasari, sanat ve mimarlık tarihinin sürekli daha başarılıya doğru bir gidiş olduğunu ve olması gerektiğini düşünmeye başlamıştır. Öte yandan bugüne dek varlığını sürdürecek bir düşünsel güzergâh da açılmıştır. Sanat ve mimarlığın giderek tırmanan bir gelişme çizgisi tanımladığına inanılacaktır artık. İlkel ve/veya acemice olandan gelişkin ve yetkin olana doğru bir historiyografik ilerleme tahayyülü oluşacaktır. Bu tarihselcilik olarak adlandırılıyor.

Tarihsellik ve tarihselcilik fikrinin inşasında eski artifaktların değerli olduğu inancının ortaya çıkışı da yukarıdakiyle bağlantılı bir güzergâh durumundadır. "Kunstkammer, Kunstkabinett, Wunderkammer, Kuriositaetenkabinett" gibi Almanca adlarla bilinen ve tarihi geç 16. yüzyıla dek uzanan ve 18. yüzyılda bile yapılmaya devam edilecek mekânlar, önceki çağlardan kalan nesneleri ve kendi yaşadıkları çağda ve o yerde yaşayanların daha önce görmedikleri doğal varlıkları bir araya getirir. Yani o mimari mekan, zamansal bir köprü haline gelerek hem geçmişin mirasını hem de o dönemin insanının daha önce hiç deneyimlemediği ve şahit olmadığı doğallıkları da bünyesinde barındırabilir. Pantheon, Ayasofya gibi şaheserler bu hususa örnek gösterilebilir. 

Bütün bu hususlara mimarlık bölümü öğrencilerinin çok dikkat etmeleri lazım gelmektedir. 

Ama her şeyden evvel bir mimarlık okuyan öğrencinin bilmesi gereken şu hakikatlere göz atmamız gerekir:

1. Bir mimarlık öğrencisinin Profesör Albert Gabriel ile ilgili yeterli derecede bilgisi olmalıdır. Onun eserlerini, hizmetlerinden haberdar olmalı, zengin bir kütüphaneye gidip onun

Anadolu’daki anıt eserlerle ilgili anıtsal kitaplarını mutlaka okumalıdır bir mimarlık öğrencisi çünkü Gabriel’i bilmeden Patagonya’da belki mimar olabilir ama Türkiye’de mimar olması zor olacaktır. Olursa da o biçim mimar olur, mimarlığında kendisinden ortaya koyması gereken kaliteden eser olmaz. 

2. Bir mimarlık öğrencisi Merhum Üstad Ekrem Hakkı Ayverdi ile aynı derdi dertlenen, aynı metodu benimseyen biri olmalıdır. 

3. Mermer yüzeyde kayan suyun bıraktığı izi bir mimarlık öğrencisi mutlaka bilmelidir. 

4. Mimar Le Corbusier’nin 1911’de İstanbul'a yaptığı seyahati anlatan ve içinde enteresan krokiler bulunan kitabı (Voyage d Orient) mutlaka bir mimarlık öğrencisi tarafından tedarik edilip okunmalı, Google’dan konuyla ilgili görsellere bakmalı, aşı boyalı Türk konağını dikkatle ve hayranlıkla incelemelidir. 

5. Mimarlığın pîri Vitruvius’un binalarla ilgili üç temel prensibi mutlaka bir mimarlık öğrencisi tarafından öğrenilmesi ve bilinmesi gereklidir. 

6. Bir öğrenci mimar olmaya karar verdiyse Ahmet Turan Köksal ve Michael Sorkin’i mutlaka bilmelidir, tanımalıdır. 

7. Bir mimarlık öğrencisi altın oran hakkında sağlam ve geniş bir kültür sahibi olmalıdır.

8. Mimarlık okuyan bir öğrenci rüzgarın ağaçlara çarptığında oluşturduğu sesi ve yapılara çarptığında oluşturduğu sesi çok iyi bilmelidir. 

9. Bir mimarlık öğrencisi bir İsveçlinin Selimiye Camii'nin sırlarıyla ilgili yaptığı keşfi öğrenmelidir. (Yıllarca önce Yapı dergisinde yer almıştı bu keşifle ilgili hususlar… Ayrıca: matematiktutkusu.com sitesinde yer alan Selimiye’nin Sırları başlıklı yazıda da bu detaylar yer almaktadır.

10. Bir mimarlık öğrencisi temel tasarım maketlerini fakülteye götürürken maketini gören insanlara baktığında acaba ne düşünüyor diye kendi kendine sormayı ihmal etmemelidir. 

11. Eğer bir mimarlık öğrencisi güzel binalar inşa etmek istiyorsa görsel sanat anlayışı muhakkak kalite kokmalıdır ve ufkunu etkilemesi için mutlaka kaligrafi bilmelidir.

12. Bir mimarlık öğrencisi uzun uğraşlar sonucu yaptığın maketlerin bir saniye içinde parçalanabileceğini hesap etmelidir. 

13. Bir mimarlık öğrencisinin etkileyici ve zarafet dolu eserler inşa edebilmesinin en etkili formülü İstanbul kültürünü, görgüsünü, edebini, terbiyesini, çelebiliğini, nezaketini öğrenmesidir.

14. Bir mimarlık öğrencisi taklit etmenin de bir öğrenme biçimi olduğunu asla unutmamalıdır. 

15. Bir mimarlık öğrencisi mutlaka kırlangıçların çamurdan yaptıkları yuvaları saatlerce inceleyip hayran kalmayı denemelidir. Her biri mimarlık şaheseri olan bazı kuş yuvalarını da incelemelidir ki 6 asır ayakta kalan Osmanlı medeniyeti kuşların barınabilmesi için kuş evleri dahi yapacak kadar dünyaya örnek bir medeniyet olarak tarihe mal olmuştur. İşte Osmanlı’yı 6 asır ayakta tutan zihniyet de ağaç, kuş hatta akan suyun bile imandan bir şube olduğu ve bundan dolayı da yeryüzünde ahengin kurulması gerektiği inancına dayanan bir zihniyetti. Ve bu zihniyet, estetikle vicdanı sentezleyen biricik faktördü.

16. Bir mimarlık öğrencisi kemmiyet mimarı, yani çok yapı inşa etmeye dönük bir mimar olmak yerine mutlaka keyfiyeti, estetiği, zerafeti öncelik belleyen bir mimar olmayı öncelik bilmelidir. 

17. Bir mimarlık öğrencisi mimarlık okuduğunu söyledikten sonra iç mi, dış mı diye sorulunca dış mimar diye bir mesleğin olmadığını güzelce anlatabilmelidir. 

18. Bir mimarlık öğrencisi, mimarlığı küçümseyenlere ve kendisinin mimar olduğunu sananlara karşı kontrolü kaybetmemelidir. 

19. Mimar adayı bir öğrenci, çizdiği projeleri, yaptığın binaları asla kendi beğenmemelidir. Bıraksın eserlerine düşmanları hayran kalsın, eserlerini beğenecekse düşmanlarını beğendirsin. 

20. Mimarlık okuyan bir öğrenci, “Bir yapı bulunduğu yerden kaldırılıp başka yere taşınabilir mi?” sorusuna mutlaka bir cevap aramalı ve bulmaya çalışmalıdır. 

21. Bir mimarlık öğrencisi, Dünya’nın dışındaki diğer gezegenlerde yapı tasarımı hakkında kafa yormalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI