Eğitim Neferleri-1

16-05-2022

Kavramlara paranoya derecesinde takıntılı hale gelebiliyoruz bazen! Bu nereden geliyor derseniz? Toplum mühendislerince uygulamaya konulan toplumsal dizayna, hep birlikte karşı çıkmadığımızdan derim… 

Kendi oluşturduğumuz mahallelerde, mahallemize uygun dizayn söz konusu ise sorun yok! Karşı mahallenin mi? “Aman heri canı çıksın.” mantığıyla olaylara baktığımız için ya da öyle düşünmesek de sessiz kalarak onayladığımız için oluyor bu paranoyalar! Fakat o sorun, bir gün gelip bizi de rahatsız etmeye, bizim de canımızı da yakmaya başlıyor muhakkak! 

Gelişmemiş toplumlarda sadece canı yanan veya kuyruğuna basılan bağırır. Öteki mahalledekiler ise çoğu zaman -aman heri-ci takılır. Renk vermemek için bu defa, “O da çok ileri gitmişti canım! El alemin akıllısı o muydu? Ne işi vardı onun da orada! Ne güzel işi gücü vardı, keyfi tıkırındaydı. Çok fazla ileri gitmeyeceksin. Sen evinden işine, işinden evine gitmene bak. Salla başı, al maaşı! Elin derdi sana mı düştü?” özdeyişlerinden derlenmiş bir dedikodu buketi eşliğinde beylik(!) sözler sarf ederek çok akıllı ve tecrübeli ayaklarına yatarlar. 

Onlar var ya onlar! Ne hindir bilir misiniz onlar? O sessiz sedasız, süne ve kımıl taifesinden korktuğum kadar, aslandan korkmam ben!

Oysa gelişmiş toplumlarda, haksızlığa karşı elbirliği ile topyekûn mücadele vardır. O topyekûn mücadele, paranoyaya geçit vermez. Öylesi toplumlarda sosyal takıntılar ya hiç yoktur, ya da sıfırlanmaya endeksli minimum düzeydedir. 

 

Eğitim sorunlarına devam ediyorum ve geriye doğru yazdıklarımı kontrol ettikten sonra, üniversite bölümünü en sona bırakmak kaydıyla, MEB bünyesindeki “öğretmen ve yönetici” kadroya yönelik sorunlarla devam etmem gerektiğini anladım. Bu sunumumda başlık seçerken bir hayli sıkıntı yaşadım. “Acaba yazmasam mı?” dedim ama direndim ve nefer kelimesini özellikle seçip kullandım. 

Bu direniş ve seçimime, Gaziantep Üniversitesi Rektörü’nün katkısı çok büyüktür, onu da belirteyim. Bu vesileyle kendilerini sevgi ve saygıyla anıyorum(!). Zatı alileri, -soyunma odası- tabelalarını, -giyinme odası- tabelalarına dönüştürerek paranoyada, topluma level atlatmıştır. Belki de -soyunmadan giyinmenin formülünü bularak- bilimde çığır açmış da, biz adamcağızın kıymetini bilmiyoruz artık ne diyelim! 

Gerçi hatırlarsanız, son Gaziantep gezisinde “Rektörden şikayetiniz var mı?” diye soran Cumhurbaşkanına; Belediye Başkanı Fatma Şahin “Çok kötü, çok kötü. Tam bir …!” mealinde sözler sarf etmişti açık unutulmuş mikrofonlar nezaretinde! Rektör Bey bu hamlesiyle, “Eğitimli kesimlerde bizim oylarımız düşüyor, diye cehaleti baş tacı eden” iktidar cephesince, yerini kuvvetlendirdi diye düşünüyorum!

“Eğitim ordusunun neferleri”, “MEB’in askerleri” gibi kavramlar kullanıldığı her yerde, herkes tarafından “öğretmen” ve okul “yönetici kadroları” olarak anlaşılır. Fakat bu kavramlar da, çok büyük bir keşfe imza atılmışçasına “sivil düşünceye ve sivilleşmeye aykırı, asker zihniyetli insan yetiştirmeyi çağrıştırıyor” diye terk edilmeye başlandı biliyor musunuz? Oysa temelde “nefer ve asker” muvazzaf olmayan, rütbesiz olarak canla başla mücadele eden ordu mensubudur. O sözcükler aynı zamanda, “Her Türk, asker doğar.” anonim sözümüz gereği, mevzu -sathı müdafaa yoktur, hattı müdafaa vardır- aşamasına gelmişse eğer, biz de -gözümüzü budaktan esirgemeyiz- motivasyonunu da saklar içerisinde! Lakin MEB bünyesindeki terim ve kavramlardan dışlanmaya, terk edilmeye başlandı nefer ve asker sözcükleri…

Öte yandan öğretmen ve yönetici kadrolar arasında, eskiden hiç kullanılmayan bir kavram daha türedi ve sinsi sinsi yer buldu. Öyle ki artık neredeyse o kelime kullanılmayınca abes kaçar, kullanmayan öğretmen kendini rahatsız hisseder oldu!

