Hacamat - 4

Hacamat - 4
30-08-2023

Son olarak hacamata yüklenen, olayın dinî boyutunu da açıklığa kavuşturarak bu dosyayı da kapatalım!

Hacamat yaptırmak, geleneksel din anlayışında, “sünnet” bir eylem olarak değerlendirilir. Yine Geleneksel İslam literatüründe sünnet; Peygamberin bizzat yaptıkları, çevresine sözlü olarak yapılmasını tavsiye ettikleri ve arkadaşlarının yaptığı uygulamalardan tasvip ve tasdik ettikleri, şeklinde üç ana başlık altında toplanan şeyler bütünüdür.

Bu çerçeveden hareketle peygamberin yaptırdığı bir uygulama olan hacamat, sadece sağlık açısından bir uygulama olmanın da ötesine geçirilir. Bir ritüel ibadet statüsüne yükseltilir! Abartmıyorum, ne dediğimi çok iyi biliyorum ve kelimelerimi özenle seçiyorum.

Neden öyle söylediğimi tek tek açıklayacağım ve mevzunun bu bölümüne bir paylaşım daha ayıracağım!

Resmî veya gayri resmî, kurumsal din hocalarının pek çoğu hacamatla ilgili “Onu Peygamber yaptırmışsa, Müslümanlar da yaptırmalıdır. Hem ayrıca hacamat uygulaması, içerisinde gizli hikmetler barındırır.” Kanaatiyle vaaz eder veya sorulan sorulara yanıt verir. Bu kuşatma altında insanlarımız adeta hacamata tutsak edilir.

Üstüne üstlük, bir de “Ümmetimin bozulduğu bir sırada kim sünnetime sarılırsa ona yüz şehit sevabı vardır.” Başka bir versiyonu ile Unutulmuş bir sünnetimi yapana yüz şehit sevabı vardır.” (Beyhâki, Taberanî). Şeklinde rivayetleri hadis diye önüne çıkarırlar! Geleneksel din sunumu yapanlar hemen peşinden “Her Müslüman işittiği bir sünneti ömründe bir kez de olsa yaptırmalıdır!” diyerek, kuşatmayı kusursuz işletir.

Ayrıca “Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa peştamalsız hamama girmesin; kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa hanımını hamama göndermesin." (Tirmizî, Edeb, 43). Uydurma rivayeti ile sözüm ona bir hadis daha gözünüze sokarak medeniyetimizdeki hamam kültürünü de tarumar eder ve peşinden “Hamamlar şeytanın yuvalarıdır!” yorumu ile olayın üzerine tüy dikerler!

(Sadece bu başlık altında yazdıklarımı okuyanlar, -Hamam da ne alaka? Konu buraya nereden geldi şimdi?- demeyin. -Kafanıza hamam tasını yersiniz bak.- diyormuşum! J Şaka bir yana, *Hacamat – 2*yi okursanız anlarsınız.)

Artık kuşatma tamamlanmış, kaçacak bütün yollar çıkmaz sokağa dönüştürülmüş, ışık girecek bütün delikler tıkanmıştır.

Aklını kullanmaz ve din eksenli bir sunumla her önüne dayatılanı kabullenirsen, kaçınılmaz son seni yakandan tutacaktır. Artık mutlaka yolun haccâmın önünden geçecek ve hacamata selam duracaksın!

Birinci sunumumda dört soruya cevap arayarak konuya açıklık getirmeye başladığımızı ve oradaki dördüncü soruyu yalın bir şekilde sormayıp -kaçınılmaz son- betimlemesiyle soruşumun gerekçesini de daha iyi anlayacaksın artık.

Şimdi -niye ibadet?- olarak yaklaşıldığını açıklayarak devam edeyim. Çünkü;

-Hacamatın dışından, içinden ve sonrasında şartları var. Tıpkı namazın şartları gibi!

-Günleri, saatleri, daha faziletli vakitleri, kesin yapılmayacak olan kerahet vakitleri var. Yine tıpkı namazın şartları gibi.

-Öncesinde, süreç içerisinde ve sonrasında yemen ve yememen gereken besinler var. Tıpkı oruç şartları gibi.

-Cinselliğine, regl dönemlerine uzanıncaya kadar hayatına ayar verecek ölçüde mühim kuralları vardır. Abdest, gusül şartları gibi.

-Uygulama esnasında biliyorsan Yasin’i, bilmiyorsan bildiğin sureleri ya da hiç bir şey bilmiyorsan içinden sana -yazııık!- diye acıyarak bildiğin duaları okutturmak şartı vardır. Yine namazda kıraat şartı gibi.

-Haremlik selamlık uygulaması vardır. Pek çok ibadet ve hayatın genelinde olduğu gibi.

