?>
BÜLBÜL TENEKEDEN UÇAĞA
Söze, Üsküplü Sultânü’ş-şuaraYahya Kemal Beyatlı ile başlamak istedim. Beyatlı, "Türkçenin çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve rûhu Türkçedir.” demiş. Ne varsa eskilerde var; yeniye baktığımızda “nabıyon, slm, tmm”dan mada kelime duymadım desem…
“Gönül” diyoruz efendim, gönül kelimesinde öte var mı? Başka dilde karşılığı bile olmayan bir cevher. Bu cevheri işlemek lazım gelir, lakin işlemek için de gönül gözünün açık olması gerekmez mi?
Kuzey Makedonya’nın Yörük köylerinde, amca denmez, “aca” denir. Tarihin cilvesi, Türkçemin serüvenine bakar mısın? Bengü taşlarında kazınan “ece, eçe” amca manası geldiğini okumuştum; “eçe”, olmuş size “aca”. Topraktan fışkıran taze bulunmuş bunar suyu misali günümüze ulaşmış ve yürüye yürüye dağları aşan Yörüklerin heybesinde saklanmış gibi. Ya “aba’ya” ne demeli, günümdeki “abla” eskiden “saygın ve değerli kimselere dendiğini duymuştum. Günümüze kadar ulaşması kader. Bence kader, kadir kıymet bilenlere şirin yüzünü gösterir.
Türkçem, kadir kıymet bilenlere alkışlarını gönderir, onca kargışların arasında…
Bazen Vardar’ın ülkeyi fehedercesine coşkulu akışı, bazen bir yüzü Yunanistan semâlarına uzanan Beleş Dağı’nın hırçınlığı, bazen de Üsküp fatihi Yiğit Paşa’nın türbesi gibi sükût ile içinde. Sükût ile hemhâl olduğunda hatırlanmak ister belki. Dilimizde artık kullanılmayan fakat Kalkandelen Arnavutları arasında hâlâ kullanılan “raat bafçe” Türkçemin mayası ile mayalanan “rahat ve bahçe” kelimelerinde oluşur; anlamıysa mezarlık. Evet, hem rahat hem de bahçe. Peki “bülbül tenekeye” ne demeli? “Bilbil teneke” de “uçak” anlamında kullanılır. Dilimiz sadece bizim için değil, bizimle yaşayana milletlere de kucak açmış Yunus Emre gibi değil mi? “Hücûm cadde” de bizim buz gibi “asfalt veya otoban” kelimesinin yerine kullanılır. Bunlar sıcak dilimizin öteki değil diğer milletlere olan saygısının bir kısmı. Tabii öz saygı da pek mühim.
Evrilir, çevrilir, dönüşüm ve değişime uğrar gün be gün. Yine de özü gür kalır. Girizgâhta olduğu gibi koca şairin “Türkçenin çekilmediği yerler vatandır…” mısrasında kaybolmamak, yolu şaşırmamak adına buz gibi uydurma kalıplardan gönlü muhafaza etmek en iyisi. Yoksa insan beşer ve şaşar. Türkçe çeşnizi serpilmiş, fethedilmiş kelimeleri de özümsemiş olan gelincik çiçekli vadi hemen karşıda. Vadinin yolu düz, yolu da yokuş değil. Sadece gelincik çiçeklerini ezmeden geçelim. Geçelim ki, bastığımız toprak bizden rahatsız olmasın, vadinin gelinciği incinmesin.
Velhâsıl kelâm bu dünyanın şevkine kanıp dünyaya açılacağım diye çıktığın bu vadi, seni köklerinden mahrum etmesin. Bir kişinin yaptığı, bin kişiye bedel olabilir. Bizler yine, “Vardar Ovası” türküsünü “Vardar nehrine bakarak söyleyelim. Türkümüz hiç dinmesin, dinmesin ki, Gostivar’dan yokuş yukarı olan Mavrova’daki sümbül hep açsın.
YAZARIN DİĞER YAZILARI