Amerika Birleşik Devletleri'nin açıkladığı strateji güvenlik belgesi, Avrupa ülkelerinde endişelere yol açtı, özellikle federal Almanyada.
Birçok Alman siyasetçi, ABD'nin yeni güvenlik stratejisine endişeyle karşıladı ve tepki gösterdi. Bu güvenlik stratejisinin Avrupa'dan ayrılmanın açık bir işareti olarak görüldüğünü ifade ediyorlar.
CDU'lu siyasetçisi Norbert Röttgen, bu güvenlik stratejisinin "tarihte ikinci bir dönüm noktası olarak bahsetti.
Diğer taraftan açıklanan strateji belgesinde Almanya için ağır suçlamalar bulunuyor, Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul Cuma günü yaptığı açıklamada, "ABD'nin yeni stratejisini tüm yönleriyle kapsamlı bir şekilde değerlendireceğiz" dedi. Almanya'da ifade özgürlüğünün olmadığı yönündeki suçlamalara ilişkin olarak ise, "Kimsenin bize bu konuda tavsiyede bulunmasına gerek olmadığını; bunun anayasal düzenimiz tarafından düzenlendiğini" söyledi.
Avrupa'da birçok devlet ve hükümet başkanları ise bu belge hakkında sessiz kaldı.
Pek çok ülke ve hükümet, öngörülemez davranışlarıyla bilinen ABD Başkanı Donald Trump'ı kızdırmamaya ve ekonomi veya güvenlik alanlarında Avrupa'ya zarar verebilecek tepkileri kışkırtmaktan kaçınmaya özen göstererek sessiz kalmayı tercih ederek, Avrupa'nın, ABD'ye büyük ölçüde bağımlı olduğunu ifade ederek yapılan hareketleri sineye çekmiş oldular.
Şimdi gelelim, biz göçmenleri ve Türkleri ilgilendiren bu belgede ne var, asıl sorulması gereken soru bu; Beyaz Saray tarafından yayınlanan belgeye göre, Avrupa büyük sorunlarla karşı karşıya. Bunlar arasında "ifade özgürlüğünün sansürlenmesi ve siyasi muhalefetin bastırılması, doğum oranlarının düşmesi ve ulusal kimliklerin ve özgüvenin kaybı"da yer alıyor.
ABD hükümeti ayrıca göç politikasını bir Avrupa sorunu olarak tanımlıyor. Avrupa Birliği ve "faaliyetleri" kıta için temel bir sorun olarak görülmesini istiyor.
Avrupa'daki sağcı partilerle iş birliğine işaret ederek. Belgede, "vatansever Avrupa partilerinin" artan etkisinin "büyük bir iyimserliğe sebep" olduğu belirtiliyor.
Trump yönetimi, Avrupa'daki aşırı sağcı partileri ve belirli isimleri uzun süredir destekliyor. Örneğin, yılın başında ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Alman partilerini AfD ile iş birliği yapmaya çağırdı. Trump'ın o zamanki özel danışmanı Elon Musk, AfD için seçim kampanyası yürüttü.
Amerika Birleşik Devletleri göçmenleri bir tehdit olarak kabul ediyor, onların nüfusundaki artışları gelecek için tehlikeli görüyor.
Avrupa'ya gelen göçün Avrupa milli kimliği ve ulusal güvenlik için bir tehdit oluşturduğu söylemeye çalışıyor.
ABD, Avrupa'daki aşırı sağ partileri destekleyerek bir göç cephesi oluşturmak istiyor ve bunun için kendine şimdiden ortaklar bulmuş durumda, Macaristanda Viktor Orban, İtalya'da Giorgia Meloni, Federal Almanya'da AfD partisi, Alice Weidel .
ABD'nin stratejik güvenlik belgesinde göçmenler bilhassa Müslümanlar kıta Avrupa'sının kimliği için bir tehdit olarak görülmeye çalışılıyor ve bunun durdurulması gerekiyor.
Stratejik güvenlik belgesinde Avrupa medeniyetinin "silinme" riskiyle karşı karşıya olduğu belirtilerek "mevcut eğilimler devam ederse, kıta Avrupa'sı 20 yıl veya daha kısa bir sürede tanınmaz hale gelecek" deniliyor.
Çok çeşitlilik ve farklı kültürlerden gelenler tehdit değil bir zenginliktir, Anglo-Sakson kafası farklı kültürleri bir türlü kabul etmiyor ve onların yok edilmesi gerektiğini düşünüyor.
Avrupa'da ve Almanya'daki STK'lar önümüzdeki yıllarda karşılarına çıkacak ırkçılık ve ayrımcılık belası ile ilgili stratejik bir çalışmayı mutlaka yapmalıdırlar.
Avrupa milli kimliğini tehdit altında gören bir düşüncenin yarınlarda bizi hangi sorunlarla karşı karşıya bırakacağının hesabını iyi yapmalıyız.
Türk ve Müslüman toplumu 50 veya 100 sene sonra nerede olacak ve nasıl olacak veya hangi tehditlerle karşılaşacak, bunun hesabını yapmalıdır.
