Bursa’nın Daveti

11-08-2022

“Bursa, şimdiye kadar sakladığı el değmemiş mazi rüyasıyla içimizde konuşan en geniş davettir.” Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi

2012 yılından beri her yıl TÜRKSOY tarafından düzenlenen, “Türk Dünyası Kültür Başkenti” organizasyonu, Türk dünyasından seçilen bir şehrin başkentliğiyle, ev sahipliğiyle yürütülüyor. “2022 Türk Dünyası Kültür Başkenti” de Bursa seçildi ve bu organizasyon kapsamında pek çok etkinlik düzenlendi. Bu etkinliklerden, "Türk Edebiyatının Genç Kalemleri Bursa'nın Hikâyesini Yazıyor" adlı programa, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin davet ettiği 16 genç hikâyeciden biri olarak ben de katıldım. İlk andan beri beni çok heyecanlandıran bu davette; üç gün boyunca yazar olarak bir edebiyat meclisinde bulunma, uzun zamandır anlamaya çalıştığım ve üzerine okuyup, yazıp, çizdiğim edebiyat-mekân ilişkisine dair sohbet etme, bu konuda farklı bakış açılarıyla zenginleşme imkânım olacaktı.  Bunun yanında edebiyat akademisiyle ilgilenen bir doktorant olarak edebiyat sosyolojisinin bileşenlerinden biri olan yazarı –“sanat yapıtının en açık nedeni yaratıcısını”-[1] ve onların bir şehrin hikâyesini arayışını, şehirle hikâyeleşmesini gözlemleyebilecektim. Bursa gezisi, beklediğimden ve düşlediğimden daha güzel ve verimli geçti benim için. İstedim ki o üç güne dair anlar, anılar, sohbetler, hisler, fotoğraflar Bursa’nın “peteklerinin binlerce gözünde, zamanı sıkıştırılmış olarak”[2] kalmasın, kelimelerle kanatlanarak okuru bulsun, hikâye devam etsin…

Mekân-insan ilişkisinin çok boyutluluğu ve derinliği inkâr edilemez. Mekân, var oluşumuzu şekillendiren şeyken varoluşumuz da mekânı şekillendirir. İnsan mekâna karşı olumsuz bir ruh hali ve duygu durumu içinde olsa dahi yani mekâna yabancılaşsa, onu reddetse, ona ait olamasa/hissedemese dahi bir mekân içindedir. Her insanın mekânla kurduğu ilişkinin dinamikleri farklı olsa da insan mekân karşısında –şiddeti değişmekle birlikte- etkilenen, etkileyen, seçen, değiştiren, oluşturan, şekillendiren, şekillenendir. Denilebilir ki “Sıradan insanın hayatında çok mühim bir yer işgal etmeyebilecek olan bu münasebet, hassas ruhlu insanlarda özellikle sanatkârlarda çok önemli hâle gelebilir. İman, tesir, intiba ve ilham gibi hususlarda sanatkârların duygu düşüncelerine tesir eden mekân, ilhamın ve intibaların kaynağı, sanatın malzemesi işlevlerini de görebilir.”[3] Mekân, “insanda his veya fikrin doğmasına vesile olduğu gibi, hissin ve fikrin açıklanmasında hareket noktası veya aracılık işlevi görür.”[4] Sanatkârın mekânla kurduğu ilişki sıradan bir ilişki; sanatkârın insana, çevreye, manzaraya, nesneye yönelttiği bakış da herhangi bir bakış değildir. Sanatkâr, “kalpte duyma” arzusuyla, “kendini yontmuş”, “üzerindeki kabukları atmış” “saf nazar”ı etrafına yöneltir/yöneltmelidir. “Her ruh bizzat temaşa ettiği şeydir ve temaşa ettiği şeye dönüşür.”[5] Ruhun temaşa ettiği şey olmasını, ona dönüşmesini sağlayan da bu saf bakıştır. Bir hikâye belki de ancak bu saf bakışla başlar.

Tanpınar’ın ifadesiyle “Bursa’nın daveti”ne icabet ettim.

Bursa’da bulunduğum üç gün boyunca ben; Ulu Cami’de ezan sesi, çocuk koşturmaları, ikindi namazında secdeye varan cemaat; Yeşil Türbe’de çini, turkuaz, kündekari ahşap kapı; Emir Sultan Türbesi’nin bahçesindeki şadırvan, o şadırvandaki kumru, kumrunun kanadına değen su; Üftade Hazretleri’nde açılan avuç, edilen dua, dilenen merhamet; Koza Han’da kozasını örememiş ipek böceği, selamsız bir esnaf, dil bilmeyen turist; İnkaya’da taze bir sabah, güçlü bir kök ve gün ışığıyla oynaşan yapraklar; Saltanat Kapı’dan kâinata açılan yol, ipek yumuşaklığı, baharat kokuları; İznik’te çini, ateşte allanan karanfil, dallanan lale; Gölyazı’da sazlıkların arasında seğirten feki, surlara dolanan arsız acemborusu, gölde nilüfer; Cumalıkızık’ta ahşap yığma evler, Arnavut kaldırımlı taş sokaklar, çatılara ulanan aydınlık gök idim.

