Kutu mu Aptal Acaba?!..

04-03-2022

O, bir sihirli kutu… 1926’da John Logie Baird icat edip onu daha da geliştirme sürecini tamamladıktan sonra 1930 yılında satın alınabilecek bir eşya haline dönüştü. Önceleri birkaç evde bulunan, özel eşya konumundaki bu icat, yavaş yavaş herkesin evine girmeye başladı. Evet, TV’den söz ediyorum bugün.

Böylesine zahmetli bir üretim aşamasını geride bırakan TV’nin Türkiye’de kabullenilmesi ise hiç de kolay olmadı başlangıçta. Onunla yeni tanışan ve dış dünyaya zihince çok açılamamış insanlarımızdan bazıları, ekrandakilerin de kendilerini izlemesinden çekindi. Hatta onu şeytan kutusu olarak isimlendirenler bile oldu. Fakat bu tedirginlik kısa süre sonra aşıldı ve bu cihaz Türk ailelerin evlerinde de hak ettiği yerini almaya başlayıp hızla yaygınlaştı.

Artık evlerimizin başköşesine kurulan TV’ler en büyük sevgi ve saygıyı görüyor, günün belli saatlerinde yapılmakta olan yayınların dışında kapalı olan ekranların üzeri annelerimizin ördüğü ve normal şartlarda kimseye dokundurtmaya bile kıyamadıkları en güzel dantellerle süsleniyordu.

Başlangıçta TRT adıyla yayın yapan tek resmi kanal; haber, hava durumu sunması; yurt ve dünyadaki önemli gelişmeleri duyurmasının dışında bazı film ve belgeseller sürmekteyken zamanla bu yayınların çeşidi ve süresi artırılıyor, ailelerin bilhassa akşam saatlerinde vazgeçilmez eğlencesi oluyor… Aynı mahallede bulunup da o sihirli kutuyu alabilecek imkân ve fırsata sahip olacak kadar şanslı olabilen ailelerin evleri konu komşu, çoluk çocuk misafirlerle dolup taşıyordu.

1980’li yıllarda Türkiye’nin Batı’ya daha fazla açılması ve dünyayı daha bir sıkı takip etme sürecine geçildikten sonra hem TV kanallarının sayısı artırılmış hem de “İnter Star” başta olmak üzere kurulacak diğer özel kanallarla TV’lerin içeriği zenginleşmeye, bilgi ve belge içerikli programlardan ziyade daha çok ilgi duyulacak ve izlenme oranı yakalayacak şekle evrilmeye, ekran önüne saatlerce ayrılmayacak şekilde demir atacak, deyim yerindeyse halkı kilitleyecek biçime bürünüyordu.

1980’li yıllarda entrikalı içeriği, dikkat çekici senaryosu ve oyuncularıyla tüm dünyayı kasıp kavuran, fanatik bir izleyici kitlesine sahip olan, TRT1’le birlikte Türkiye’de de uzun yıllar yayımlanan “Dallas” gibi unutulmaz dizilerin yanında, bilenler bilecektir elbet, “Kaynanalar, Bizimkiler, Perihan Abla, Süper Baba, Uğurlugiller” gibi sevgiyi önceleyen; dostluğu, vefayı, sadakati aşılayan, o eski mahalle kültürünün taptaze yaşandığı, henüz buharlaşmadığı günleri yansıtan sıcacık dizilerle “Yarın Artık Bugündür, Kavanozdaki Adam, Şapkadan Babam Çıktı, Hanımın Çiftliği, Kartallar Yüksek Uçar, Başka Olur Ağaların Düğünü” gibi sanatsal derinliğe sahip, kaliteli, başyapıt denecek çalışmalar ekranlara gelmekteydi.

Çocuklar, gençler başta olmak üzere hemen herkes, bu yapımlarda kendi yaşamından bir şeyler buluyor; her hafta bir bölümü izleyip bitirdikten sonra zihninde, dimağında bal tadı kalmış bir halde, insanî değerler yönüyle birer parça daha zenginleşmiş bir halde başını yastığa koyuyordu.

Ne zaman ki özel kanallar resmî olmamanın verdiği serbestlikle gemi iyice azıya aldılar, Batı dünyasının kültürel ögeleri milletin hücrelerine dek nüfuz etti, popüler yaşantı ve küreselleşmenin getirdiği ulusal kimlikten soyutlanmış bir renksiz yaşam tarzı insanımızı en genç kuşaktan itibaren en yaşlımıza dek kötürüm etti…

İşte o dönemden itibaren kimseye hiçbir faydası olmayan, masa başında kurgulandığı sonraları anlaşılan, ancak ortanın altı düzeydeki insanlara hitap ederek onlarda bir nevi uyuşturucu etkisi yaratan… Her gün birkaç saatlik doz alınmadığı takdirde uyku bile uyutmayan “Biri Bizi Gözetliyor” adlı garip yapımlar… O ana dek hiç tanışmamış olan ve birbirleriyle aynı evi paylaşmak zorunda kalan insanların en mahrem hallerini 24 saat canlı yayından izlemenin anlaşılmaz hazzını yaşatmaya…

 Bu toplumun ahlakî ve sosyal en büyük tutkallarından biri olan “evlilik” gibi bir kurumun medya oyuncağına çevrildiği… Aslında “gelin, damat, kaynana” kim varsa sonradan hepsinin büyük paralar karşılığında rol yaptıkları anlaşılan insanlarca sahneye konan “Gelinim Olur musun?” namıyla tanınan, sözde aşkların uluorta pazarlandığı saçma sapan yapımlarla ruhlarımız zehirlenmeye başlıyordu.