İçinizden hacamat yaptıranlarınız vardır belki ve dediğim uygulamalarla karşılaşmamış da olabilirsiniz. Ona da açıklık getireyim! Şunu da belirteyim ki aklınızda şüphe kalmasın. Ben bir kez yaptırdım ve ne olup bittiğine gözlerimle tanık oldum. Yukarıda saydıklarımın hepsini tecrübe ettim ayrıca. Yani üfürükten tayyare değil bahsettiğim hususlar.

Yukarıda bahsettiğim şartların hepsiyle herkesin karşılaşmamasını nedenlerine gelirsek;

-Eğer hacamat sağlıkçılar eliyle yapılıyorsa, yukarıda saydıklarım geçerli değildir.

-Onun haricinde haccâmlar yapıyorsa; onlardan yukarıda saydıklarımı harfiyen uygulayan, eksik uygulayan veya hiç uygulamayan da vardır.

+Çeşitlilik arz eden bu durum günümüzdeki Müslümanların genel ve ibadetlerdeki durumuna benzer. Yani ruhban sıradan, avam havas, takva çok takva türünden Müslümanların kendi arasında oluşturdukları sınıflandırmaya benzer. Ortaya çıkan bu tablo ise sektör içinde seans ücretlerindeki çeşitliliğe, piyasada maddi manevi açıdan müşterilere imkanlara göre oldukça geniş bir seçenek sunar.

“Onlar normal, biz daha takvayız. Bizim yaptığımız en doğrusu. Gerçek sünnet uygulamasını biz yapıyoruz. Bak, kılı kırk yararcasına hassas terazimiz var bizim. Biz olaya sadece sağlık meselesi ve para kaynağı olarak bakmıyoruz.” şeklinde sunumlarla mensup olduğu tarikat veya cemaat üyeleri üzerinde nüfuzu arttırma çabalarıdır bunlar. En azından çıkış gayesinin bu olduğunu anlamak zor olmasa gerek! Pik yaptırılan gizem ve sırlar eşliğinde, yanında garnitür olarak cemaat dışı piyasadan daha fazla müşteriyi de kaptın mı, oh ne ala mualla?

Dedim ya -ben de bir kez yaptırdım- diye. Bu arada bir anımı da paylaşarak, piyasanın nasıl hararetli ve kızgın olduğunu anlatayım sizlere!

Tokat’ta eşimi götürdüğüm hacamatçı kadının kocası bana “Hocam şu kadar masraf edip, bilmem kaç km yol geliyorsunuz. Siz zahmet edip gelmeyin. Hangi cemaate üyeyseniz, onlarla ya sizin evinizde ya da dernek veya dergahınızda toplaşın. Bize haber verin, size randevu oluşturalım. Eşimle ben geleyim sizlerin ayağına. Diğer ilçelere hep o şekilde gidiyoruz. Kadın erkek ayrı ayrı, toplu seans uyguluyoruz. Sizin evi kullanırsak size bedavaya gelir, diğerlerine de indirimli olur!” teklifinde bulunmuştu. Görünüşte çok makul ve her iki tarafı memnun edecek bir teklif aslında. Ama piyasa edinmelerine alet olamazdım. Tabi ki reddetmiştim. Ben aslında bu tür uygulamalara karşı olduğumu, eşim için eşimin istek ve taleplerini karşılamak için orada olduğumu anlatmıştım kendisine. Daha sonraki gidişlerimde evlerine dahi girmemiştim ayrıca...   

Bu kadar cesaretle bu işlere girişilmediği dönemlerde, neredeyse Tokat’a her gittiğimizde, farklı adreste bulurduk onları! Apartman komşuları veya mahalleden birileri şikayet edermiş. Onlar da sürekli yer değiştirmek zorunda kalırlarmış. En sonunda şehirden otuz beş km uzakta olan köylerine giderek rahata ermişlerdi! Oraya dahi gitmiştik. Çok şükür artık eşimin hacamatçısı ilçemizde de var. Tokat’a ve köye gitmek zorunda kalmıyoruz!

Bir sonraki paylaşımımda Kur’an’ın ve Geleneksel İslam’ın sünnet kavramı tanımlarını, ikisi arasındaki farkları ve tahrifleri de içene alan bir yazı ile hacamatın dayandırıldığı dinî argümanların çürüklüğünü anlatacağım sizlere, kalın selametle…

                                   .           .           .

İçinde yaşadığımız ülkemizin, üzerine bastığımız toprağımızın, Atalarımız tarafından hangi şartlarda bizlere vatan olarak bırakıldığını zaman zaman gaflet ve dalalete düşerek anlayamasak da 30 Ağustos gibi dama taşlarımız iyi ki var! Yazarlarımızdan İrfan Paksoy Bey’in köşesini takip etmenizi salık vererek tüm okurlarımın eura24 ailesinin 30 Ağustos Zafer Bayramını içtenlikle kutlarım.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?