Saltanattan Cumhuriyete-1

Saltanattan Cumhuriyete-1
27-10-2023

 GİRİŞ…

Bu hafta 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyetin 100. Yılının idrak edildiği bir hafta. Havada Cumhuriyet kokusu, mekânlarda ve insanlarda da daha bir yoğun Cumhuriyet coşkusu var.  Biz de bu coşkuya hâliyle eşlik etmekteyiz. Ulus olarak bu yıl 100. yıldönümünü kutlayacak olduğumuz Cumhuriyet, dört yıl süren bir mücâdelenin ardından kazanılmıştır. Dört bölüm hâlinde hazırlanan bu makale dizisi kapsamında yok oluştan kurtulmanın, bağımsızlığı kazanmak için yapılan mücâdelenin ve Türk milletinin var olma savaşının Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilme süreci okuyucularla paylaşılacaktır.

 

MÜTÂREKE…

Takvimler, 30 Ekim 1918 tarihini gösterirken I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu da Mondros Mütâreke’sini [1] imzalıyordu. 31 Ekim’de de Mustafa Kemâl Paşa 7. Ordu Komutanlığından Adana'da konuşlu olan Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevine atandı. Mondros Mütârekesi’nin mürekkebi dahi kurumadan İtilaf Devletlerinin Türk Yurdu'na karşı başlattıkları işgâl eylemi, Türk tarihine "İstiklâl Harbi" diye geçecek olan oldukça kanlı ve yeni bir savaşı başlatacaktı.

Mütâreke’nin harfiyyen uygulanması durumunda vatanın tamamen işgâl edileceğini anlayan Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mustafa Kemâl Paşa İstanbul'a gönderdiği yazı ve telgraflarla ateşkes anlaşmasının hükümlerinin ne şekilde uygulanacağına dair sorular soruyor, Halep civarındaki İngiliz birliklerinin iaşesi için İskenderun'un İngilizler tarafından işgâl edilmek istenmesi üzerine, İtilaf Devletleri tarafından karaya asker çıkarmaya ilişkin hüküm bulunmadığını belirtiyordu.

İstanbul Hükûmeti, Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa'nın, yayılmaya devam eden işgâl ordularına karşı nezâket göstermesini, ateş açılsa bile karşı konulmamasını istiyordu. Mustafa Kemâl Paşa, 8 Kasım’da İstanbul Hükûmetine verdiği cevapta, bu emri uygulamaya yaradılışının elverişli olmadığını, her ne sebep ve bahâneyle olursa olsun İskenderun'a çıkacak İngiliz askerlerine ateş açılacağını bildirirken, verilen emirleri uygulayacak yeni bir komutan atanmasını istiyordu.

Mustafa Kemâl Paşa'nın bu direnişi sonucu Hükûmet ile arasında meydana gelen sorun uzun süre devam etmedi. Yıldırım Orduları Grup Komutanlığının lağv edilmesi üzerine Mustafa Kemâl Paşa, Antep ve diğer güney illerindeki halka silah dağıtarak 10 Kasım 1918 tarihinde görevinden ayrılıp Sadrazam İzzet Paşa'nın daveti üzerine İstanbul'a gitmek üzere Adana'dan ayrıldı.

Mustafa Kemâl Paşa'nın bölgedeki halka silah dağıtması, bu bölgede daha sonra Fransız işgâline karşı başlatılacak olan Millî Mücâdele için fevkalâde etkili oldu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması artık muhakkak gibiydi. Dürüst ve ilkeli bir devlet adamı olan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Enver Paşa ve arkadaşlarının ülke dışına kaçması üzerine Padişah ve kamuoyu nezdinde büyük ithamlara mâruz kaldı. Bir taraftan Damad Ferid Paşa ile Âyan Meclisi (Senato) Başkanı Ahmed Rızâ Bey’in aleyhte çalışmaları, bir taraftan da Padişahın kabinede bulunan İttihatçı nâzırlardan (bakanlardan) Câvid, Ali Fethi, Hayri ve Rauf Beylerin uzaklaştırılmasını ısrarla istemesi üzerine Sultan Vahdeddin’i Kânûn-ı Esâsî’yi (Anayasa’yı) çiğnemekle suçlayarak 8 Kasım’da kabinesiyle birlikte istifa etti. İstifası sonrası yeni kabineyi Ahmet Tevfik Paşa kurdu.

 

GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER…

13 Kasım’da İstanbul'a gelen Mustafa Kemâl Paşa, herkesi ümitsizliğin en derin uçurumlarına sürüklenmiş bir halde bulmuştu. Galip devletlerin istediklerini yapabilecekleri ağızdan ağıza dolaşıyordu. Doğrusu ümide pek az yer vardı. Mustafa Kemâl Paşa, durumun çok vahim olduğunu görmesine rağmen karamsar değildi. Öyle ki, İstanbul'da demirli duran İtilaf Devletleri'ne ait donanmayı gördüğünde bile kararlılıkla "Geldikleri gibi giderler" diyebilmişti. Sarayın teslimiyetçi tutumu karşısında yegâne kurtuluş yolunun Millî Mücâdele olduğunu anlamış ve gözlerini Anadolu’ya çevirmişti. İşgâllere karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş ve millî teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.