Kaşları çatık, asık suratlı, dördüncü sınıf bir mafyanın kurtlarla dolu vadisine yolculuk eden Türk halkı, gerçekle kurguyu iyice karıştırmış, dizi kahramanlarının ardından hakikî cenaze namazları kılacak kadar şirazeyi şaşırmıştı.

Kendisine ne verilirse baş tâcı eden, sorgusuz sualsiz izleyen Türk halkı, masumluk konusunda diğer uluslar karşısında açık ara öndeydi.!..

“Şöhret, tanınır olmak, TV’ye çıkıp insanlarca alkışlanmak” kutsanıyor; hatta çocuklar ve gençlere en büyük hedef olarak gösteriliyordu. Medya ve TV gücünün kimler tarafından ele geçirilip ülkemizin umudu, biricik emanetçimiz olacak gençler üzerinde bu oyunlar oynandığı bugün bile muamma iken...

Bu gözler “Ajdar” adlı bir makine mühendisinin aslında hiçbir şey olamamışken iğrenç ötesi bir ses ile ünlü olup ciddi anlamda paralar kazanacak kadar şöhrete ulaşabileceğini dahi gördü. Formül netti: Ünlü olmak çok kolay ve bunun için her yol mubah.

Günümüzde internet, sosyal medya, bilgisayar hayatımızı önemli ölçüde kuşatsa da, halkımızın ezici çoğunluğunun harcayarak tüketemediği boş(!) zamanlarını değerlendirmek, eğlenerek vakit geçirmek için hâlâ en büyük tercihi TV’ler.

Yakın bir geçmişte, bu milletin şanlı tarihinin altın sayfalarını nakış nakış yazmış Kanuni gibi bir padişahı kadın düşkünü bir zavallıymış gibi gösteren sözde muhteşem diziler…

Her türlü ahlaksızlığı, pespayeliği, ensestliği, kadına karşı şiddeti insanın gözüne gözüne sokarak zamanla insanları bu işlenen konu ve olaylara karşı duyarsızlaştırma, adeta normalleştirme görevini ifa eden mügeli, esralı kolluk kuvvetleri…

Bir zamanlar günah olur kaygısıyla kadın spiker dahi kullanmayan, günümüzde Hint dizi, film, aktör sarhoşluğu içinde kaybolmuş, aslında Budizm’i ve Hint kültürünü aşılama vazifesini harfiyyen yerine getiren ve tüm bunları yaparken de insanımıza 7. kanaldan bakan sözde İslamcı çevreler…

Adının haricinde içinde kardeş öyküsü barındırmayan, ismindeki kardeşliğe vurgu yaparak halkı kendine bağlayıp ilimle, irfanla, kendini yetiştirmeyle meşgul olması gerekirken çocuk denecek yaştaki insanların tek derdi aşkmış izlenimi veren… Gayri ahlaki ilişkileri evimizin içine sokan tehlikeli yapımlar hâlâ kol gezmekte.

 Sözlerim yanlış anlaşılmasın lütfen… Tüm kanallar, tüm yapımlar elbette kötü veya zararlı iddiasında değilim. TV gibi çok büyük ve etkili bir gücün… Bu milletin ahlakına, gençliğine, geleceğine, sosyal ve kültürel dokusuna, birbiriyle kenetlenmiş yuvalarına, düğümlenmiş değerlerine doğrultmuş bilinçli bir şekilde tehlikeli bir silah olarak kullanılmasına…

Bunun karşısında hâlâ, gözleri açık, fakat zihni horlamakta olan bilinçsiz yığınların duyarsızlığına tepkim aslında…

Bu ülkede göz bebeğimiz çocukların her türlü gelişimine destek olacak yayınlar… Halkın büyük çoğunluğunu oluşturan gençlerin yaşadıkları sorunları irdeleyip çözüm önerileri sunacak kaliteli yapımlar…

Hadi hakkını teslim edelim; “Gönül Dağı” gibi bize bizi anlatan, anlatırken de hüzünle neşeyi, umutla korkuyu, vefayla ihaneti köy sıcaklığında harmanlayıp evlerimize servis eden... Her bölümüyle insani yönümüzü daha da perçinleyen diziler… Ruhlarımızı her dem tazeleyecek anlamlı çalışmalar yaygınlaştığı zaman…

Bu yazının hiçbir anlamı kalmayacak ve satırların sahibi de bu anlamda gönül rahatına erecektir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Fevkalade bir anlatım tekniği, sürükleyici üslup, eksiksiz dilbilgisi kuralları uyumu, Türkçemizin güzelliğini harika yansıtma! Ben bunlara bayıldım ve insanlar neden eura24 haber sitesine zaman geçirilmeli ki, sorusunun cevabını buldum. Sağ olun var olun Adem hocam.

Daha sonra içerik, bir bebeğin çocukluk,
gençlik ve yetişkinlik evrelerini takip eder vaziyette büyümesi gibi dantel dantel işlenmişti. O bambaşka bir baygınlık oluşturdu bende. Fevkaladesiniz hocam.

Ümidimiz gençlik ve bize göre onlar daha iyiyi yakalayacaklar. Daha iyi olacaklar inşallah.
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Kıymetli Hoca'm, çok çok teşekkür ederim. Beni mahcûp ettin. Siz değerli abilerimizin bu sözleri bize güç veriyor. Rabbim var etsin seni...
Enes Coşgun
Enes Coşgun 2 yıl önce
Bu yazınız da "Gönül Dağı" gibi oldukça samimi ve içtendi hocam. Eleştiri, ancak bu kadar yerinde ve özenle yapılabilirdi. Farkındalık kazanmamıza çok katkı sağlayacak bu yazınız için teşekkür ederiz.
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Sevgili kardeşim, iyi ki senin gibi bilinçli bireyler var.
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Çok teşekkür ederim sevgili kardeşim, eksik olmayasın...