SON DÖRT/ 1 (…+4) GENÇLİK NEREYE?

11-04-2022

Bu yazımızda zorunlu eğitimin son dört yılı olan lise döneminin öğrenci gözüyle bir fotoğrafını çekmeye çalışacağız. 

İlk ve ortaokul zorunluydu. Bu nedenle oradan bir şekilde mezun oldu çocuğumuz. 2012’den itibaren de zorunlu eğitim süresi 12 yıla çıkınca kendini lisede buldu.

Eğer Matematik, Fen Bilimleri gibi bir alanda yeteneği ortaya çıkmış, bu yeteneğinin üzerine de tempolu bir şekilde çalışmayı ekleyebilmişse Fen, Sosyal Bilimler Lisesi gibi seçkin bir okula kaydını yaptırarak sayısal çoğunluğun arasından sıyrılabildi.

Resim, Görsel Sanatlar, Spor, Müzik gibi herhangi bir alanda hatırı sayılır bir şekilde yeteneği varsa ve bu yeteneğini kullanabileceği eğitim kurumlarına gidebilecek kadar şanslıysa o alana yöneldi.

Bunlar da olamadıysa Orta Öğretim Başarı Puanı (OÖBP) baz alınarak herhangi bir Anadolu, İmam Hatip veya Meslek Lisesi’ne gitmek zorunda kaldı.

(Tam da bu esnada sık sık şu soruyu sordu kendine öğrenci: “Neden istediğim okulu kendim seçemiyorum?” Bu soruya muhatap olan her kişi veya kurum, Türkiye’nin şartlarını da göz önünde bulundurarak yanıt verse de, bu cevaplardan hiçbiri çocuğu tatmin etmeyecekti.)

Anadolu Liselerine yerleşme sırasında kimi öğrenciler ortaokulda kimi öğretmenlerin verdikleri, gerçekçi olmayan, şişirme puanlarla normal şartlarda gidemeyeceği bir Anadolu Lisesine dâhil oldu. Fakat hem oranın eğitimini kaldıracak bir potansiyele sahip değildi, zorlandı hem de okulun başarı grafiğini istemese de aşağı indirdi.

Kimi öğrenciler de bunun tam tersini yaşadı: Bazı ortaokul öğretmenleri, öğrencinin seviyesini çok zorlayan sınavlara tabi tuttu. Beklentisine uygun performans gösteremediklerinde düşüknotlar verdi. OÖBP’si düşük öğrenci, kapasitesinin daha altında bir okula gidince ya çok rehavete kapılıp köreldi ya da okulu ve arkadaşlarını seviyesine uygun bulmadığı için soğudu.

Peki ya Meslek Liseleri?.. Günümüzde öğrencilerin aslında mensubu olmaktan çok da memnun olmadıkları, fakat bu ülkenin orta halli birçok öğrencisini ağırlamak durumunda kalan Meslek Liseleri niçin artık tercih nedeni değil? Hâlbuki bir zamanlar bir iş veya meslek edinmek, koluna altın bilezik takacak bir zanaat elde etmek için çoğu başarılı birçok öğrenciyi gururla ağırlamamış mıydı bu kurumlar? Nerede hata yapıldı acaba?

Siz, öğrencinin ve velinin gözü önüne “üniversiteli olmak, memur olmak, rahat edip bol para kazanmak” gibi çok da gerçekçi olmayan bir hedefi tek bir seçenek gibi koyarsanız, Meslek Liseleri elbette tercih edilmemeye başlanacaktır.

Bir zamanlar o ilde, ilçede bulunan sanayi kuruluşlarıyla koordineli olarak çalışan, oradan mezun olunduğunda iş bulma hususunda ciddi anlamda avantaj sağlayan, hadi o da olmadı, en azından üniversitenin ön lisans bölümlerine sınavsız geçiş imkânı tanıyan olumlu yanlarını tırpanlarsanız… Meslek Liseleri elbette böyle atıl kalacak, biricik hedefin üniversite sınavı olarak pompalandığı bir mecrada bu okula gelen öğrenci kendini üniversite sınavlarına doğru dürüst hazırlayamayacağı, mesleki derslerin hiçbir işine yaramayacağını düşündüğünden kuruma aidiyet duygusu oluşturamayacak; aksine burada bulunduğu için kendini eksik, çaresiz, başarısız, şanssız hissedecektir

Ya bugünkü hali içler acısı İmam Hatipler?.. Bir zamanlar bu ülkenin gözbebeği olarak kabul edilen; pırıl pırıl birçok öğrenciyi yetiştirmek, hatta tıptan hukuka, diş hekimliğinden mimarlığa, bakanlıktan cumhurbaşkanlığına kadar her alanda görev alan birçok bireyi vaktiyle rahle-i tedrisatından geçirmiş İmam Hatipler bugün neden halkta ve öğrenci nezdinde yeterli ilgiyi görmüyor? Üstelik mevcut siyasi oluşumun bunca destek ve yönlendirmesine rağmen. Kız ve erkek ayrı olmak üzere her yerde birçok lisesi, modern binalı ortaokulları bulunmasına rağmen birçok sınıf şu anda atıl vaziyette, gelmeyecek öğrencilerini bekliyor.

