Bu Zafer Hepimizin

29-08-2022

Mondros Ateşkes Anlaşması ile lağvedilen Yıldırım Ordularının Komutanı Mustafa Kemal, Adana’dan İstanbul’ a hareket etmiştir. 13 Kasım 1918 günü İstanbul Boğazı’nı geçmek için bindiği ‘Kartal’ istimbotuyla Galata’ya doğru giderken, işgal donanmasının arasından geçer. Bu geçiş sırasında yaverinin hüzünlendiğini gören Mustafa Kemal Paşa’ nın, kararlılıkla söylediği “Geldikleri gibi giderler” sözü, Kurtuluş Savaşı’nın işaret fişeğidir. 

Bu meşhur sözüyle kararlı, amacından hiç vazgeçmeyen ve kahraman bir asker olan Atatürk’ün neler tasavvur ettiğini bugün anlayabiliyoruz. Tarih 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde artık işgal kuvvetlerinin geldikleri gibi gidecekleri anlaşılmış ve Mustafa Kemal’in dört yıldır güttüğü amaç gerçekleşmişti. 

Bu amaç, milli mücadele ruhuna inanmış, bağımsızlığın ne anlama geldiğini iyi bilen ve vatan toprağını kanlarıyla sulamaktan çekinmeyen Atatürk ve silah arkadaşlarıyla beraber başarılmıştır. Elbette bu komutanlar olmasaydı da vatan toprağının Yunan ordusuna teslim edilmeyeceğine, geç de olsa başka kahramanlar tarafından kurtarılmış olacağına eminim. Çünkü, Türk Milleti ne Orta Asya’da ne de Anadolu’da binlerce yıldır esaret altına girmemiş özgür ve bağımsız yaşamıştır. Mareşal Fevzi Çakmak’ın dediği gibi “O zafer benim, şunun, bunun değil, bizimdir. Biz onu nasıl olsa kazanacaktık… Zira bu milletin, uzun müddet uşaklarının kölesi olarak yaşamayacağı muhakkaktı… Bizler, istiklâlimize yapılan taaruzun def’ini, olsa olsa biraz hızlandırabilmiş, kolaylaştırabilmiş sayılabiliriz.”

Fakat gerçek şu ki, Atatürk ve silah arkadaşları olmasaydı, bu özgürlük epey bir zaman alacak (belki beş yıl belki de on yıl sonra), ülke kaynakları yok edilecek, kadınlar çocuklar helak edilecek, acısı hiç dinmeyecek derin yaralar bırakacaktı.

 Yunan ordusunu Anadolu’dan söküp atmak günümüz şartlarında çok zor olmasa gerek diye düşünebilirsiniz. Ama hakikat şu ki, terhis edilmiş bir ordu, el konulmuş silahlar, işgal altında topraklarda işlemez hale gelmiş imalathaneler ve bir yığın hainden başka bir şey yoktu. 

Bir ulusun bağımsızlığında en etkin rol hainlere aittir. Eğer gaflet ve delalet içerisinde olanlara yer açarsanız, ayaklanmalara sebep olur, halkın inancını kırar ve düşmanla iş birliği yaparak istihbarat faaliyetlerinde bulunur, memleketin tümünde kasvet ve karanlık yayarlar. Bilmezler ki gecenin en karanlık vakti şafak sökmeden önceki vakittir. Milletlerin kaderlerini belirleyen esaret ve özgürlük savaşlarında o milleti ve ordusunu en çok yıpratan, düşman silahlarından daha ağır zarar veren; bir zamanlar beraber yan yana çarpıştığın, birçok dava arkadaşı ve tebaanın; özgürlük, inanç, sebat ve özgüven gibi duygulara sahip olmamasından dolayı düşmanla işbirliği yapmasıdır. Mevlana’nın dediği gibi “İki şey yakar insanı; dostlarından gelen ihanet, düşmanlarından gelen merhamet.”

İşgal altındaki İstanbul yönetimi hariç, Anadolu halkları olarak bir arada aynı inanç ve özveriyle milli mücadeleye destek verdik. Savaşın kazanılmasından sonra bağımsızlığımızı ve devrimlerimizi içine sindiremeyen, istediklerini elde edemeyen iş birlikçiler faaliyetlerine devam ederek 100 yıldır karanlık emellerini gerçekleştirme peşinde. Bu kadar süredir canlarımızı çok acıtsanız da, biz ne Atatürk devrimlerinden, ne ezandan ne de demokratik çağdaş uygarlığımızdan vazgeçeceğiz. Ne yaparsanız yapın Zafer Bayramlarımızı kutlayacağız, dini bayramlarımızı kutlayacağız. 

Ufukta güneşin doğduğu görüldükçe biz de doğmaya ve milli mücadele kahramanları gibi ışıldamaya devam edeceğiz. Coşkuyla, heyecanla ve gururla…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?