Ben adım adım geçtiğim her yere bir selam bırakmasam, ben adım adım geçtiğim her yerde selamıma karşılık almasam hangi hikâyeyi yazabilirim? Bir pencere pervazına gelişigüzel bırakılmış tespihle, göğe uzanan minarelerle, kubbelerle, Dağınık Selviler Mezarlığı’ndaki manolya ağacıyla, camilerin mermerlerinin serinliğiyle, şehrin kuşları, gölgeleri, yolları, yokuşları, dutları, kirazları, şeftalileriyle selamlaştık; çocuklarıyla gülüştük; yaşlılarıyla dualaştık. Tüm selamlaşmalarımız; Bursalı şair, yazar, edebiyat araştırmacısı, şehir ve kültür tarihçisi kıymetli Nevzat Çalıkuşu’nun mihmandarlığındaydı, hatıralar, efsaneler, şiirler, hikâyeler eşliğinde…

Hikâyeyi aramak da, hikâyeyle karşılaşmak ve onu yazmak kadar haz verir.  Tecrübe insanı olan sanatçı emekçidir de. Aradığını, bulduğunu, bulamadığını, aradalığını, karşılaştığını, yaşadığını, yaşayamadığını tecrübe ettiğini, temas ettiğini, maruz kaldığını ya da zihinsel tecrübe ettiklerini içselleştirerek farkındalığa ulaşır ve nihayetinde onu dile dönüştürür. Mazinin gizlerini ve izlerini muhafaza eden Bursa’nın mekânlarının dillerini bize tercüme eden sanat tarihçisi, Sevgili Dr. Eser Çalıkuşu ’ydu. Antik su yolları, Roma yolları, surlar, kiliseler, külliyeler, camiler, türbeler, sandukalar, taşlar, çiniler, kubbeler, motifler, sütunlar, kemerler, freskler…

İlk günü; şadırvan sularının ferahlığına, camilerdeki hatların inceliğine, “Dualı Gömlekler”in nakşına, görklü ağaçlara, uçarı güvercinlere imrendiğimiz o ilk günü Tayyare Kültür Merkezi’ndeki istişare toplantısıyla nihayetlendirdik. Edebiyat ve mekân ilişkisine dair bilgi birikiminden istifade ettiğimiz Dr. Necmettin Turinay, Ali Ayçil, Güray Süngü ve Mukadder Gemici yönetimindeki toplantıda, kurmaca-mekân-kültür-insan ilişkilerine dair fikirlerimizi paylaştık. Ali Ayçil’in, ideal hazır estetik mekânlara odaklandığımızı ifade eden konuşmasıyla, bir sanatçının mekânla ilişkisinde alışılagelmiş algılama biçimlerinin ötesine geçmesinin gerekliliğinin idrakine vardım. Sanatçı, herkesin gördüğünün ötesindekini görme arzusunda, kimsenin söylemeye cesaret edemediğini söyleme yürekliliğinde olmalıydı, değil mi? Mukadder Gemici, “Türkiye’nin hikâyesinden bahsetmeden şehrin hikâyesinden bahsedemeyiz” diyerek bütünlüklü bir bakışa dikkat çekerken toplantının sonunda Güray Süngü edebiyat-mekân ilişkisine dair soruları çoğalttı.

İlk günün gecesinde, Bursa’nın ışıkları yıldızlı bir göğe öykünmenin ışıltısıyla parlarken Uludağ’ın doruklarından dağ eteğinde konaklayan bize erişen ferah dağ havası ferah bir uykuyu vaat ediyor, vaat etmekle kalmıyor bahşediyordu da.

“Dualı Gömlekler” Sergisi

“Dualı Gömlekler”sergisi

 

 

“Dağınık Selviler Mezarlığındaki manolya ağacı”

 

 

 

Yeşil Türbe

 

 

 

Muradiye Külliyesi

 



[1] Wellek, R., Warren, A., Edebiyat Teorisi, Çev: Ömer Faruk Huyugüzel, Akademi Kitabevi, İzmir, 2005.

[2] Gaston Bachelard, Mekan’ın Poetikası, Çev:Alp Tümertekin, İthaki Yayınları, İstanbul, 2017.

[3] Özarslan, Ersin, Şiirden Coğrafyaya Arif Nihat Asya’nın Şiirlerinde Mekan Endişesi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2010.

[4] Özarslan, Ersin, Şiirden Coğrafyaya Arif Nihat Asya’nın Şiirlerinde Mekan Endişesi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2010.

[5] Hadot’an akt. Taburoğlu Özgür, Nazar Başkası Nasıl Görür?, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2021.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?