
Uzun yıllardır Almanya’da yaşayan Dr. Yılmaz Bulut, sosyal ve siyasal çalışmalarıyla tanınan bir isim. “Geçmiş zamanda köşedeki muhtarı seçemiyordum, kim beni ne kadar temsil ediyor?” diye hayıflandığını dile getiren Bulut, bu eksiklikten hareketle siyasete daha aktif katılımın önemine vurgu yapıyor. Özgürlükçü demokrasiyi aşırı sağ akımlara karşı güçlendirmek gerektiğini savunan Bulut, uzun süredir üyesi olduğu SPD’den 14 Eylül’de yapılan NRW Mahalli Seçimlerinde Leverkusen Belediye Meclis Üyeliğine aday oldu. Yoğun bir seçim kampanyası yürüttü ve SPD parti listesinden İlçe meclisine girmeye hak kazanarak, Türk toplumu adınada önemli bir başarıya imza attı.
Eura24News olarak Sayın Dr. Yılmaz Bulut ile yaptığımız söyleşiyi ilgi ile okuyacağınızı umuyoruz.
Eura24: Seçim öncesi öngörüleriniz ile seçim sonuçları arasındaki farklılıklar nelerdir?
Dr. Yılmaz Bulut: En dikkat çekici gelişme aşırı sağ parti “Almanya İçin Alternatif”’lerin oy oranını ciddi biçimde arttırması oldu. Benim aday olduğun Leverkusen kentinde neredeyse %10 artış sağladılar. Eyalet genelindeki sonuçla örtüşüyor. Bu tehlikeli akım komşuya kadar gelmiş durumda. Yerleşik demokratik partilerin oy oranı geriliyor. Dolayısıyla ülke siyaseti giderek aşırı sağ seçmenin beklentileri doğrultusunda gidiyor. O yüzden siyasi katılım bizim için çoğunluk toplumuna göre daha çok gerekliydi. Ancak sandığa gitme oranı yine düşük kaldı.
Eura24: Bu sonuçlar, göçmen kökenli seçmen davranışları ve siyasal katılım düzeyleri açısından nasıl bir tablo ortaya koyuyor?
Dr. Yılmaz Bulut: Seçmen grubu olarak artık ciddiye alındığımızı fark ediyoruz. Aktör olarak da daha etkin hale gelmememizin gerektiğini biliyoruz. Buna rağmen tavırlarımız tepkisel oluyor ve siyasete katılım düzeyimiz düşük kalıyor. Almanya’daki Türk toplumunun siyasi kültürüne dışlanma, ayrımcılık ve eşit vatandaş olma isteği damga vuruyor. Hakir görülme, çaresizlik ve ikinci sınıf vatandaş olma algısı güçlü. Bu durum seçim davranışına ya aşırı tepkisellik ya da vurdum duymazlık olarak yansıyor. Eve gelen seçim bildirimini yırtmakla veya kendi kendimize hayıflanmakla bir yere varılmıyor. Topluluk hak kullanımıyla harekete geçmeli ve siyasi tecrübe edinerek de kendine güven hissi kazanmalı. Artık söylenmemeli, söylemeli!
Eura24: Yerel siyasete katılımın göçmen topluluklar açısından işlevi nedir?
Dr. Yılmaz Bulut: Almanya’da siyaset mahalden başlayıp merkeze doğru işliyor. Yerel idareler, gündelik ihtiyaçlara göre merkezi ve federal kararları insanlara ulaştırıyor. Gündelik yaşamı doğrudan etkileyen pek çok kararı da şekillendiriyor. Sosyal yardım, eğitim, barınma, ulaşım, konut, eğitim, istihdam, kamu hizmeti, iktisadi destek, semt politikaları yerel meclislerde belirlenir. Dolayısıyla yerel yönetim politikalarının Türk Toplumunun siyasi ve sosyal bütünleşmesinde ve gündelik hayatında önemli rolü bulunuyor.
Eura24: Bu katılımı toplumsal aidiyet, siyasal temsil ve demokratik bütünleşme bağlamında nasıldeğerlendiriyorsunuz?
