Zeki; Ama Çalışmıyor!..

16-03-2022

Eğitim, insanın tarih sahnesine çıktığı ilk dönemlerden bu yana bireyin hayatını kapsayan, onu hayata hazırlayan, karşılaştığı ya da karşılaşabileceği tüm güçlüklerle bir şekilde baş etmesini ve sonuç olarak kendini gerçekleştirmesini sağlayan uzun soluklu bir süreç… Tüm toplumlarda doğal olarak bulunan bu sürecin merkezindeki çocuğun ilk eğiticileri haliyle anne, baba… Sonra sırasıyla yakın ve uzak çevre…

Muhtemelen ilk insanlardan itibaren çocuğun eğitimi açısından ailenin her alanda yeterli olamayacağından hareketle bu konuda daha sistemli, belli kuralları olan ve bu kurallardan taviz vermeden, işin içine duygusallığı da çok fazla katmadan, bir kurum mantığıyla işini yapan oluşumlar, okullar/derslikler doğmuş bu ihtiyaç doğrultusunda.

Eğitim kurumlarının, hangi dönem ve özelliklere sahip olursa olsun, doğuşunda ailenin yetersiz gelmesi düşüncesinin yanı sıra, anne, baba ve yakın çevrenin çocuğa hem fazla zaman ayıramaması, hem de bu işin aileye bir yük geleceği düşüncesi de etkili olmuş kanımca.

Türkiye’deki eğitim kurumlarının geçmişi, bugünü ve şahsımın da içinde bulunduğu bu sistemin açmazlarını, sorunlarını irdelemek gibi bir amaçla yazmaya başlamadım bu yazıya. Bunu, belki başka yazı veya yazılarımda ele alırım. Bugün sizlere söz etmek istediğim şey, çocuğun eğitimi ve başarı seviyesini sık sık ilişkilendirdiğimiz o büyülü ve soyut kavram, zekâ…

Peki, nedir zekâ? Dünyada bugün bile tartışmasız en zekî kabul edilen bilim (adamı demeyeceğim, bayanlar müsterih olsun:) insanlarından Einstein “Zeki olmanın ölçütü bilgi değil hayal gücüdür,” diyerek zekâyı yaratıcılık ile bağdaştırır. Antik Yunan filozofu Sokrates ise ‘’Zeki olduğumu biliyorum; çünkü hiçbir şey bilmediğimi biliyorum.’’ diyerek olaya daha felsefi yaklaşır.

Peki, nedir zekâ? Bu soruyu 52 akademisyenin imzasından geçmiş ve 1994 yılında bilimsel bir dergide ilk olarak yayımlanmış zekâ tanımını vererek cevaplayabiliriz: “Zekâ, birçok başka yetenekle de beraber, akıl yürütmeyi, planlama yapmayı, problem çözmeyi, soyut düşünmeyi, karmaşık fikirleri idrak etmeyi, çabuk öğrenmeyi ve tecrübelerden kazanım sağlamayı içeren oldukça genel zihinsel yeteneklerdir. Zekâ, salt olarak kitaptan öğrenme, dar akademik yetenekler kazanma, test çözme başarısı değildir. Zekâ, çevreyi kavramadaki daha geniş kapsamlı ve derin kabiliyetleri yansıtır.’’

Bu kadar karmaşık, içinde çok çeşitli yetenek ve özellikleri barındıran zekânın ölçümlenmesine gelince bu konuda halk arasında IQ olarak bilinen testin yanı sıra birçok farklı çalışma ve etkinlik yapılıyor bu amaçla. Ancak, şurası kesin: Zekâ, kısa süreli bir testin verdiği sonuçla açıklanamayacak, ölçülemeyecek kadar algılanması, hele hele düzeyi hakkında ortalama dahi bir değer söylenmesi çok zor bir kavram. Uzun süreli davranışlar ve sorun çözme süreçlerini değerlendirdiğimizde belki daha doğru şeyler dile getirilebilir.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülke çocuklarının zekâ değil fakat yeteneklerini bir şekilde ölçümleyen ve her yıl sık sık biraz da üzülerek ifade ettiğimiz meşhur PISA testi sonuçlarını taban aldığımızda Türk öğrencilerinin zekî olmadığını mı söylemek gerekiyor?

Şu an elimde 3 Aralık 2019 günü açıklanan ve 79 ülke öğrencilerinin değerlendirildiği PISA sonuçları var. Bu sonuçlara göre Türk öğrencilerinin durumunun çok da iyi olmadığı kesin: Buna göre öğrencilerimiz Matematikte 43. sıra, bilim alanında 40. sıra ve okuduğunu anlama alanında 41. sırada yer alıyor. İşin ilginci, her iki alanda da ilk sıralarda Finlandiya’yı arayan gözlerim her üç dalda da Çin’i gördüğüne epey bir zaman inanamadı.

Evet, bu test bir yere kadar anlamlıdır belki. Öğrencilerin sahip olduğu bilgi, beceri ve kavrayış gücünü bir şekilde ifade etmede kullanılabilir. Ancak ne bu test, ne okullarda girilen sınavların sonuçları tek başına çocuğun zekâsını ya da kavrayış gücünü tek başına ortaya koyamayacağı gibi bu konuda da fazlasıyla abartıldığını düşündüğüm üniversite sınavı sonuçları da başat etken olarak değerlendirilemez. Sınavlardan yeterli puan alamayan bir öğrenci, “aptal” damgası yemek bir yana, gerçek hayatta karşılaştığı zorluklarla ya da sorunlarla baş etmede çok daha yetenekli olabilirken yüksek puan alan birçok öğrenci de eğitim hayatı dışındaki birçok alanda karşılaştığı güçlüklerle mücadele etme konusunda hüsrana uğrayabilir.