 

DAĞITILAN MECLİS…

Padişah Vahidettin iç politikanın dengesiz ve istikrarsız bir yapıya girdiğini hissederek 21 Kasım 1918 tarihinde Meclis-i Mebûsan’ı dağıttı. İstanbul'da fiilî iktidar artık Saray'ın, bunun da ötesinde her türlü güç ve kudretten mahrum olan Saray'ı da kontrol altında bulunduran İtilaf Devletlerinin elindeydi.

 

KARA GÜNLER…

Yenilgiyle sonuçlanan I. Dünya Savaşı sonucu Suriye, Irak, Arabistan ve Filistin de kaybedilmişti. Mütâreke sonrasında da İngilizler, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını tutmuşlar, Fransızlar Senegalli zencilerle İstanbul'a yerleşmişler, İtalyanlar da Beyoğlu'nu ele geçirmişler ve aynı zamanda demiryollarını kontrolleri altına almışlardı.

İtilaf Devletleri, Mütâreke’nin 7. maddesini gerekçe göstererek yurdun dört bir yanını işgâl ediyordu. Türk milleti için acı dolu günler başlamıştı. İşgaller birbiri ardına devam ederken tarih bugünleri şöyle yazıyordu:

* 9 Kasım 1918: İskenderun İngiliz tarafından işgâl edildi.

* 13 Kasım 1918: İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşan 61 parçalık İtilaf Devletleri Donanması İstanbul'a geldi ve karaya kuvvet çıkardı.

* 6 Aralık 1918: İngilizlerin Kilis'i işgâl etmeleri.

* 7-17 Aralık 1918: Fransızların Antakya'ya girmeleri ve denizden Mersin'e çıkarma yapmaları.

* 23 Aralık 1918: İslâhiye, Osmaniye ve Bahçe’yi düşman çizmesi çiğnedi.

* 1-12 Ocak 1919: İngilizlerin Antep'i ve Ermeni amaçlarına hizmet etmek için Kars'ı işgâl etmeleri.

* 22 Şubat 1919: Maraş, İngiliz işgâli altında...

* 8-9 Mart 1919: Fransızların Zonguldak’a, İngilizlerin de 2.000 kişilik bir müfrezeyle Samsun'a çıkmaları.

* 24-28 Mart 1919: İngilizlerin Urfa'yı, İtalyanların karaya asker çıkararak Antalya'yı işgâl etmeleri.

* 16 Nisan 1919: Fransızlar, Afyonkarahisar İstasyonu'nu işgâl altına aldı.

 

ANADOLU’YA GÖREVLENDİRİLME…

Türk milletinin bağımsız yaşama arzusunu canlandırabileceği yegâne gücün yine milletin bizatihî kendisinin olduğuna inanan Mustafa Kemâl Paşa Anadolu'ya geçmek için bir fırsat arıyordu. Bu sıralarda Karadeniz'de Pontus Rum Devleti kurmak isteyen Rum Çetelerin, bölgedeki Müslüman ahâliye saldırıları artmış, yerel Müslüman halk da buna karşılık vermeye başlamıştı. Bölgede yaşanan olayların İstanbul’daki İngiliz işgal makamlarına yerel Rum ahâlinin saldırılara mâruz kaldığı şeklinde takdim edilmesi üzerine İngiliz makamları, asâyiş sağlanamadığı takdirde bölgeyi işgâl edeceklerini bir notayla İstanbul Hükûmeti'ne bildirir. Bu olaylara bir çözüm bulmak isteyen Padişah ve Hükûmet, siyasetten uzak duran, dürüst ve güvenilir bir asker olan Mustafa Kemâl Paşa'yı bu nitelikleri nedeniyle olağanüstü yetkilerle donatarak 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirdiler.

 

İZMİR’İN İŞGALİ…

I. Dünya Savaşını sonlandıracak barış antlaşmalarını müzâkere etmek üzere 18 Ocak 1919 tarihinde Paris'te toplanan İtilaf Devletleri temsilcileri, Yunanlıların İzmir'i işgâli konusunda karar almışlardı. Bu karar gereği 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'de, yerli Rum ahâlinin (dönemin Yunanistan başbakanını yücelten) "Zito (Yaşasın) Venizelos" tezahüratlarıyla beraber Yunan işgâli başlamıştı.

 

SAMSUN’DA GÖZLEMLENEN…

İzmir’deki Yunan işgâlinin ertesi günü öğleye doğru mâiyetiyle birlikte Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldı ve 19 Mayıs 1919 tarihinde de Samsun'a vardı. Bu tarih, Millî Mücâdele’nin fiilen başladığı tarihtir.