Peki nedir o kavram veya kelime? “Müdürüm”!!!

İmla kılavuzu veya TDK sayfalarına sorun ve araştırın bakalım! “Müdürüm” diye bir kullanım mevcut mudur? 

“Müdür”, “Genel Müdür”, “Baş Müdür” gibi kavramlarla karşılaşırsınız ve hitap olarak da “Müdür Bey” veya “Müdire Hanım” kavramlarını bulursunuz. 

Özellikle son yıllarda; Askeri tabir olan “Komutanım” ya da Emniyet birimlerindeki “Amirim” sözlü hitaplarına benzer bir sözcük olan “Müdürüm” hitabı, aldı başını gidiyor okullarda! Oysa bilgelik ifade eden, yönetici de olsa, kurum müdürünün eğitimci kimliğini yansıtan o güzelim “Hocam” hitabı ne kadar sıcak ve samimi idi. Suyu mu çıktı o tabirin? 

O kavram biz öğretmenlerce, özellikle yönetici öğretmenlerce, benimsenmedikçe her önüne gelen hoca kabul ediliyor memlekette! Cincisi de hoca, muskacısı da hoca, şeyhi de hoca, zırcahil olsa dahi sarıklısı, cübbelisi, takkelisi de hoca! Tabiat boşluk kaldırmaz, bıraktığımız boşluğu nelerin doldurduğuna eğitimciler olarak kafa yormalıyız diye düşünüyorum… 

“Müdürüm” sözünden ilk önce yönetici öğretmen arkadaşımız rahatsız olmalı! Nefsini okşar gibi gözükse de, ilk önce onlar itiraz etmeli ve karşısındakine samimiyet kokan “Hocam kelimesini tercih ettiğini ama resmiyette -Müdür Bey- veya -Müdire Hanım- hitaplarını kullanırsa memnun olacağını!” beyan etmelidir. Müdür, içerisinde yağcılık barındıran ve gerçek anlamda emir komuta kademesinden devşirme bir hitap olan müdürüm söylemiyle nefsinin okşanmasını tercih etmektense, o kavrama kapalı olma saygınlığı ile gönüllerin müdürü olmayı hak etmelidir. Azıcık düşünelim Allah aşkına nereye gidiyoruz? Bir aşama sonrasında müdür yardımcısına da, “Müdür Yardımcım” mı diyeceğiz?!

 

MEB’in mevcut sistemi içerisinde okul müdürleri asaleten atanmış olsalar bile, eğitim öğretim hizmet sınıfı içerisinde oldukları için onların da ana görevi öğretmenliktir özünde… Bu husus, sendikalarca eleştiriliyor ve okul müdürlerinin, yönetici sınıfı diye ayrı bir hizmet biriminde yer almaları gerektiği vurgulanıyor. Çok mu gereklidir? Teknik bir konu olduğu için fazla söz etmeyi uygun bulmuyorum doğrusu! Ama en azından, idareci olmanın gereği olarak yöneticilerin aylık kazancındaki farkın, derse girmedikleri halde “ek ders ücreti” adıyla ödenmesi saçmalığı ortadan kalkar belki diye düşünüyorum! Müdürler, yönetici sınıfında atanmış olsalar dahi, yukarıda sıraladığım gerekçeler doğrultusunda, bence “müdürüm” hitabı kullanılmamalıdır... 

Aslında Ömer Dinçer’in bakanlık yaptığı dönemde MEB’in merkez teşkilatındaki hantal yapı oldukça sadeleştirilmiş ve taşra teşkilatında da bir takım değişikliklerin yürürlüğe geçirilmesi planlanmıştı. Fakat Eğitim Bir Sen’in, durumu -siyasi açıdan intihar sayılabilecek bir değişiklik- olarak doğrudan Tayyip Erdoğan’a iletmesi üzerine anında vaz geçilmişti! O da şu idi: 

Okul müdürlerinin ve müdür yardımcılarının hepsi, ana görevi olan öğretmenliğe döndürülecek. Okul yönetimlerine İdari Bilimler Fakültesi mezunlarından kamu yönetimi, işletme ve iktisat bölümlerini bitirmiş olanlar, profesyonel yönetici olarak atanacaklar. İşte bu planlama, geri dönüşümsüz olarak rafa kaldırıldı! Seçim kazandırma ışığı görürlerse, yeniden gündeme getirip yürürlüğe koymazlar mı derseniz? Allah derler ve dört elle sarılırlar derim. Ne dersiniz tutmaz mı, balığın kulağına kar suyu kaçıralım mı?

