Açık Liseye Kaçış

04-05-2022

Son sunumumda sizlerle paylaşmak istediğim iki konuyu gündeme taşıyarak devam edeceğimden söz etmiştim. Şimdi oradan devam edelim…

 

Bundan altı yıl önce ağabeyimin kızı kuzenim, liseden mezun oldu. Ankara’nın gözde okullarından ve köklü Anadolu Liselerinin birinde okumaya başlamıştı. Fakat okulu orada tamamlayamadı! Daha doğrusu tamamlamadı. Çünkü ders notları alabildiğine düşük geliyor ve öğretmenler sürekli öğrenciyi suçluyordu! Kuzenim, Sayısal seçmeyi düşünen bir öğrenci iken, Eşit ağırlık tercihi yaptı ama yine istenilen düzeyde başarılı sınav notları alamıyordu. Veli toplantılarında o vahim tablonun nedeni öğretmenlere soruldukça, onların sekmeyen ve kaçınılmaz cevabı, tokat gibi anne babasının suratına çarpılıyordu! 

“Öğrenci çalışmıyor!” 

Peki çalışmıyor muydu? 

Ne alaka! Hatta okul derslerinin yanında çocuğun dershane, özel ders koşuşturması da devam ediyordu. Sonuçta ne oldu biliyor musunuz? Radikal bir kararla kuzenimin kaydını okuldan alıp, Açık Lise’ye geçirdiler. Nasıl olsa öğretim hizmetini dışardan satın alıyorlar, hiç olmazsa diploma notu düşük gelmesinde bari! Açık Lise’de senede girdiği iki sınavdan aldığı 100 tam puanlarla kendi okulunda oldukça düşük seyreden diploma notunu da yüksek tuttu. Netice itibarıyla üniversite sınavından Türkiye 6000.si olarak çıktı ve Marmara Hukuk Fakültesi’ne yerleşti... 

Şimdi anlıyor musunuz, okulların ve biz öğretmenlerin öğrencilere nasıl ayak bağı olduğunu?


                WhatsApp Image 2022-05-04 at 11.46.35.jpeg

Bakın yazının içinde, hemen yukarıda görsellerini de paylaştığım ÖSYM’nin resmi verilerine göre, 2022 yılı YKS’ye 3.24 milyon aday başvurmuş. Bu sayı 2021’de 2.60 milyon imiş!

 

Şimdi açıklayacağım rakamlar karşısında sıkı durun. 

Başvuran adaylar arasında Açık Öğretim Lisesi mezunlarının oranı kaç biliyor musunuz? % 22. Yani 712.800 kişi Açık Lise mezunu olarak sınava müracaat etmiş. 

 

Kim diyebilir ki şimdi, “Bu sayı, eskiden liseyi bitiremeyenlerin girdiği açık lise mezunlarından oluşmuş bir sayı!” diye? 

Kusura bakmayın ama kimse diyemeyecek! 

 

Maddi durumu müsait olan, hizmet satın alarak eğitimini özel ders ve kurslardan alan öğrenciler artık devlet liselerinden açık liselere kayıyor. Orada diploma notunu da aşağı çekmeden üniversite sınavlarında başarılı oluyor ve istediği yere yerleşiyor. Verilerdeki bu gösterge onun kanıtıdır. 

 

Olaya “Okulların temel gayesi öğretim değil, eğitimdir.” diye son derece sığ bir yaklaşımla bakmak ve “Bir öğretmen olarak benim görevim üniversiteye öğrenci yerleştirmek değil, liseden milli ve manevi değerlerine, temel örf ve ananelerimize uygun insan yetiştirmektir.” demek, işi kotarmıyor maalesef!.. 

 

Bu Açık Lise tablosunun ortaya çıkmasındaki bir diğer önemli etken ise medrese diye adlandırdıkları tarikatların kendi kurumsal yapılarında görev almış olan kişilerin bilinçli ve planlı olarak aldırılmış oldukları pozisyondur. Kendileri okumaya, İHL ve İlahiyatlara karşı bir mantaliteye sahip olmalarına rağmen o medrese dedikleri çoğu merdiven altı apartman dairesi yapılaşmalarında görevli hoca(!)larına dışardan İHL bitirttiler. Ardından o kişiler Sınavsız olarak İlahiyat Ön lisans programlarına geçirildiler. Sonra da Dikey geçişle İlahiyat Lisans programlarına yerleştirildiler ve yerleştirilmekteler. O Açık Lise oranının yüksek olmasındaki nedenlerden birisi de bu durumdur. Üniversite sorunlarında değiniriz yine...

 

Ayrıca biz öğretmenlerin genel karakteristik iki özelliği vardır. 

 

1-Olaya her zaman eğitim ve öğretim eksenli baktığı için hep eleştirel yaklaşmak, olayın olumsuz yönlerine dikkat kesilmek ve öğretici vasfından kaynaklı olarak genellikle buyurgan bir dil kullanmak.

