Adlarla Savaş: Rus Medyasında Türk-İslâm Coğrafyasına Müdahale

Yusuf Ö. HAŞİMOĞLU
Yusuf Ö. HAŞİMOĞLU
Adlarla Savaş: Rus Medyasında Türk-İslâm Coğrafyasına Müdahale
03-08-2025

Nüfus mühendisliğinin sistematik izleriyle şekillenmiş, sosyokültürel dokusu büyük ölçüde silinmiş bir şehirden yazıyorum: Bulgaristan’ın Vidin şehri. Osmanlı'nın bir zamanlar serhad şehri olan bu Balkan toprağı, geçmişin sesini fısıldayan sessiz şahitler gibi. Bu yazı, Vidin’den Kırım’a, Kafkasya’dan Türkistan ve Karabağ’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada, yer adları üzerinden yürütülen dil savaşlarını ve kültürel silinmeleri konu ediniyor.

Tarihte birçok savaş, harita üzerinde değil, haritanın üzerindeki kelimelerde kazanıldı ya da kaybedildi. Yer adları, sadece coğrafîdeğil; aynı zamanda tarihî, kültürel ve siyasî aidiyetin taşıyıcısıdır. Bu yüzden isimler üzerine verilen mücadele, aslında anlatılar ve egemenlikler üzerine verilen mücadeledir.

Geçtiğimiz hafta Azerbaycan’dan gelen bir açıklama, tam da bu mücadeleye işaret ediyordu. Azerbaycan, Rusya'nın artan dil manipülasyonlarına dikkat çekti. Eğer Rusya karşılıklı anlayış ve saygı göstermeyecekse, Azerbaycan da bazı Rus şehirlerinin tarihî adlarını kamuoyuna hatırlatmak zorunda kalacağını belirtti. Bu kapsamda örnek olarak şu yer isimleri sayıldı:

1. Kaliningrad – eski Alman şehri: Königsberg

2. Orenburg – eski Kazak şehri: Orınbor  

3. Volgograd – eski Tatar yerleşimi: Sarısu  

4. Grozni – Çeçence adı: Sölcekale  

5. Novorossiysk – Osmanlı dönemindeki adı: Soğucak / Soğucakkale  

6. Volga Nehri – Türkçe adı: İtil / İdil

Bu çıkış sadece simgesel değil, tarihî hafızayı korumaya yönelik stratejik bir uyarının ötesinde, Rusya’nın yıllardır yürüttüğü işgal → katliam → istimlâk → isim değişikliği zincirine karşı bir hafıza direnişiydi. Çünkü Rusya, tarihin çeşitli dönemlerinde Kırım’da, Kuban’da, Yedisan’da, Bucak’ta, Azak’ta, Ahıska’ da,Türkistan’da ve Azerbaycan’da tam da bu sırayla ilerledi: Önce işgal etti, sonra halkın bir kısmını sürgün ya da katliamlara kurbanetti, ardından toprağa el koydu, son olarak da o yerin adını değiştirerek geçmişi silmeye çalıştı.

31 Temmuz 2025’te Rusya'nın devlet haber ajansı TASS, Karabağ’ın başkenti Hankendi hakkında bir haber yayımladı. Ancak haberde şehrin adı ilk olarak Sovyet propagandasının eseri olan ‘Stepanakert’ olarak geçti. Bu, Azerbaycan halkı için son derece hassas bir meseleydi. 

Azerbaycan'ın tepkisi üzerine TASS haberi art arda iki kez düzeltti:

1. Stepanakert → Dağlık Karabağ

2. Dağlık Karabağ → Karabağ

Bu işin açıklaması şöyledir: Başlıkta “Stepanakert” kaldırıldı, yerine yine Sovyet böl yönet konseptinin bir ürünü olan “Dağlık Karabağ” ifadesi kondu. Ancak bu da yeterli görülmedi. Aynı gün içinde bir düzeltme daha yapıldı; bu kez "Dağlık" ifadesi de çıkarılarak sadece “Karabağ” kaldı. Bu üç adımlı değişiklik, görünüşte bir yumuşama sunarken; gerçekte, Rusya’nın dil üzerinden yürüttüğü hegemonya mücadelesinin farklı bir yüzünüyansıtıyordu

Ancak haberin içeriğinde çelişkili bir tuhaf durum vardı. Günümüzden bahseden bölümlerde “Hankendi” kullanılırken, 2023 öncesi dönem için hâlâ “Stepanakert” deniliyordu. Bu, Rusya’nın bilinçli biçimde “geçmişi sahiplenme, bugünü nötralize etme” stratejisine işaret ediyor. Yani tarihî anlatıda hâkimiyetini sürdürüyor; bugünü tanırken geçmişi kendi istediği gibi kodluyor.

Oysa bir yerleşim yerinin adı tarihten gelmeli; işgalciler değişse bile halkın hafızası sabit kalır. Stepanakert adı, 1918'de Azerbaycanlılara yönelik yakın tarihte şahit olduğumuz ‘Srebrenitsa’ vahşetini aratmayan katliamları organize eden Ermeni komünist lider Stepan Şaumyan'a ithaf edilmişti. Yani bu ad, Azerbaycan halkının kolektif hafızasında var olan travmanın simgesiydi.

Bugün Hankendi’yi hâlâ Stepan Şaumyan’ın ismiyle anmak, katliamların simgesini yaşatmak, kurbanlara yönelik bir psikolojik baskıyı devam ettirmektir. Hatta o topraklarda gözünün olduğunun işaretidir.

TASS’ın yaptığı bu dil manevraları, sadece editöryal değişiklik değil; jeopolitik bir söylem mücadelesidir. Rusya'nın anlatı üzerindeki hâkimiyetini sürdürme çabası, özellikle Karabağ gibi kritik coğrafyalarda kendini en çok isimler üzerinden gösteriyor.

Azerbaycan’ın verdiği tepki, sadece diplomatik bir restleşme değil; “tarihi biz yazarız” diyen emperyal anlayışa karşı yükseltilen kolektif bir hafıza savunmasıdır. Çünkü adlar unutulursa, geçmiş de unutulur. Oysa halklar, ancak adlarını koruyabildikleri ölçüde geleceğe kök salabilir.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?