Irkçılığın Gölgesinde Güven Yaratıcı Önlemler

17-07-2022

Irkçılığın gölgesinde “Güven Yaratıcı Önlemler”....

Rum liderlerin, hâlâ bu çağda ulusal törenlerde Kıbrıs’ın bir Helen Adası olduğunu, mutlaka Yunanistan’a bağlanması gerektiğini açıkça söylemeye devam etmektedir. Geçmişten buğüne Kıbrıslı Rumların  Kıbrıslı Türkleri hedef alan pek çok  ırkçı yaklaşımlara tanıklık ettik.

Avrupa Parlamentosunda (AP) ırkçı Yunan milletvekili Ioannis Lagos’un Yunan adalarındaki göçmenlerin durumuna ilişkin oturumda Türk bayrağını yırtmasının üzerinden sadece 1 yıl geçti.

Lagos konuşmasında  Türkiye’nin her istediğini yaptığını ve Yunanistan’a akın akın göçmen gönderdiğini iddia etmekteydi.  Aslında hedefi provakasyondu ve bunu da abartılı bir şekilde gerçekleştirdi.  Tarihin tozlu raflarına baktığımız zaman, kendini Batılı yani ‘medeniyet sahibi’ olarak gören faşistler ‘tarihi bozmak’ tabiri ile tarihsel gerçeklikleri kendi propagandalarına göre yalan yanlış  yorumlama ve toplumlarına empoze etme yaklaşımını benimsemişlerdi. Faşizm zorbalığın, despotluğun, gerici demagojilerin bir bütünüdür. Lagos ve onun gibi faşistlerin zihniyeti yüzünden halklar kardeşlik yerine düşmanlık ile yoğrulmaktadır. Faşizmin ırkı, dili, dini yoktur…Faşizm insanlık için karanlığı simgelemektedir. Faşist siyasi yapılar Avrupa’da 2000 yılından itibaren yeniden  güç kazanmaya başlamıştır.  Özellikle arasında Yunanistan’nın da bulunduğu pek çok ülkede yaşanan ekonomik krizler faşist yapılanma için zemin hazırlamıştır.

Unutulmamalıdır ki; ırkçı hareketler, kültürel yozlaşma, sosyal çöküntü, ekonomik kaos, fakirlik ve ötekileştirme gibi olumsuz olgulardan beslenmektedir. Bazı örgütler ya da bireyler ise bu tarz toplumsal huzursuzluk yaratan olayları kendi siyasi menfaatleri için kullanmakta ve adeta toplum mühendisliği edasıyla topluma ırkçılığı enjekte etmektedirler. Lagos’un yapmış olduğu çirkin eylem aslında bu yaklaşımın bir sonucudur. Türkiye  ile Yunanistan ilişkilerine baktığımızda yıllar boyu pek çok gerginlikler yaşanmıştır. Yunanistan’da milliyetçilik ‘megali idea’ çerçevesinde filizlenip yerleşmiştir.   Gelmiş geçmiş Yunan hükümetlerinin Batı Trakya Türklerine karşı uygulanmakta olduğu ayrımcı siyaset bu gerginliklerin boyutunu anlayabilmek adına faydalı olacaktır.

***

Son yıllarda, Güney Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklere yönelik  ırkçı faaliyetler giderek artmaktadır. Bu ırkçı ve ayrılıkçı yaklaşımların özünde ‘seçilmiş tramva’ niteliğindeki olayların manipülasyonunun da etkisi büyüktür. İşte bu  Faşist zihniyetler toplumsal iz bırakan yaşanmışlıkları tekrar tekrar düşmanca söylemlerle ve mitlerle tazeleyerek öteki topluma karşı öfkeyi canlandırmaktadır.  Güney Kıbrıs’ta Lefkoşa Teknik Okulu’nun duvarlarına “EOKA yeniden”, “Türkler dışarı”, “Kıbrıs Yunan toprağıdır” şeklinde ırkçı ve saldırgan sözlerin yazıldığı haberlerinin gazete manşetlerinde yer bulması ise çok da alışılagelen ırkçı yaklaşımlardandır.

Ayrıca Güney Kıbrıs’a geçen Kıbrıslı Türklere veya  araçlarına karşı  zaman zaman saldırılar gerçekleşmektedir. İki toplum arasında ciddi önyargılar mevcuttur. En önemlisi iki toplum birbirine güven duymamaktadır. Bugün Kıbrıs’ta çözümün ortak bir Federasyon çerçevesi üzerinden gerçekleşmesini murad eden azımsanmayacak sayıda Kıbrıslı Türk vardır. Ancak gözden kaçırılmaması gereken nokta şudur ki;  zaruri konularda bile iki toplum  ‘ortak hareket’ edememektedir. Yani geçen 50 yıl hiç de verimli kullanılamamış. Yıllardır dillendirilen ‘Güven Arttırıcı Önlemler’  gerçek anlamda hayata geçirilememiştir. Güvensizlik şemsiyesi altında ikinci sınıf olarak  gördüğünüz  komşunuzla nasıl “Güven Yaratıcı Önlemleri” hayata geçiririsiniz ki... Nitekim, Kıbrıs Türk tarafının tek taraflı insiyatifiyle 2003 yılında almış olduğu karar doğrultusunda sınırların karşılıklı geçişlere açılması dışında iki toplumu gerçekten yakınlaştırabilecek adımlar atılamamıştır.  Aslında çok basit bir soru ve yanıtı Kıbrıs sorunu konusunda çok anlamlıdır. O da şudur;  Kıbrıs’ta Federasyon derken birbirinden dili, dini ve ırkı farklı iki halkın bir nevi evliliğinden bahsediyoruz. Ama bu partnerler birbirine güvenmiyor, birbirine karşı önyargılı ve en önemlisi geçmişin kötü izlerini hala taşıyorlar. Peki gerçekten bir araya gelseler bu kez sürdürebilirler mi? Aklıma 1960 yılında  federal anayasa temelinde gerçekleştirilen ilk nikah geliyor. Netice tam bir fiyasko olmuştu. Çünkü o zaman da Rum Liderliğinin Kıbrıslı Türkler ile herhangi bir paylaşımda bulunma niyeti yoktu; bugün de  niyeti yoktur. Barış en büyük zenginliktir ama tek başınıza ne yazık ki gerçekleştiremezsiniz!

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?