2-Birinci maddenin tezahürü olarak “Herkesi ve her meslek sahibini eleştirirken” kendimizi eleştirmeye yanaşmamak. Bu durum hatalarımızı görmemizin ve kendimizi düzeltmenin önünü tıkamaktadır. Hatalarımızı görmemize yardımcı olacak en temel unsur olan eleştirilmemize zemin hazırlamaya yanaşmamak. 

 

Yine burada genelleme yaptığımı ve öğretmenliğin üzerine biçilmiş kaftan gibi son derece şık, zarif ve göz alıcı bir kostüm gibi oturmuş meslektaşlarımın olduğunu bilmenizi isterim ki onlar için ‘Allah sayılarını arttırsın’ derim…

 

Dikkat edin öğretmenler, sistemsel hataları bolca dile getirir, konuşur ama kendisinden kaynaklı hatalara hiç değinilsin istemez! Ayrıca etik olmayan mesleki dayanışma örneği, öğretmenlikte hiç olmaması gerekirken üzülerek belirtmek gerekirse o da yaşanmaktadır. Sürekli veli ve öğrenci suçlanır. Daima sorunun odağına onlar yerleştirilir. 

 

Oysa bir öğrencinin yirmi dört saatlik süresinin sekiz saatini uykuya çıkarsak; uyanık kaldığı sürenin yarısı evde ailesi yanında, diğer yarısı da okulda geçiyor değil mi? O zaman niye hep veli, öğrenci ve ev süresi ile alakalı yanlışlar var olsun ki? Eşyanın tabiatı gereği öğrencinin hayatında eşit sürenin kuşattığı biz öğretmenler ve okuldan kaynaklı sorunlar ve hatalar da, bal gibi olmalı değil mi? Veli ve öğrenci konuşturulmayınca o hatalardan münezzeh mi oluyoruz? İşin dozunu kaçırmadan uzman ekiplerce belirlenen sorular oluşturularak öğrenci anketleri, veli anketleri uygulanmalı diye düşünüyorum. Önemli olan teşhisi doğru koymaktır.

 

Dahası öğretmen kendi dersini önemsesin diye veya otoriteyi sağlasın diye öğrenciye karşı notu silah olarak asla kullanmamalıdır! Bu konuda da sorunlar yaşandığı muhakkaktır. Ayrıca öğrenciyi özel derse sevk etmek için de zor sorular sorma, düşük notlar verme eğiliminde olan öğretmenler yok mu acaba? 

 

O konuda öğretmen camiası olarak ne kadar temiz bir arka plana sahibiz? Bir öğretmen dersine girdiği öğrenciye özel ders veriyorsa, özel ders verdiği öğrencisine nazaran diğer öğrencilere ne kadar adil davranabilir? Okuldaki mesaisinde ve ders dışı yardımcı öğretim uygulamalarında tercihini hangi gruptaki öğrencilerden yana kullanır? 

 

Özel ders verdiği öğrencileri sınava çalıştırmak veya sadece sınava çalıştırmak amaçlı özel derse öğrenci almak ne derece etik bir davranış oluyor? Böyle bir durum, ufaktan soruları sızdırmak anlamına gelmiyor mu? Bu konular da, ‘herkesin bildiği sırlar(!)’ kapsamında uygulanagelen olumsuzluklar maalesef. Bu tercihler, etik kurallar çerçevesinde öğretmeni hiç zorlamaz mı? Zorlamamalı mı? Önce biz iğneyi kendimize batıralım ki, diğer herkes çuvaldızın kendilerine batırılmasına dünden razı zaten… 

 

Bu sorunlarla mücadele edecek olan yetkili kişilerin kendi çocukları da, ya ücretsiz ya da çok düşük ücretle kıyak koşullarda bizzat o tezgahtan geçtiği için mücadele mümkün gözükmüyor! Yasak savma kabilinden ufak tefek soruşturma ve kovuşturmalarla olay geçiştiriliyor. Mevcut durum tamamen Allah’a havale edilmiş bir pozisyonda vicdan ile cüzdan arasına sıkışık bir şekilde ilerleyip gidiyor! 

 

Allah sonumuzu hayır eylesin, öğretmenlerimize basiret ve feraset ihsan eylesin…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Suçun karşılığını da Allah'a havale etmeye başladık başlayalı düzelmiyoruz. Oysa suçun cezası adalet mekanizması ile yargıçlarca kesilmeli! Yargının durumu da içler acısı nereden tutsak elimizde kalıyor orası. Ne kötü bir durum! Ama biz günahın cezasını Allah kesecekken, biz tam tersine yapıyor ve Allah ile kandırmaya ve kandırılmaya müsait bir iklim oluşturuyoruz.
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Ahlak ve insanî değerlerden soyutlandığımız için eğitim konusunda da sınıfta kaldık. Yitirdiğimiz değerleri kazanmaya başlarsak kırık notlarımız düzelecek inşallah.