?>

Nankörlük İyiliği Tüketiyor

Hülya AKBUL-ÇAKIR

1 hafta önce

İyilik, insan topluluklarını bir arada tutan görünmez bir harçtır. Ne yazılı bir kuraldır, ne de mecburi bir zorunluluk... Daha çok gönülden gelen ve karşılık beklemeyen bir eylemdir. Fakat günümüzde bu kıymetli duygu giderek zayıflıyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri, nankörlüğün yaygınlaşmasıdır... Çünkü nankörlük, sadece teşekkür etmemenin ötesinde, iyiliğin değerini tüketen, onu sıradanlaştıran vefasızca bir tavırdır.İyiliğin karşılığında küçük bir takdir görmek, onu yapan kişi için teşvik edici bir güçtür. Bir teşekkür, bir tebessüm, bir hatırlayış... Bunlar, insana yük değil, aksine kanat olur. Ama nankörlük devreye girdiğinde, iyiliğin kanatları kırılır. Verenin emeği görünmez kılındığında, iyilik yapmak da yapan için  yavaş yavaş anlamını kaybeder. Çünkü insan, karşısında sadece kayıtsızlık gördüğünde, içten gelen motivesini kaybeder ve hayal kırıklıkları çoğalır.Toplumsal ilişkilerde bu durum daha da belirgindir. Ailede yıllarca fedakarlık yapan genellikle hep aynı insanlar olur...Dara düşüldüğünde hep koşan, eksiği tamamlayan, güzel olması için mücadele eden hatta aile bir arada tutan..Ve bu çoğunlukla diğerlerinin gözünde sıradan bir zorunluluğun temsilcisi haline gelir... Oysa böyle bir zorunluluğunun olmadığını kişinin kendisi çok iyi  bilir ve emeğinin karşılığı yalnızca teşekkürle ölçülemeyecek kadar kıymetli olduğununda farkındadır... Ve bunu aslında diğerleri de bilirler ama iyiliği yapam tevazu sahibi kaldıkça görmemezlikten gelmek daha kolay olur....Nankörlük çoğu zaman sadece bilmemek veya  unutkanlık değildir daha ziyade sinsice ve  çıkarcılıkla bağlantılıdır. Ne yazık ki nankör insan ihtiyacı olduğu sürece başkasını hatırlar, kapısını çalar, sözde değer verir. Ama ihtiyacı bittiğinde, iyilik yapan da unutulur, hatıralar da silinir ve o kişinin tabiri caizse kullanma tarihi bitmiştir... İhtiyaca göre değer biçmek, aslında karşıdakini bir insan olarak değil, bir araç olarak görmektir. Böyle bir bakış, ilişkilerin özünü kirletir ve zedeler. Çünkü insan, yalnızca ihtiyaçları için hatırlandığında, varlığının değil işlevinin görüldüğünü hisseder ve farkeder.Dilimizde yer etmiş "Besle kargayı, oysun gözünü" atasözü, bu gerçeği asırlar öncesinden dile getirir. İyilik görenin dönüp iyilik yapana zarar vermesi, nankörlüğün en ağır biçimidir. Bu tür bir ihanet, yalnızca bireyleri değil, toplumun ortak hafızasını da yaralar. Çünkü insanlar, iyiliğin karşılık bulmadığı yerde, iyilik yapmaktan çekinir. Böylece toplumsal dayanışma yavaş yavaş zayıflar.Nankörlüğün beslediği en büyük tehlike, iyiliğin sıradanlaşmasıdır. İnsanlar, verilen her şeyi hak gibi görmeye başlar. Oysa hiçbir iyilik mecburi değildir. Bir gencin çevresinden aldığı yönlendirme ve korunma, bir komşunun zor gününde uzattığı el, bir dostun sır saklaması... Bunlar yükümlülük değil, gönüllülüğün ürünüdür. Bu gönüllülüğün fark edilmemesi, zamanla iyiliğin toplumsal değerini düşürür...İyilik, karşılık beklemeden yapılır, doğrudur. Ancak iyiliğin değerinin görülmemesi, onu yapanın kalbinde kırgınlık doğurur. Bu kırgınlık arttıkça, insanlar yardıma kapılarını kapatır, toplumsal bağlar gevşer. O yüzden nankörlük, yalnızca bireysel bir zaaf değil, toplumun dokusunu zedeleyen bir hastalıktır.Çare ise minnet duygusunun yeniden değerli hale getirilmesidir. Minnet yanlış anlaşıldığı gibi eziklik değildir, bir fark ediştir. Nitekim nankörlük iyiliği tüketen görünmez bir zehir gibidir. İyilik küçümsendikçe, insanlar iyilikten uzaklaşır ve uzaklaşıldıkça da güven ve dayanışma zamanla yok olur. Oysa her teşekkür, her hatırlayış, her vefa göstergesi, iyiliğin ömrünü uzatır. Toplumu ayakta tutan şey kanunlardan çok bu görünmez bağlardır. Ve bu bağların gücü, nankörlüğün değil minnetin çoğalmasına bağlıdır. Minnet duymak ve vefa göstermek insalık ilkesidir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI