Gagavuzlar

Oğuzhan KUL
Oğuzhan KUL
Gagavuzlar
17-05-2022

Son günlerde ciddi bir şekilde üzerinde durulan güçlü bir Ortodoks Hristiyan inancına sahip Gök-Oğuzlar yada Gagavuzlar olarak da adlandırılan Türk toplumunun gözlemlediğim kadarıyla detaya inmeden ana başlıklarla anlatmak istiyorum.
Tarihi kaynaklarda 11 .yy itibaren Avrupa’ya doğru göç öden öncü Türk kavimlerinden olduğu bilinmektedir. Öncü oldukları için kimi tarihçiler “Gaga” (uç) Oğuzlar ismine atıfta yapmaktadırlar. O dönemde İslamiyetle hiç tanışmadıkları için göç sonrası tanıştıkları Ortodoks Hristiyan inancını benimsemişlerdir. Her Türk boyu gibi Gagavuzlarda dini inançlarına sıkı sıkıya bağlıdır. Tanrı yerine “Allah” Kilise yerine “Namaz” ifadelerini kullanmaları ise Osmanlıdan kalan sıkı bağ etkisinden olduğu düşünülmektedir. Domuz eti yiyene “gavur” nitelendirmesi ise açıklanması hayli zor bir durumdur.

Tarih boyunca hep acılarla yoğrulmuş bir geçmişe sahip olan Gagavuzların ilk milli kimlik hamlesini, yine bir Ortodoks din adamı olan Mihail ÇAKIR yapmıştır. Unutulmaya yüz tutan Gagavuz Türkçesi için ciddi çalışmalar yaparak, Türkçenin unutulmaması için hayli mücadele vermiştir. Osmanlı’dan sonra ilk resmi temas M.Kemal Atatürk’ün Gagavuzları genç Türkiye cumhuriyetine tanıtmasıyla olmuştur. Görevlendirdiği dönemin Romanya Büyükelçisi H.Suphi TANRIÖVER geniş kapsamlı çalışmalar yaparak Gagavuzlara ulaşmış,ordaki yetenekli gençleri Türkiye’ye getirterek eğitimlerini tamamlamaları sağlanarak ilk güçlü bağ kurulmuştur.

2. Dünya savaşının çıkmasıyla birlikte kurulan bağ ne yazık ki uzun bir kopuşun da başlangıcı olmuştur. Sovyet diktatör Stalin’in Türk düşmanlığı yüzünden yurtlarından edilerek sürülmüş,üzerine yapay bir kıtlıkla adeta soykırım için zemin hazırlanmıştır. Bu süreçte açlık ve hastalık yüzünden nüfusları hayli azalsa da kendi kimlik,dil ve inançlarından vazgeçmemişlerdir.

Baskıcı Sovyet yönetimine karşı her zaman dimdik durmayı başaran Gagavuzlar adeta Kürşat’ın tek başına dik duruşunu tarih boyunca hep yaşatmışlardır.

Bu duruşun en son örneği SSCB baskısı altında Gagavuz Rönesans’ını  başaran ,vizyoner perspektifiyle beni de hayli etkileyen Dmitri KARAÇOBAN’dır. Trt’nin onun hakkında yayınladığı belgeselin videosunu alta ekliyorum. Kendisiyle tanışmak maalesef mümkün değildi ancak oğlu HBÜ Güzel Sanatlar fakültesinde öğretim üyesi olan  Atanas Karaçoban ile yakın bir ahbaplığımız onun bu vizyoner kişiliğiyle olmuştur. Bizzat yaptığı babasının heykelini detaylıca anlatmıştı.

1989 yılında SSCB nin çatlamasıyla birlikte Gagavuzlarda da bağımsızlık gösterileri başlamış ancak kesin bir sonuç alamamışlardır. Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte her ne kadar bağımsızlıklarını ilan etselerde Moldova ordusuna ait tanklar tüm Gagavuz’yayı kuşatarak bağımsızlıklarına engel olmuşlardır. İşte tam bu sırada tek çare Türkiye’den yardım talep etmişler, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel Moldova devletine ültimatom vererek Gagvuzyanın bağımsızlığına kavuşmaması durumunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin doğrudan müdahale  edeceğini bildirerek kendinden beklenmeyen bir destek göstermiştir.

Çeşitli diplomatik temaslar sonucunda Gagavuzyanın otonom bir yönetim olarak kurulmasına karar verilmiş kurucu başkan tüm bu girişimlerin liderliğini de yapana Stefan TOPAL olmuştur. Bağımsızlık sürecinde kullanılan bozkurt başlı turkuaz bayrak yerine Turkuaz zemin üzerine 3 büyük şehri temsil eden 3 yıldız, Türkiyeye bağlılığı ifade eden kırmızı beyaz şeritli Gagauz bayrağı göndere çekilmiştir.

Başkent Komrat (kömür at, kara beygir) Kongaz ve Çadır-Lunga 3 büyük şehirleridir. Başkentte Halk topluşu isimli bir meclis bulunmakta, yer yer ay yıldızlı al bayraklar evlerden dalgalandırılmaktadır. Ekonomi tamamen tarıma dayalı olduğu için genç nüfus maalesef ya Avrupa da ya da Rusyada çalışarak ekonomilerini yürütmektedir. Ülkenin en büyük gelir kaynağı ise şarap üretimine dayalıdır.
Herkesin bir sanatla ilgilendiği topraklardan bizim repertuarımıza da geçmiş bir çok Gagavuz türküsü bulunmaktadır. Gagvuz kültürünü gelecek nesillere aktarmak için her köyde mutlaka bir müze bulunmaktadır. Avrupanın en eski köyü olan Avdarma yine bu coğrafyadadır.Türkiye ile sıkı bağı olan ülkede MEB ait bir de Süleyman Demirel Lisesi bulunmaktadır. En ilginç bağ ise Ortodoks olmalarına rağmen Türkiye düşmanlıkları yüzünden Ekümenlik sevdalısı Fener Rum patrikhanesine bağlanmayı reddetmişler, onun yerine Rus Ortodoks Metropolitanlığını tercih etmişlerdir. Türkiyenin desteğiyle  GRT isimli radyo tv yayınları halen TÜRKSAT’tan yayın yapmaya devam etmektedir.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Bilge Han Çetinkaya 2 yıl önce
Çok duygulandım.
Aysun 2 yıl önce
Soydaşlarımızı bilmemiz, hatırlamamız adına verdiği bilgiler için yazara teşekkür ederiz