Dr. Yılmaz Bulut: Göçle oluşan topluluklarla yerli halkın siyasi bütünleşmesi Alman Demokrasisinin en önemli sorunlarındandır. Göç süreci göç edenlerin aidiyet ve kimliklerini değişime uğratıyor. Çoğunluk toplumu da etkileşim ile dönüşüyor. Demokrasi ise toplumsal mutabakat ve toplumdaki karşılıklı güven üzerine bina ediliyor. Bu nedenle azınlık ve çoğunluk toplumunun birbirine güven duyması ve birlikte herkesi kucaklayıcı bir mutabakat oluşturması kaçınılmaz hale geldi. Bunun için yerel katılım ve temsil olanakları iyi bir fırsat sunuyor.
Eura24: Alman siyasal sisteminin göçmen kökenli aktörleri kapsama kapasitesi sizce ne ölçüde yeterli?
Dr. Yılmaz Bulut: Kapsama kapasitesi bir siyasi süreç meselesidir. Seçmenin gittikçe göçmenleşmesi çok açıktır. Partilerin göçmen kökenli adaylara yer vermesi de kendini yenileme zorunluluğudur. Bu konuda önceki hükümet yasal atılımlarla kalıcı bir açılım yapmaya yeltenir oldu. Ancak yerleşik siyasi partiler giderek Alman ana seçmeninin tutucu beklentilerinin baskısına uğradı. Göç konusunda atılan her olumlu adım, aşırı sağ partinin yükselmesine yol açıyor. Parti göçmenlerin meselelerini inkâr ediyor. Öbür taraftan yerleşik partilerin göçle oluşan seçmen kitlelerini ve ihtiyaçlarını dikkate almaları gerekiyor. Bu iki yöneliş güncel olarak birbiriyle çatışıyor. Tüm seçmen gruplarını birleştiren kapsayıcı bir siyasi kültür ise denge cambazlığı gerektiriyor. Bu bağlamda Türklerin siyasi ve sosyal bütünleşmesine uzun vadeli siyasi katılım olarak bakmalıyız.
Eura24: Mevcut partiler göçmenleri gerçekten temsil edebiliyor mu, yoksa sembolik bir düzeyde mi kalıyor?
Dr. Yılmaz Bulut: Siyasi temsil tılsımlı bir değnekle vurulup istenildiği gibi şekillenmiyor. Sürekli kuruluyor, bozuluyor ve tamir ediliyor. Siyasi bütünleşmenin başarısı çoğunluk toplumunun ve azınlık topluluklarının kendini dönüştürme ve değişime intibak etme kapasitesinde yatıyor. Siyasi sistemin ve çoğunluk toplumunun iktidarı yeni vatandaşlarıyla paylaşmaya açık olması gerekiyor. Daha iyi temsil için siyasetin işleyişini daha eşitlikci ve özgürlükçü bir çerçeveye kavuşturmamız gerekiyor. Devlet kurumları şans eşitliğinin önündeki engelleri kaldırarak ve dışlamaya karşı önlem alarak sürece refakat etmelidir. Partilerde bu genel durumun parçası. Elinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Merkez sol partilerden ve sağa doğru temsilde kötüleşme oluyor.
Bir de gelişmeler olumsuz yöne gidiyor. Toplumun ortasında gidikçe normalleşen popülist akımlar var. Bunlar Almanya’nın ırkçı ve milliyetçiliğe karşı örülmüş surları aşındırmakta islam karşıtlığını kullanıyorlar. Bize karşı bir zihniyet halk nezdinde normalleşiyor. Aşırı sağ hareketlerin halk hareketine dönüşme eğilimi toplumsal yenileşmenin önüne engel olarak çıkıyor.
Eura24: Türk toplumunun siyasal katılımının önündeki yapısal ve kültürel engelleri nelerdir?
Dr. Yılmaz Bulut: Almanya Türk Toplumu öncelikle kendi iç engellerini aşmalıdır. Etrafındaki dünyaya dair gerçekçi bir ‘içi dili’ geliştirmesi gerekiyor. Türk topluluğunun kendi içinde siyasi farkındalığı zayıf. Topluluk olumlu gelişmeler olsa da siyasi katılımda ve temsilde sınırlı kalıyor. Katılanlar da siyaseti merkez eksenli ve basit düşünüyor.
İkinci olarak çoğunluk toplumunundan gelen sınırlamalar var. Göçmenlerin yerlileşmesi süreci yerleşik işleyiş ve düzeni değişime zorluyor. Çünkü alışılmış ihtiyaç ve talepler başkalaşıyor. Toplumlar daima kudret ilişkileri içinde bulunur ve İnsanlar kıt kaynaklar için rekabet eder. Yani mevcut statüyü ve prestiji korumak isteyenler oluyor. Politikacılar genelde kendi seçmeninin çıkarlarını kolluyorlar. Bu nedenle siyasette neye, kimin ve nasıl karar verdiği, seçmene bağlanan bir kısır döngü üretiyor.
