Yalnızlar Ülkesinde Bir Gülüş

02-06-2022

BATI'DAN Doğu'ya

DOĞU'DAN BATI'YA...

 

YALNIZLAR ÜLKESİNDE BİR GÜLÜŞ

 

Burada baharda yaz sıcakları herkese bir göz kırptı sonra da memleketi terk edip gitti.Üç günlük güneşin tadı hala damağımızda...Nereye gitsek gözlerimiz o vefasız güneşi arıyor.Ama ne etmeli? Tahammül ediyoruz. Mevsimle kavga edecek halimiz mi var?

Hava yağmurlu ve soğuk olsa da her fırsatta Türkiye’den aldığım kısa paltomu  giyip dışarı atıyorum kendimi.Aslında paltom yıpranmış ve pek de bana yakışmayan bir palto...  Ama İstanbul’da üşüyüp de büyük bir sevinçle aldığım bu paltoyu öyle kolay kolay atmaya hiç de niyetim yok. Neyse...

Dışarı dediğim Köln’ün doğusunda kalan Kalk isimli uzun bir cadde... İki taraf da Türk dükkanlarıyla dolu. İstanbul Saray Lokantası mı ararsın, Nimet Abla’nın Yeri’ni mi, yoksa Doy Doy lokantası mı? Hepsi var burda... İsmini (Kalk) caddenin başındaki bir Katolik kilisesinden almış. Yazılanlara göre buranın temeli 1000’ li yıllarda atılmış ve İkinci Dünya Savaşı’ında yüzde doksanı bombalanmış, tahrip olmuş... Şimdi ise dimdik ayakta ve Türklere, Araplara ev sahipliği yapıyor.

Benim yürüyüşlerimin yönü yok. Bazen yukarıya, Köln’ün merkezine doğru yürüyüp Ren Nehri kıyısında bir kahve içip dönüyorum. Bazen de daha çok Tunus’lu Araplar’ın yaşadığı kirli bir caddeye giriyor, orda "Amen" isimli bir kahvenin bahçesinde oturup yeşil yapraklı nane çayı içiyor ve yanıbaşımda oturan, bağıra bağıra konuşan Arapların sohbetlerine kulak asıyorum. Birşey anladığım yok ama yine de dinliyorum.Sessizliğin içinde bu gürültü insana spor gibi geliyor.

Amen kahvesinin önünde kocaman bir meşe (belki de 100 yıllık bir ağaç) var. Ağacın dalları kocaman bir alanı kaplıyor. Ben hep caddeye bakan tarafta oturuyorum. Arada bir önümden yaşlı Almanlar geçiyor. Ne Araplara ne de bana aldırış ettikleri, yüzümüze baktıkları yok. Kimi zincire bağlı küçücük köpeği ile ilgileniyor, kimi de dükkanların birinden aldığı Türk yiyeyceklerini doldurduğu torbasını oflaya puflaya evine götürüyor. Bir seferinde böyle yaşlı Almanlardan biri eşyasını bana taşıtmıştı. Seksen yaşlarında , saçları sarıya boyalı, oldukça şık giyinmiş bir kadındı.Yaşlıların sokakta iyi yürümeleri için aldıkları dört tekerlekli bir dayancağı vardı. Ona dayanarak markete gelmiş bir süri eşya almıştı. Ben tam kapıdan çıkacakken bana çok şefkatli bir sesle, „Beyefendi bana yardım edebilir misiniz? “ Diye sordu. Böyle bir sesi, böyle şık bir hanımefendiyi reddetmek mümkün mü? „Tabii ki ederim’ dedim ve iki ağır torbayı yüklendim.Yanyana yürüdükçe bana durmadan sorular soruyordu.Nereli olduğum, ne zamandan beri burda yaşadığım v.s.

Eve varınca ana kapıyı açtı, asansörle yukarı çıktık. Eşyaları kapının önüne bırakıp çıkacaktım, bırakmadı. "Lütfen içeri taşıyın", dedi. Torbaları mutfakta gösterdiği yere bıraktım. Salona döndüğümüzde iki kocaman kedi kadının üzerine çullandılar. Kadın kedileri kucaklayıp başlarını şefkatle okşadı. Çoğu insanın duymak için deli olduğu en güzel iltifatları kediler için söyledi. Beni tamamen unutup onlarla sohbete daldı.Onun bütün dünyası bu dört duvar ve bu iki kediydi.Çabucak kapıdan çıkıp kendimi caddeye attım.Gözlerimin önünde o anda bütün ailem, akrabaların, arkadaşlarım canlandı.Derin bir nefes aldım.Şükür kedilerim yoktu ama bir sürü akraba ve tanıdık vardı.

Evet, burası yalnızlıklar ülkesi... Bunu ben demiyorum. Almanya’nın en çok satan Bild gazetesi söylüyor. Bir kaç yıl önce birinci sayfaya kocaman bir başlık atılmıştı: Yalnızlıklar artıyor! Almanların yüzde 51’i yalnız yaşıyorlarmış.Tabii ki bu durumda sokakta rastladığın adama bir selam vermekle de dost ve akraba olabiliyorsun.Nasıl mı? Anlatayım...

Geçen yine o eski paltomu giydim ve yukarıda ismini, hikâyesini anlattığım caddeye çıktım. Hafiften yağmur yağıyordu. Kaç gündür artık hiç bir yerde unutmayacağım dediğim şemsiyemi yanıma almıştım.Şemsiyemi açıp yürüdüm.Tam Arapların olduğu sokağa dönecektim ki duvarda yeşil, kocaman bir ilan gördüm.Baktım o ilandan cadde boyu her yerde vardı. Üşenmedim, yaklaşıp okudum. İlanda şunları yazıyordu:

 

KIVIRCIK SAÇLI GÜZEL ADAM !

 

Biz 26.04. tarihinde Cumartesi günü öğleden sonra burada Kalk caddesinde iki defa karşılaştık.(Sonuncu defa Casablanka’da).

Sen bana (Ben gözlüklü, esmer ve renkli etekli) hoşça gülümsedin.

Seninle daha fazla konuşmak isterdim ama utangaçlığım yüzünden sadece "Merhaba" ve "Hoşçakal" diyebildim.

Eğer senin için  de bir etkilenme söz konusu ise aşağıdaki email adresime yaz lütfen...

 

İlana bakıp gülümsedim. Bizde, "bir kahvenin kırk yıllık hatırı vardır", derler. Burda Almanya’da sokakta bir gülümsemenin ne kadar hatırı olduğunu varın siz anlayın artık....

  Orhan Aras

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?