Mevcut sistem içerisinde, dijitalleşmenin bu denli yoğun kullanıldığı bir gerçeklikte, aslında okul müdürlerine gerek yok bile. Bir memur ve programları düzenleyen bir müdür yardımcısı okulların yazışma ve yönetsel işleyişini rahatlıkla yapar. İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri bünyesinde İlk, Orta ve Lise okullarından sorumlu olacak olan üç tane Müdür Yardımcısı olması yeterlidir. İllerde ise Merkez İlçe’nin okul sayısına göre ilgili Müdür Yardımcısı sayısı arttırılarak uygulama sürdürülebilir. 

Kaldı ki, bulundukları makama siyasetin gücüyle geldikleri için ve korunup kollandıkları için bazı okullarda, eğitim öğretimin önündeki en büyük takoz, müdürlerin bizzat kendileri zaten! 

Okullarda müdür olmayınca, yönetici atamalarındaki siyaset etkisi de bu şekilde ortadan kaldırılmış olur. Çünkü okul yöneticileri, dersten ve öğretmenlik mesleğinin sınıf içi etkinliğinden soğudukları için makamlarını korumak adına koltuğa tutunup, ister istemez kendilerini mevcut siyasal iktidara göre şekillenmek zorunda hissediyorlar. Siyasete göre şekillenen bürokrasi dizaynı, bir eğitimciye hiç yakışmayacağı için öğretmenlerin ve müdürlerin o riskten uzak tutulması sağlanmış olacaktır. 

 

İlle de günümüzdeki model devam etsin isteniyorsa, bu defa çok ütopik bir öneri olarak görülse de, yapmak zorundayım! Çünkü bu öneri de, yöneticileri siyasetin girdabından kurtaracaktır diye düşünüyorum. Gerek okul, gerekse il, ilçe milli eğitim müdürleri, dörder yıllık süreyle öğretmenlerin seçimleri ile iş başına gelmelidir. Ütopik dememin nedeni, ülkede Profesörler başta olmak üzere, akademisyenlerin kendi rektörlerini seçmesini hazmedemeyen, -ille de benden olmalı- zihniyetinin kuşattığı siyasi şehvet, öğretmenlere o hakkı tanır mı hiç? 

Okul yöneticilerine siyasetin müdahalesi öyle göstere göstere olmaz(!) ve siyasetçiler her zaman, -biz eğitime karışmıyoruz- sözünü kullanabilirler. Doğrusu eğitimciler olarak, onlara söz söylemeye hakkımız yok. Adamlar haklı çünkü! Siyasetin arka bahçesi olarak konumlanmış, neredeyse her partinin bir de öğretmen sendikası var ülkemde! Parti enflasyonu ile eğitim kolundaki sendika enflasyonu paralel gider. Metni kaleme alırken belki bir sendika daha kurulmuş, okullara resmi yazıyla duyurusu geçiyor olabilir! 

İşte yönetici atamalarındaki siyasi etki, herkesin bildiği gizli sır(!) olarak sendikalar aracılığıyla yapılır. Öyle doğrudan bir müdahale söz konusu değildir. Bu işlerde, iktidardaki siyasi partinin uzantısı sendika etkin olmak üzere, sendikalar her dönemde açık, siyasetçiler ise gizli aktördür. Onun için yemin etse başı ağrımaz türünden, -biz eğitim işene karışmıyoruz- diyebilmektedirler!..

Sizlere fikir vermesi açısından, Şubat 2018 verilerini paylaşarak öğretmen sorunlarına giremeden bugünlük de aranızdan ayrılayım istiyorum. 

(Not: Sendikalar sadece burada ismi geçenlerden ibaret değil!)

MEB’de görev yapan Okul müdürü sayısı, 29.050 kişidir.

Eğitim Bir Sen'e üye olan Okul müdürü sayısı; 21.482 kişi, oranı % 74.

Türk Eğitim Sen'e üye olan Okul müdürü sayısı; 2.634 kişi, oranı % 9,07.

Eğitim Sen'e üye olan Okul müdürü sayısı; 822 kişi, oranı % 2,83.

Eğitim-İş’e üye olan 235, 

Anadolu Eğitim Sen’e üye olan 7, 

Eksen’e üye olan 12, 

Özgür Eğitim Sen’e üye olan 22, 

Mete Sen’e üye olan 12 okul müdürü varmış.

Sendikalı olmayan Okul müdürü sayısı ise 3.802 kişi oranı % 13,09.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Yüceltirken yüceleceğini sananların hitabı olsa gerek... Muhatabın hoşuna gidiyor belli ki "Müdürüm!.." Eğitim amscındam sapınca aktörler de rol değiştiriyorlar zamanla...
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Toplumlar fert fert kendilerini değiştirmedikçe, Allah o topluluklar üzerindeki hükmünü değiştirmez mealindeki ayet, tam da bizim bu halimizin fotoğrafını çekiyor...