Yani, sınav sonuçlarına göre başarılı olan bir öğrencinin zekî olduğu ya da düşük puanlı bir öğrencinin düşük bir zekâya sahip bulunduğu söylenemez.

Üstelik, yirmi iki yıllık bir tecrübeyle katkı sunmaya devam ettiğim bir eğitim neferi olarak şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki, sınıf içi ve/veya dışında yaramaz olarak tabir edilen, zaman zaman okul kurallarına uyum sorunu yaşayan birçok öğrencinin okul dışı yaşantılarda, karşılaşması muhtemel problemleri çözme konusunda oldukça yetenekli olabildiğini keşfetmiş bulunuyorum.

Tabii, buradan okulda öğretmen ve arkadaşlarına saygısızca davranan, kurumun onurunu ve saygınlığını çiğneyici hareketlerde bulunan, öğretmeni ya da ebeveynleri üzen veya zor duruma düşüren bir öğrenci profili değil kastettiğim.

Öğretmen ve arkadaşlarına muzipçe şakalar yapabilen, esprili, kendini sık sık ifade edebilen, yaşadığı herhangi bir sorunun içinden bir çırpıda çıkmayı başarabilen; sosyal, sportif ve kültürel birçok sahada ön planda olan; ancak sahip olduğu bütün bu olumlu özelliklere rağmen kendisinden beklenen o iradeyi bir türlü göstermeyen, oturup ders çalışmayan düşük puanlı öğrencileri ifade etmek istedim.

Ailelerin söylemleri, kim bilir, belki de doğrudur… Gerçekten de çocuk zekidir; ama ders çalışmıyordur. Bunu elbette tam olarak bilemeyiz. Ancak ondan da öte bilmemiz gereken şey şu bence: Çocuk niçin ders çalışmalı? Ailesi için mi, kendi için mi? Eğer ailesi içinse burada amaç ne? Öğrencinin iyi bir üniversiteden mezun olması, kariyer elde etmesi, ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilmesi; böylelikle aileye onur, gurur yaşatacak olması; bu arada da mali olarak yük olmaktan çıkarılması mıdır amaçlanan?

Yoksa, öğrencinin kendi ilgi, amaç ve yeteneklerine göre en uygun alana yönelerek evrende kendine uygun bir konum elde edip kendini gerçekleştirmesi ve mutlu olmasının sağlanması mıdır hedef?

Ya da, çoğumuzun ilk etapta aklımıza bile getirmediğimiz, önce ailesine, sonra ülkesine, ardından da insanlığa hizmet ederek millî bir ideali gerçekleştirmiş olması mıdır sonuçta aranan nokta?

Belki üçü, belki de hiçbiri… Hangi amaçla olursa olsun, eğer başlangıçtan beri öğrencinin bir hedef belirlemesi mümkün olmamışsa, aile ve öğretmenleri ona bu konuda tam anlamıyla rehberlik yapamamışsa, işin daha da vahimi, çocuğun ilgi ve yeteneklerinin ne olduğunu bırakın ailesini, kendisi bile henüz keşfedememişse, o zaman o birey hangi amaç uğruna çalışıp gayret göstersin?

Bilemeyiz… Belki de şu anda on yaşında olan, çok yakından tanıdığım; derslerindeki başarısının yanı sıra sözleri, davranışları, olayları yorumlayışı ve sorunlara yaklaşımı açısından oldukça umut verici seviyede bulunduğunu yıllardır gözlemlediğim bir çocuk olan Yasir gibi, amacı çok başarılı bir futbolcu olmak, sahip olduğu yetenekleri doğrultusunda kendini gerçekleştirerek mutluluğu bu şekilde yakalamaktır. Veya herhangi bir başka spor, sanat, zanaat alanında çok yeteneklidir de keşfedilmeyi bekliyordur.

Sizin o “Çok zekî; ama çalışmıyor!” sözleriyle yakındığınız çocuğun önce kendini tanımaya, sonra sizin tarafınızdan tanınmaya, ardından koşulsuz bir şekilde ve elbette gücünüz ve şartlarınız ölçüsünde desteklenmeye ihtiyacı vardır da hiç kimse bunun farkında değildir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Engin
Engin 2 yıl önce
“İnsan eğitilmesi zorunlu olan tek yaratıktır.” Eyleme geçmek bana göre çok önemlidir ve siz buna öncülük ediyorsunuz ????????????
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Estağfurullah. Öncülük iddam yok. Geleceğimizi emanet alacak çocukların eğitiminde bir tuğla olsun katkım varsa/olabilirse kendimi bahtiyar addederim.
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Bu tespitler, içerden birisine ait olunca daha dikkat kesiliyor insan! Bir eğitimcinin harika tespitleriydi! Ve mutlaka seriyi devam ettir hocam...

Ben de ilerleyen süreçte masaya yatıracağım inşallah. Müthiş bir beyin fırtınası bizi bekliyor olacak Allah'ın izniyle. Şimdiden okuyucularımıza müjde verelim...

Emeğinize sağlık Adem hocam.
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Çok teşekkürler hocam. Mutlaka sizden bu konuda dinlememiz gereken onemli anekdotlar vardır. Bekliyoruz hocam...