28 Şubat- 1

27-02-2022

Eskiler Şubat ayına Rumî takvimin kullanılıyor olduğu dönemlerden kalma bir tanımla GÜCÜK derlerdi. “Küçük, küçücük” anlamlarına gelen kavramla… Çünkü Şubat günlerinin sayısı en az olan aydı! 28 gün içerir, 365 gün 6 saat süreli bir yılın, o 6 saatlik zamanlarını israf etmez, toplar ve bünyesine katardı Şubat ayı! Sonuçta dört yılda bir 29 gün çekerdi ama o erdemli ve onurlu mücadelesine rağmen küçük olmaktan bir türlü kurtulamaz, diğer aylara yine yetişemezdi. Günümüzde kullandığımız Miladî takvime göre içinde bulunulan o aya, eski hesaptan, her ayın 14’üyle girilirdi. 

 

Toplum mühendisliğine soyunan o devrin muktedirleri; "bin yıl sürecek!" söylemleri ile Şubat ayına güya level atlatıp sözüm ona, onu Gücük olmaktan kurtaracaklardı! Oysa Şubat suni oynamalarla yüceltilmeye ihtiyaç duymayan, özünden asil ve zerre kadar eziklik duymayan şerefli bir aydı! Bakın bizim haber sitemiz eura24’ü bile ne kadar bereketlendirmiş ve bizleri yeni, güçlü kalemlerle müşerref kılmıştı değil mi?

 

Başlıktan anlamıştınız aslında siz onu, ama ben bodoslama dalarak sizi üzmek istemedim. Fakat sizleri gerçeklerle yüzleştirmekten de uzak tutmak istemezdim sevgili okuyucularım! Ama özellikle genç kuşağımız, değerli evlatlarımız ve geleceğimiz... 

 

Bugün bundan 25 yıl önce hiç arzu etmediğimiz yönüyle anacağımız, tarihimizin kara lekelerinden biri olan ve askerî vesayetin demokrasiye balans ayarı yaptığı(!) günün yıldönümü...

Kudretli generallerin önünde düğme ilikleyip 'emredin efendim' diye selam duran, onların istekleri doğrultusunda hükümet kurma garantisi veren korkak ve ödlek siyasîlerin de olduğu bir dönemin, 1997 yılının 28 Şubat'ı idi!.. Bir nebze ışık tutmak istedim efendim. Buyurun birlikte bir göz atalım…

 

1995 yılı genel seçimlerinden, bugünün Ak Parti'sini de içinden çıkaran, dönemin Siyasal İslamcı partisi olan Refah Partisi %21 oy oranıyla birinci parti olarak çıkmıştı. Bu durum Türk siyasî hayatında bir ilk idi. 

Siyaset literatüründe “teamül” diye adlandırılan siyasi etik gereği, Cumhurbaşkanları hükümet kurma görevini, seçimlerden birinci parti olarak çıkmış olan partinin genel başkanına verirdi. 

Kendisini -demokrasinin bayrağı- olarak lanse eden ve darbelerden en çok canı yanmış bir lider olan hatta 'altı kere gittim, yedi kere geldim' özlü sözünün sahibi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kabineyi kurmak üzere Başbakanlık görevini bir türlü RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'a vermiyordu. Gerekçe olarak; “Laikliğe aykırı, bu durumu batıya anlatamayız!” tarzında homurdanmalar savuruyor ve “askerler rahatsız” mesajını da bizzat kendisi yayıyordu. 

 

Gazeteler “Sandıktan AnaYol” çıktı manşetlerini atıyor. Allame görülen fakat kalemini satılığa çıkarmış deve dişi gibi yazar çizer takımı TV'lerde siyaset dışı yöntemlerle hükümet kurma çabasına girişiyordu. 

 

Sonuçta oy oranları itibarıyla ikinci ve üçüncü gelmiş partiler olan ANAP(%20) ve DYP(%19) arasında koalisyon kurulması isteniyordu. Ama gel gelelim merkez sağ diye nitelenen bu iki partinin lideri Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller birbiriyle hiç anlaşamıyordu. 

 

Hatta Süleyman Demirel bile Cumhurbaşkanı olduktan sonra kendi partisinin (DYP) başına bizzat destek vererek getirttiği Tansu Çiller'den daha çok ANAP'ın lideri Mesut Yılmaz ile daha iyi anlaşıyordu. Daha sonra bu uzlaşmaz tutum, X ve Y kuşağı üzerinde etkili olacak olan, 'koalisyonlar ülkeye zarar veriyor ve zaman kaybettiriyor' savını silinmez bir şekilde zihinlere kazıyacaktı. 

 

Velhasıl demokrasi söylemlerini ağzından düşürmeyen güruh, kendi istedikleri sonuç sandıktan çıkmayınca ne kadar antidemokratik usul ve yöntem varsa ona sarılıyordu. Zaman zaman orduyu göreve çağırmak gibi bir misyonu bile üstleniyordu. 