Sanırım, biraz önce yukarıda zikrettiğimiz Meslek Liselerindeki algının günümüz öğrenci ve velilerine yansıması sonucu bu durum ortaya çıktı. “Çocuğum her ne olursa olsun, iyi bir dini eğitim alsın. / Ben çocuğuma güvenmiyorum, başka bir liseye giderse tamamen yoldan çıkar. Bari burada çok bozulmaz./ Ben kızımı okutursam sadece İHL’de okuturum… ”gibi düşüncelerden birine sahip olup da tamamen kendi isteği ve iradesiyle, çocuğun fikrini hiç de almadan okula yazdıranların dışındakiler… Diğer öğrenciler, OÖBP ye göre başka bir okula puanları yetmediği, “Meslek Liselerine de öğrencilerin en kötülerinin gittiği” düşüncesinden hareketle İmam Hatiplere kayıt olmuş durumdalar. Bu okullara istemeden geldiklerinden, hem günlük hayatla bağlantısını kuramadıkları için hem de üniversite sınavında sorulmayacağından hareketle çoğu meslek dersini işkence olarak niteliyorlar. Öğrenci gözüyle İmam Hatip ve Meslek Liselerine yeniden dönüş yapacağız.

Fen Liseleriyle ilgili söylemek istediğim şeyler var. Unutmadan belirtmek isterim: Başlangıçta verdiği onca emek ve çaba ile kendinde var olan ve geliştirme imkânı bulduğu sayısal yeteneğiyle kapağı Fen Lisesine atan öğrencilerden bazıları, okullarındaki eğitimin kalitesizliğinden yakınıyorlar. Kimi öğretmenlerin kendilerine ders anlatmadığı ya da anlatamadığı, bu nedenle onlardan yeterli verimi alamadıkları için kendileri fazladan ders dışı çalışmalar ve izledikleri videolarla, paraları olacak kadar şanlılarsa aldıkları özel derslerle bu açığı kapatmaya gayret ettiklerini belirtiyorlar.

Bazı Anadolu Liseleri, Fen Liseleriyle yarıştıkları için, onlara nispetle daha düşük seviyede öğrenci profiline sahip oldukları noktasından hareketle öğrencileri aşırı zorluyorlar her anlamda. Kız çocuğun kulağında bulunan küpesini, bu okulda küpe takılmaz, düşüncesiyle okulun giriş kapısında alelacele kanatarak çıkartmanın ya da o gün üzerine farklı bir renk hırka giymiş olması nedeniyle giriş kapısından içeri almamanın eğitime katkısı ne ola ki?.. Bunların yanı sıra, sık sık ve her seferinde daha da zorlayıcı soruları barındıran tarama testleri, deneme sınavları, derslerine düzenli ve sürekli çalışan çocukların bunlardan yeterli netler çıkartamaması nedeniyle kendilerini yetersiz ve değersiz hissetmeye başlamaları…

Yazılılarda sınıftaki öğrencilerin seviyesinin çok üzerinde soran öğretmenlerin öğrencilerinbu şekilde çok daha fazla çalışabileceğine inanması, bu sayede çocukların Fen Liselerindeki öğrencilerle yarışta aynı noktayı yakalayabileceklerini zannetmeleri… (Ne yazık ki gerçek böyle değil…) Sınıfta her şeye rağmen canla başla ders çalışıp da sınavda seviyesinin çok üzerinde sorularla karşılaşan öğrencilerin çalışmaya küsmelerine, derslerden ve öğretmenlerden soğumalarına… Mevcut okullarına karşı sevgi değil nefret beslemelerine yol açıyor. Bir süre sonra bu öğrenciler de “Nasıl olsa çalışsam da olmuyor!..” mantığını geliştirip dersi de notu da takip etmeyi bırakıyorlar. İnanılır gibi değil; ancak bu tarz öğrenciler çok ne yazık ki…

Tekrar döndük Meslek Liselerine: Buradaki öğrencilerin çoğu aslında, hangi dalda olursa olsun, okuduğu bölümü bitirse bile, biraz da ülkenin ve dünyanın yaşadığı sosyoekonomik koşulların da etkisiyle, bu bölümün gerçek hayatta karşısına hiçbir avantaj çıkarmayacağını düşünüyor. Hemen hiçbir Meslek Lisesi öğrencisi, gelecekle ilgili kurduğu düşlerde, planlarda devam etmekte olduğu okul veya bölüme yer vermiyor. Hayallerini onunla süslemiyor. “Zaten ben çok zeki bir çocuk değilim. Olsaydım zaten bu okulda bulunmazdım. Bu okul da meslek derslerine fazlaca yeriyor, üniversitede çıkacak soruların bulunduğu derslere pek özen gösterilmiyor. Bu halimle üniversiteyi kazanmam imkânsız. Ders çalışmayı da sevmiyorum. Öyle bir alışkanlığım da yok. Çalışsam da yapamam.” gibi duygu ve düşüncelerin ya bir kısmına ya da hepsine sahip.