Eura24: Bu engelleri aşmak için hangi stratejiler uygulanabilir?
Dr. Yılmaz Bulut: Öncelikle ayağının bastığı yerden uzağa gidileceğini bilmek gerekiyor. Bilgi eksikliği ve tecrübesizlik nedeniyle demokratik süreç ve kurumları yeterince kavrayamadık. Dolayısıyla kendi sorun ve beklentilerimizi Alman toplumunun parçası yapmakta eksik kaldık. Artık doğru yöntemlerle stratejik hareket etmek ve bu kısır döngüden kurtulmak gerekiyor. Katılım düzeyini arttırmak en başta geliyor.
Eura24: Azınlıkların doğrudan bağımsız adaylarla temsil arayışı ile parti içi kurumsal siyasete katılım arasındaki gerilimi nasıl yorumluyorsunuz?
Dr. Yılmaz Bulut: Demokrasi açısından iki temsil imkânı arasında özde çelişki görmüyorum. Azınlıkların çeşitli oluşumlarla temsil arayışı meşrudur. Siyasetin işleyişini öğrenme, siyasete katılmayan kitleleri siyasete çekmek ve onlara siyasi bilinç aşılamak olumlu görülebilir. Ancak ülkenin siyasal kültürünü dikkate almadan yapılan demokratik atılımlar genelde çatışma üretir. Doğrudan azınlık temsilini hedefleyip bütünü temsil etme iddiası şu aşamada acelecidir. Çoğunluk toplumu ile azınlıklar arasında kutuplaşma eğilimini arttırabilir.
Eura24: Hangisi uzun vadede daha sürdürülebilir bir strateji olabilir?
Dr. Yılmaz Bulut: Bana göre Almanya siyasi kültüründe öğrenme ve karşılıklı güven çok önemli iki değerdir. Almanya’nın tarihsel olarak çoğulculuk tecrübesi de zayıftır. Toplumsal türdeşlik varsayımı kurumların temelinde mihenk taşı gibidir. Bu sebebe toplumun genel anlamda bütünleşmesi için birbirine güven duyarak sağlıklı ilerlemesi tercih edilmelidir. Çoğunluk toplumuyla müzakere edip gelecek için ortak kriterleri şekillendirmek çatışmaları azaltır. Bu nedenle yerleşik partiler içinde ikna tecrübesinin bu istikamette yavaşça ilerletilmesi daha sağlıklıdır.
Eura24: Azınlık temsili ile çoğunluk toplumunun kutuplaşma eğilimi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklarsınız?
Dr. Yılmaz Bulut: Türk toplumunun bazı ihtiyaçları çoğunluk toplumuyla örtüşüyor. Kim daha ucuz kira, iyi bir iş istemez ki? Çatışma üretecek olan bize özgü kimliksel ve kültürel taleplerdir. Bu istekler açıktan yapılırsa çoğunluk toplumunda korku panik nedeni oluyor. Sistem kapanıyor ve kendine yabancılaşma ve kimlik meselesine dönüşüyor. Evet, bizim sorunlarımız ve dertlerimiz daha fazla. Çözüm için de siyasileşmemiz gerekiyor. Ancak katılım eski dille ‘uhuvvetle ve suhuletle’ olmak zorunda.
Eura24: Bu dengeyi korumak için nasıl bir siyasal iletişim dili geliştirilmelidir?
Dr. Yılmaz Bulut: Karşılıklı hüsnüniyet içinde ortak iyinin kriterlerini ve kurallarını birlikte aramalıyız. Aslında bu diplomasi sanatı gibi bir şey. Katılım stratejik olmalıdır. İyi niyetle, herkesin faydasına ve bilinçli bir katılım kültürü oluşturmalıyız. Belirtmek gerekir ki müslüman kitlenin siyaseten sertleşmesi diğer azınlık gruplarını da karşısına alması olur.
Eura24: “Stratejik siyasi katılım” kavramını sosyolojik bir perspektiften nasıl tanımlarsınız?