 

Oysa anasının ak sütü gibi helal olan bir görevi RP Genel Başkanı’na vermemek antidemokratik bir teamül iken, o yok sayılıp görmezden geliniyordu. Bu mağduriyetin siyasî kaymağını ise bu defa anasının ak sütü gibi yıllarca Tayyip Erdoğan ve Ak Parti yiyecekti...

Sonuçta Mesut Yılmaz başbakanlığında "AnaYol" koalisyon hükümeti kuruldu ve ömrü sadece dört ay sürdü. 

 

Kısa süre sonra bu defa mecburiyet karşılığı Necmettin Erbakan'a hükümet kurma görevi verildi. "RefahYol" hükümeti, TC'nin 54. hükümeti olarak Haziran 1996'da kuruldu. Tam bir yıl Necmettin Erbakan'ın başbakanlığı ve Tansu Çiller'in başbakan yardımcılığı pozisyonu ile devam etti. Ardından koalisyon şartları gereği ikinci yılda Tansu Çiller'in başbakanlığı ile devam etmesi gerekirken, malum çevreler yine Demirel üzerinden devreye girerek görevi Tansu Çiller'e verdirmemeyi başardılar. 

 

Tekrar siyaset dışı müdahalelerle hükümet kurdurma faaliyetleri başlamıştı. Çok büyük teveccüh gören Muhsin Yazıcıoğlu’nun Başbakanlığında “Muhsin Abi” modelli bir hükümet kurulması talebi üzerinde de durulmuştu. Kendisi “Milletimin bana vermediği bir yetkiyi, hiç kimsenin vermeye cesaret edememesi gerekir. Kimseye diyet borcum olmadan milletimin yetkisi ile iktidar olacağım!” kararlı duruşu ve mesajları ile antidemokratik uygulamalara alet olmayacağını bildirmişti. Hatta RefahYol Hükümeti’ne Mecliste kabul oyu vererek antidemokratik uygulamaların önünü kesmek ve cunta heveslilerine ders vermek için, “Müslümanların iktidarını engellediniz dedirtmeyeceğim.” diyerek ise siyaseten yanlışlarınızın arkasında olmayacağım mesajı ile iktidara pazarlıksız destek vermişti. Kilit rolünü demokrasiden yana kullanarak tıkanıklığı aşmıştı. 

 

Fakat tekliflere teşne olanlar da yok değildi! DYP milletvekili Yalım Erez’e, siyaset öncesinde TOBB Başkanlığı da yaptığı için, sermayenin tam desteği ile parti başkanları haricinde hükümet kurma yetkisi verilmek istenmişti. Erez, Mecliste düzenlediği vekillerle görüşme turlarından destek bulamayınca o formül de rafa kaldırılmıştı!

 

Sonra daha etkili bir yöntem olarak düşünülen yeni bir plan devreye sokulacaktı. DYP'den ayrılarak Hüsamettin Cindoruk Genel Başkanlığında kurulacak bir parti olan şemsiye amblemli "DTP (Demokrat Türkiye Partisi)" ANAP'tan da vekil transferleri ile etkin güçlerin piyonu olarak Türk Siyasî arenasında geçici rolünü üstlenecekti...

 

Nihayetinde RefahYol Hükümeti sonlandırıldı ve Mesut Yılmaz Başbakanlığında "AnaSol-D" Hükümeti kuruldu. İşte bu koalisyonun ismindeki Ana, ANAP'a; Sol, Ecevit'in DSP'sine; D de, az önce zikrettiğim DTP'ye ait bir siyasi söylem idi... 

 

Bugün o dönemde yaşanan manivelaları sizlerle paylaştım. Yarın bir yıllık Erbakan Hükümeti döneminde yaşananlara göz atalım olmaz mı?..

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Enes Coşgun
Enes Coşgun 2 yıl önce
Ülkemizin tarihini eğip bükmeden anlatıyorsunuz hocam. Biliyorsunuz ki bugün herkes kendi işine geldiği gibi bir tarih yazmaya kalkıyor. Bu sunumlarınız bizler için o kadar değerli ki anlatamam! Yüreğinize sağlık...
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Eyvallah sevgili evladım, değerli öğrencim ve aynı mecrada kalem oynatma şerefine nail olduğum yazar arkadaşım. Hayat böyle bir yolculuk işte. Zaman yol mu, yola ışık tutan bir şey mi onu da anlamak için zamana ihtiyaç oluyor! Al sana bir paradoks daha...
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Çok teşekkür ederim Adem hocam. Böylesi yorumlar bize güç katıyor biliyorsun. Seriyi günlük takdim edeceğiz inşallah...
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
????
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Sayın hocam, yakın dönemin panoramasını enfes bir şekilde özetlemişsiniz. Zincirin ikinci halkası sanırım yarın.