Kendilerini tanımayan, yeteneklerini bilmeyen ve belki de bu nedenle geleceğe dair hesap yapamayan öğrenciler hayli fazla. Kimileri de kendini tanıyıp bir amaca şartlansa bile bunun hayalden öteye geçemeyeceğini gördüğünden hedef küçültüp diploma seviyesine indirgeyebiliyorlar düşlerini. “Enazından elimde bir diplomam olsun…” düşüncesiyle hareket eden, bu amaçla okula gelip giden ve dört yılı bir asker şafağı gibi sayan öğrencilerin sayısı öyle çok ki... 

Hem Meslek Liselerinde hem de İmam Hatiplerde birçok öğrencide “Bu okullara gelen kimler mezun olmadılar ki biz olmayacağız. Çalışmasam da geçeceğim nasıl olsa. Devamsızlığı yapmazsam dört yıl sonra diplomam elimde. ” düşüncesi hâkim. Bazı öğrenciler bu rehavetle okula kitap, defter, çanta gibi ders araç ve gerecini dahi götürmeyebiliyor. Dersini anlatan öğretmen, ona boşuna uğraş veren gereksiz birinden başkası değil.

Zaten okulun türüne göre üniversite, imamlık, müezzinlik, zanaatkârlık düşünmüyorsa bu öğrenciler okulu dört yıllık bir çilehane olarak niteliyorlar kendi deyimleriyle. Bu nedenle sık sık okuldan kaçıyorlar. Farklı ortam arayışlarına giriyorlar. Okulun onlar açısından cazip bir yanı yok. Sportif, sanatsal, kültürel etkinliklerin ya çok yetersiz olduğunu ya da hiç olmadığını söylüyorlar.

Bazı öğrenciler aslında, gelecekle ilgili oturup kendileriyle konuşulduğunda karanlık bir tabloyla karşılaşacaklarını kabul ediyorlar kendileriyle ilgili. Fakat mevcut durumda, çoğunun ileriye dönük bir planı, bir hedefi yok. Bu nedenle üniversite gibi bir amaçları da bulunmuyor. Kimileri, biraz motive olup böyle bir hedefle çalışma temposuna girse ya çalışma alışkanlığını kazanamadığı, ya çalışsa da netlerini yükseltemediği veya ders çalışmanın ciddi bir disiplin istediğini gördüğü için vazgeçiyor bir süre sonra.

Gerçek hayattan, ailesinden veya okuldan beklentisini bulamayan çocuk, kendini boşlukta hissettiğinden sık sık sorun yaşıyor ve yaşatıyor. Sigara gibi bağımlılık yapan ürünlere yönelebiliyor. Cep telefonu ve internet, ona rahatlatıcıideal bir alan yaratıyor sanal da olsa. Kimileri cep telefonuna, sosyal medyaya tamamen bağımlı hale gelebiliyor. Öğretmenle öğrencinin okuldan beklentileri bu ölçüde ayrı düşünceöğrenci sık sık öğretmen ya da okul idarecileriyle çatışma yaşayabiliyor. Anlattığımız bu sorunlar İmam Hatip ve Meslek Liselerine nispetle Fen ve Anadolu Liselerinde daha az görülüyor.

Tüm lise gruplarında ortak olan öğrenci görüşü: Kimse bizi dinlemiyor, anlamıyor, yeterince önemsemiyor. Onlarda hâkim olan bu görüşün elbette perde arkası var. Okulda müfredatı yetiştirmekle görevli öğretmen, okulun birçok işini adeta Süpermen gibi yapmakla yükümlü idareci, her gün bir yığın sorunla karşılaşmaktan yıpranan Rehberlik Servisi, akşama kadar para kazanma ya da evde iş yapmaktan bitap düşmüş anne ve baba gençteki duygusal, psikolojik sorunları, kaygıları, bunların onlarda bıraktığı etkiyi fark edemeyebiliyor.

Mevcut durumu/nu beğenmeyen, geleceğe umutsuz bakan, bir şekilde üniversiteyi kazansa bile bitirdikten sonra iş bulamayacağı korkusunu derinden hisseden, herhangi bir fakülte kazanamadığı takdirde elindeki lise diplomasıyla hayata tutunamayacağını düşünen, bu düşünceyle tedirgin olan… Bütün bunları düşünüp adeta beyni dumura uğrayan, çıkışı uzman çavuşlukta, uzman er olmakta arayan… Mankenlik ajanslarına bir umutla kayıt yaptıran… Ya da bir yolunu bulup yurt dışına kapağı atmayı düşleyen… O da olmazsa son çare “Boğulacaksam bari büyük şehirde boğulayım!..” deyip İstanbul’u kafalarının bir köşesinde tutan gençler, desem çok mu yabancı gelir size acaba?...

Sözü fazla uzattığımın farkındayım. Ancak, Türkiye’deki lise eğitimini gençlerin gözüyle size göstermek içindi bütün gayretim. Bir sonraki yazımızda bu eğitimin emekçileri olan öğretmen gözüyle bakacağız genel duruma.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Fevkalade etkileyiciydi hocam. Emeğine sağlık öğretmenim...
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Eksik olma hocam, dert çok olunca kalem bazen söz dinlemiyor...