Sığınmacılar Hukuk Dışı Yöntemlerle Gönderilebilir mi?

21-05-2022

Öncelikle Türkiye’de bulunan Suriyeli vatandaşlar mülteci değil, geçici koruma statüsüne sahip sığınmacılar olduğunu belirtmemiz gerekiyor.  Göç İdaresi’nin kayıtlarına göre ülkemizde 4 milyona yakın geçici koruma statüsüne sahip Suriyeli bulunuyor.

Neden mülteci değil, geçici koruma statüsüne sahip sığınmacı dendiği ise Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmalara getirdiği bazı kısıtlamalardan kaynaklanmaktadır. Çünkü taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere göre, Avrupa ülkelerinden sığınma başvurusunda bulunan kişileri mülteci olarak kabul edeceğimizi taahhüt etmişken, diğer ülkelerden gelen sığınmacılar için böyle bir taahhüt verilmemiştir. Bu sebeple Suriyeli sığınmacılar mülteci statüsü kazanamamakta, 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanun ve çıkarılan yönetmeliğe göre geçici koruma statüsü altında kabul edilmektedirler.

Suriye’de başlayan iç savaş sonucu Türkiye’ye sığınan bu insanları, ülkelerindeki şartlar değişmediği ve menşe ülke olan Suriye Rejimi ile irtibat sağlanarak dönenlere insanlık dışı hiçbir muamele yapılmayacağı, 2010 öncesi şartların tamamına geri dönüleceği şeklinde güvence alınmadığı sürece bu insanları geri göndermek Birleşmiş Milletler Raporu, AHİM içtihatları ele alındığında hukuken mümkün olmadığı açık ve insanlık dışıdır. Ancak gönüllü şekilde dönüşler mümkün olduğu gibi, gönüllülük altında bir dayatma ve zorlamanın da olup olmadığı incelenmesi gerekir. Önemli olan, şartların düzelmesi ve eski haline gelmesi için Suriye rejimi ile diyaloğa geçilmesi ve ikili anlaşmalar ile güvenlik teminatları alındıktan sonra sığınmacıların gönüllü geri dönüşe teşvik edilmesidir.

Ayrıca pasaportları yok diye gönderilemediğini iddia etmek çok gerçekçi bir yaklaşım değildir. Ya da baştan itibaren yapılan bir hatanın sonucudur. Çünkü bu tip göçmen ve sığınmacıların toplu olarak geldikleri dönemlerde böyle bir durumla karşılaşma olasılığının oldukça yüksek olduğu her bürokrat tarafından bilinen bir gerçektir. Yapılması gereken basit çözüm, tüm sığınmacıların giriş esnasında parmak izinin alınması veya retina taraması yapılarak kayıtlarının tutulması gerekir.  

Öte yandan kanun ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere göre hiçbir mülteci veya sığınmacıya Türk vatandaşlarından daha fazla haklar verilmeyeceğinin özellikle altı çizilmiştir. Lakin, son gelen durumda toplum vicdanını rahatsız etmeye başlayan, eşit haklardan ziyade ayrıcalıklar tanınması, yabancı düşmanlığını körüklemeye başlamış ve siyasiler tarafından oy aracı olarak kullanılmaya başlanacağı gözükmektedir. Muğlak olan, yetkililer tarafından açıkça belirtilmeyen bu ayrıcalık ve tehlikelerin birkaçından bahsetmek istiyorum.  Örneğin;

  1. Sığınmacılar Türk Okullarından diploma aldıktan sonra YÖS sınavına girip yabancı öğrenci statüsü ile kolayca istediği bölümü seçebilmektedir.
  2. Sığınmacıların kayıtsız şekilde çalışmasına göz yumulmakta, işveren tarafından asgari ücretin altında kayıtsız çalıştırılmakta bu yüzden Türk Vatandaşı işçiler iş bulamamaktadır.
  3. Evlilik kurumu ve dini nikah konusunda kayıt altına alınmayan çoğu sığınmacı ahit evraklarını kaybettiğini belirterek eşlerini terk etmekte, evli olduğunu kabul etmemekte ve kolaylıkla eş ve çocuklarını terk etmektedir. Daha sonra kendi din adamlarına başvurarak yeni bir eş ile evlilik yapmaktadırlar.
  4. Vatandaş olmayan Suriyeli sağlık personelinin sağlık alanda çalışması mümkün olmadığı için merdiven altı muayenehaneler ve güzellik merkezleri açılmakta, bu işletmeler faaliyetlerine gayri yasal devam etmektedir.
  5. Faili meçhul cinayetler ve suçlar artmakta, birçok yerleşim yerinde çeteleşmeye gidilmektedir.

 

Bir beka sorunu mudur, konusuna geldiğimizde ise aslında üniter yapımızı korumak için yıllardır bu tür söylemlere başvurulduğunu ve sürekli bir beka meselesinin ortaya atıldığını yakın tarihimizde görmekteyiz. Ülkemizde yaşayan yabancıların bu necip milletin kültürünü benimsemesi çokta zor değil diye değerlendiriyorum.  Fakat, bu entegrasyon için öncelikle hızlı düzenlemeler yapılmalı, tüm Suriyelilerin aynı bölgede ikamet ederek gettolar oluşturmasına izin verilmemeli, şehrin her bölgesine mümkün olduğu kadar dağıtılmalıdır. Kültürel entegrasyon için, tüm sığınmacı kız çocuklarının eğitim alması mecburi hale gelmeli, vatandaşlık başvurularında şartlar ağırlaştırılmalı, Türkçe bilmeyen hiç kimseye vatandaşlık verilmemeli, evlilik müessesi ve aile içi ilişkiler Medeni Kanun’un emredici hükümlerine göre yapılmalıdır.

Ülkemiz binlerce yıldır farklı ırk, din ve mezhepten kavmin Anadolu’da ki varlığı ile oluşmuş gerçek bir zenginliğe sahip renkli bir coğrafyadır. Uzaklara değil yakın zamandaki covid belasına baktığımızda, dünyada daha çok can kaybını önleyerek birçok hayat kurtaran Biontech kurucusu Uğur ŞAHİN gibi bilim insanlarının Türk olduğundan sadece gurur duyarken, Almanya bu bilim insanının yaptıklarıyla ülkesine gelir ve prestij elde etmektedir. Bizler de doğru politikalar oluşturarak bu çaresiz insanlara çatı olup hepsinin hem kendilerine hem de bu memlekete faydalı bireyler haline getirmeliyiz. Böylece geri dönmek istemeyen sığınmacıları ülkemize kazandırıp bundan yararlanabiliriz. Mevlana’nın dediği gibi “Bir insan ancak, değerini bilenin yanında kıymetlidir”.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?