Mustafa Kemâl Paşa Samsun'a çıktıktan sonra bölgedeki durumu inceler ve 21 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul Hükûmetine bir telgraf çeker. Bu telgraf İzmir'in Yunanlılar tarafından işgâlinin Ordu ve Milleti çok derinden yaraladığını belirterek, bu haksız tecavüzü sindiremeyeceklerini ve kabul etmeyeceklerini açıklıyordu.

22 Mayıs'ta çektiği bir başka telgrafta ise;

* İngilizlerin 9 Mart 1919 tarihinde Samsun'a haksız yere asker çıkarmış olduklarını belirtiyor ve Hükûmetin önlem almasını istiyor,

* Bölge halkının Rum saldırılarına karşı çeteler kurarak savunmaya geçtiklerini,

* Rumların, Samsun üzerindeki emellerinden vazgeçtikleri takdirde, bölgede asayişin kendiliğinden sağlanacağını belirtiyordu.

 

HAVZA…

Bu arada Anadolu'nun Batısındaki Yunan işgâlleri birbiri ardına devam ediyordu. Yunanlılar, 26 Mayıs'ta Manisa'ya, 27 Mayıs'ta da Aydın'a girmişti. Mustafa Kemâl Paşa 25 Mayıs 1919 tarihinde Havza'ya geçti. İstiklâl mücâdelesinin ordu ve milletin iş birliği ile gerçekleştirilebileceğine inanan Mustafa Kemâl Paşa Anadolu'daki ve Trakya'daki komutanlarla temasını daha da artırdı. 28 Mayıs 1919 tarihinde komutanlara, valilere ve millî kuruluşlara gönderdiği Havza Genelgesiyle; ülkenin içinde bulunduğu şartları anlattıktan sonra her tarafta işgâli protesto için mitingler yapılmasını, halka felaketin büyüklüğünü anlatarak bunu köylere kadar yaymalarını istedi.

 

MALTA’YA SÜRGÜNLER…

Halk arasında büyük heyecan meydana getiren bu genelgenin ardından düzenlenen mitinglere binlerce insan katıldı. Özellikle İstanbul'daki mitinglerin çok heyecanlı geçmesi işgâl kuvvetlerini çok kızdırdı. Bunun üzerine İngilizler tutuklu bulunan 67 Türk devlet adamını Malta'ya sürdüler.

 

İSTANBUL’A GERİ ÇAĞRILMA…

Eşzamanlı olarak İstanbul’daki İngiliz işgâl makamları İstanbul Hükûmeti'ne baskı yaparak Mustafa Kemâl Paşa'nın geri çağrılmasını istediler. İstanbul Hükûmeti de bu baskılara dayanamayarak 8 Haziran 1919 tarihinde onu görevinden İstanbul’a geri çağırdı.

 

Not: Devam edecek

© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

SONNOT:

[1] Mütâreke, silah bırakışması ya da ateşkes antlaşması devletler hukukuna göre, kesin barış antlaşması yapılıncaya kadar yürürlükte olabilecek bir belgedir. Bunun iki şekli mevcut olup, bunlardan birincisi: ateşin kesilmesi olup bölgesel muharebe yerinde yaralıların ve ölenlerin kaldırılması gibi bazı zorunlu durumlar karşısında savaşı kısa bir süre durdurmak, ikincisi ise mütâreke yahut silah bırakışması ise hukukî bakımından bazı kuralların belirlendiği bir uygulamadır. Mütâreke, hukuk açısından savaşın kesinlikle sona erdirilmesine varmayabilir.

 

KAYNAKLAR:

Akbıyık, Yaşar; “Atatürk’ün Hayatı”, Türkler, C. 16, C. 16, 7. Baskı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.

Armaoğlu, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914-1990), C. 1 (1914-1980), 8. Baskı, Türkiye İş Bankası Yay., Ankara 1992.

Bayrak, M.Orhan; Kurtuluş Savaşı ve Atatürk, Kastaş Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 1990.

Belen, Fahri; Türk Kurtuluş Savaşı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1983.

Bıyıklıoğlu, Tevfik; Atatürk Anadolu’da (1919-1921), Türk Tarih Kurumu Yayınları 1959.

Erendil, Muzaffer; Baycan, Nusret; Ökse, Necati; Kabasakal, Hüseyin; Ünsal, Hüsamettin; Askerî Yönüyle Atatürk, GATA Bsmv., Ankara 1981.

Ergin, Feridun; K.Atatürk, Duran Ofset Matbaacılık, İstanbul 1978.

İğdemir, Uluğ; Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1919-1918, 2. Baskı, TTK Basımevi, Ankara 1988.

Jaeschke, Gotthard; Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi (30 Ekim 1918-11 Ekim 1922), TTK Bsmv., Ankara 1970.

Mango, Andrew; Atatürk, (Çeviren: Füsun Doruker), 2. Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul 2004.

Öz, Dilek Elvan; “Birinci Dünya Savaşı’nı Bitiren Ateşkes Anlaşmaları, Uygulamaları ve Uluslararası Hukuk”, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 2005.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Ali
Ali 6 ay önce
Tebrik ederim.