Dr. Yılmaz Bulut: Stratejik siyasi katılım, katılımın akılcı ve etik yapılması demek. Ne kadar gerçekçidir sorgulanır. Ancak lüzumludur. Vatandaş olmanın esası genel siyasi kararları birlikte şekillendirme sorumluluğudur. Toplumu birlikte yönetmek yeteneğine kavuşmak gerekiyor. Siyasi talepler konusunda öncelikleri belirlenen, emek verilen, özümsenen ve aceleye getirilmeyen bir katılım şekli benimsenmelidir. Siyasetin uzun erimli emek, tecrübe ve bilgi işi olduğunu ihmal etmemeliyiz. Bizi temsil kabiliyeti olan saygın temsilcileri yetiştirmeliyiz. Stratejik katılım anlamında öncelikle demokratik hukuk devletinin korunmasına öncelik vermeliyiz. Ayrıca toplumun genel bütünleşmesi için birbirine güveni artıran yöntemleri tercih etmeliyiz.
Eura24: SPD içindeki adaylığınız bu stratejiye nasıl bir örnek teşkil ediyor?
Dr. Yılmaz Bulut: Genç yaşta parti üyesi oldum. Bana ne var diye siyasete girmedim. Büyük iddialarım da olmadı. Nasıl kendimi geliştirebilir ve topluma faydalı olabilirim diye düşündüm. Hala da öyleyim. Birikimlerimi parti içi komisyon ve organlara aktarmak ve siyaset teşkil edenlere fikir vermek de siyasettir. Bu süreçte demokrasinin kurumsal işleyişini ve bizim varlığımız için değerini yaşayarak gördüm. Milenyumla birlikte Türk Toplumunun siyasi geleceği ana ilgim oldu. Önce aktörleri tanıyor, sistemin işleyişi ve tarihini kavrıyorsunuz. Kendi biyografinizle ve temsil ettiğiniz toplulukla süreçlerin bağlantısını kuruyorsunuz. Güçlü ve zayıf yönlerinizi görüyorsunuz. Bir tecrübe alanı şekilleniyor. Her gün yeni bir şey öğreniyorsunuz. Parti içi kudret ilişkilerine ve o denklemlerdeki zayıflıklarıma sinirlenmeden sabır gösterdim. O yüzden toplumu ve kendimi geliştirme noktasında hep kazançlı olduğumu düşünüyorum. Bu seçimde kendi tecrübemi yerel siyasete aday olmakla örneklendirmiş oldum sanıyorum.
Euro24: Yılmaz bey bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz.
Dr. Yılmaz BULUT Kimdir
Akhisar ilçesinde dünyaya geldi. Hacettepe ve Ankara Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi bölümünde lisans ve yüksek lisans derecesini aldı. 1993 yılından beri Almanya’da yaşamaktadır. Almanya’da Justus Liebig Giessen ve J.Wolfgang Goethe Frankfurt Üniversitesi’nde Kamu Hukuku, Toplum ve Siyaset Bilimleri alanında eğitimini sürdürdü. Frankfurt Goethe Üniversitesi siyaset bilimi alanında doktora ünvanı aldı. Strasbourg İnsan Hakları Mahkemesi, Cenevre Dünya Ticaret Örgütü ve Brüksel Nato’da stajlar yaptı. Alman Araştırma Topluluğu desteğinde Göç Sosyolojisi konusunda araştırma projeleri uyguladı. Siegen Üniversitesi’nde Göç ve kimlik konusunda dersler verdi. Sivil toplum örgütlerini yönlendirmede bulundu. 2011 yılında Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Berlin Müdürü olarak göreve başladı ve 2015 yılından itibaren Köln Müdürü olarak çalıştı. Kamu Diplomasisi, Göç ve toplumsal etkileşim, Türkçe, kimlik, eğitim, İslam, din devlet İlişkileri konusunda yayımlanmış Türkçe ve Almanca kitap ve makaleleri bulunmaktadır. 2006-2012 tarihlerinde oluşturduğu “Göç, Katılım ve Birlikte Yaşam” isimli fikri platformlarda 20 bilimsel kongre gerçekleştirerek Almanya’da yaşayan Türklerin temel sorunlarına öncü güvenilir bilgi oluşturmaya katkı sunmuştur. Özellikle Türk göçünün getirdiği sorunları ele alan “Almanya’da Müslümanlar, Avrupa’da Türkçe’nin Geleceği” ve “Bildungsbenachteiligung und Identität” (Eğitimde mağduriyet ve kimlik) kitapları öncü olması bakımından kamuoyunda ilgi çekmiştir.