Seyyid

Seyyid
29-07-2023

21 Haziran 1934’te Resmî Gazetede yayınlanan 15 maddelik kanun, 2525 Sayılı “Soyadı Kanunu”dur. Hukuki, sosyal, siyasal, kültürel ve medeni hayatı kolaylaştırmak adına kabul edilen bu Kanun’a göre her vatandaşımızın Soyadı taşıması zorunlu tutulmuştur. Her bireyin kimlik belgelerinde öz ve ön adı yanında bir de soyadı yazılması zorunluluğu getirilmiştir.

Bu zorunluluk yanında Kanunun 3. Maddesi gereğince soyadları, içerisinde ve bünyesinde Türkçe olmayan, rütbe, memuriyet, yabancı ırk ve ulus adları barındıran, ahlaka aykırı olan ve gülünç anlam taşıyan kelimeler” bulundurmayacaktır.

Şu detaydaki güzelliğe, öngörüye ve insanı yücelten hassas ayara bakar mısın? Maraba görülen ve hiçbir kıymet verilmeyen ve teb’a olarak görülen insan; hür, eşit ve özgür bir birey olma hakkını elde ediyor. Daha doğrusu o statüye çıkarılmak isteniyor.

Lakin 21. Yüzyılda, bugün geldiğimiz şu noktada dahi kendisine biçilen bu payenin farkına varamayan, o değeri ellerinin tersiyle itip köleliğe, marabalığa razı olan yüzbinler var ülkemizde. Birilerini yüce ve kutsal sayarken, kendisini avam ve vasat kabul eden, gözünde ve gönlünde yücelttiklerinin hizmetçisi, kölesi kabul edenler var bu ülkede. Kula kulluk yaptıklarının farkında olmayan sürüler ve o sürüler üzerinden saltanat süren seçilmişler var bu ülkede!

O seçilmişlere kızmaya gerek yok aslında. Çünkü kendilerine o rolü biçen toplumun her kesiminden okumuş yazmış, etiket sahibi, yazarçizer, kanaat önderi gönüllü insan olduktan sonra o din tüccarı seçilmişler neden onların üzerinde tepinmesin ki? Onun için eğitim şart ve onun için milletimizin biz eğitimcilere yüklediği görev ve vergilerinden aldığımız maaşın hakkını vermek son derece mühim!..

Osmanlı Döneminde seçkinleri temsil eden saray ve şürekası yanında, halkı temsil eden teb’a şeklinde sınıfsal ayrım söz konusu olduğu için Cumhuriyetle birlikte sınıf farkı gözetmeyen, ayrıcalıksız, imtiyazsız ve kaynaşmış bir toplum inşa eden eşit yurttaşlık bilinci kazandırılmak hedeflenmiştir.

O nedenle 3. Madde çok mühim bir maddedir.

Eskiden kullanılan, eşitlik ilkesine aykırı olarak halktan belli bir zümreye ayrıcalık kazandıran, babadan oğula geçen, soy ve sülaleden gelen Ağa, Hacı, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Zâde, Seyyid, Şerif, Hanım, Hanımefendi, Mübarek, Hazretleri gibi kişisel ya da toplumsal zümreleri, unvanları kaldırılmıştır.

Çünkü Cumhuriyet insana bile isteye yapmadıklarıyla, soyla veya yaratılışla getirdikleriyle bir paye kazandırmak yerine; seçtikleri, yaptıkları ve bile isteye yaşadıklarıyla bireysel veya toplumsal statü kazanmayı vaat eden bir rejimdir! O nedenle bilvesile Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu iradeyi temsil eden Aziz arkadaşlarını minnet, saygı ve rahmetle anıyorum.

Menzil Şeyhi Abdulbaki Erol’un vefatı ve sonrasında yaşanan gelişmeler doğrultusunda açmış olduğum mini dosya nedeniyle bugün resmi ve yasal çelişkiler doğrultusunda açıklamalar yapmaktayım. Daha sonraki paylaşımımda ise olayın dini boyuttaki anlamsızlığını ispat edeceğim inşallah…

Görüldüğü gibi halen yürürlükte olan Soyadı kanununa göre, soy ve sülaleye dayalı unvanları kullanmak yasak ve kullananlar suç işlemektedir. Dahası, Adıyaman ili Kahta ilçesi Menzil kütüğüne kayıtlı bahsi geçen aile ilgili kanun gereği “Erol” soyadını kullanmakta iken, Tayyip Erdoğan döneminde “El Hüseyni” soyadını sözlü kullanım yanında yazılı olarak kullanmaya başladılar. Aslında bizzat kanunun ilgili maddesinde geçen Türkçe olmayan, yabancı ırk ve ulus adları barındıran” kelimeleri soyadlarında kullanamazlar ibaresine rağmen kanunu çiğneyerek ve yok sayarak suç işlemişlerdir. Halen de suç işlemeye devam etmektedirler! Elbette onlara bu imtiyazı sağlayan bürokratlar, siyasetçiler de suça yardım ve yataklık ettikleri için suç ortağıdırlar.

Ülkemizin demokratik ortamı ve halkına sağladığı hürriyet, bağımsızlık, eşit yurttaşlık anlamındaki Cumhuriyetin kazanımları, üzülerek belirtmek gerekirse kendisine düşmanca bakan ve rejime tağut anlayışıyla yaklaşanlara son derece mümbit bir arazi sunmaktadır! Aslında yasalar uygulansa veya halkımızın bilinç düzeyi yüksek tutulabilse hiçbir sorun kalmayacak ve o yapılaşmalar müşteri bulamadığı için tezgahı başka pazarlara açmak zorunda kalacaklar! Fakat cehaletin bu denli yaygınlaşması sonucunda Irak, Suriye, Ürdün, Fas, kısmen İran kökenli şeyhler bile tezgah açmaya ülkemize gelmekteler!

İşte o ülkelerden gelen ve vatandaşlık alan şeyhlerin soyadlarındaki cazibeli Arapça unvanlara yenik düşmemek ve rantın büyük parsasını onlara kaptırmamak için soylarının Hz. Hüseyin üzerinden Peygambere dayandığı tescillensin istediler. Sözlü kültürün ötesine geçerek yazılı kaynaklara girsin ve gelecek nesiller üzerinde etkili olsun diye soyadlarını “El Hüseyni” olarak değiştirdiler. Nüfus kayıtlarında soyadları “Erol” olarak geçer, içlerinde şeyh olanlara unvan olarak “El Hüseyni” derlerdi. Artık şeyh, gavs, mürşit, adına ne derseniz deyin, olmasına gerek kalmaksızın o soydan gelen herkes “El Hüseyni”!..

Osmanlı zamanında Padişahlardan tarikat bağlantılı olanlar da olduğu için onlar zamanında, peygamber soyundan gelen ve hatta tarikatlarına intisap edip tekkede kalan üyelerine askere gitme, savaşa katılma şartı kaldırılmış. Vaziyet öyle bir hal almış ki, askere gitmemek için dahi tekkeler dolup taşmaya başlamış, devlet orduya asker bulamaz hale gelmiş! Ondan sonra fermanla bu durum ortadan kaldırılmış!

Cumhuriyet fabrika ayarlarına ne zaman döner veya 15 Temmuz darbe kalkışması gibi bir kez daha duvara ne zaman toslar ve ondan sonra bu imtiyazlar ortadan kalkar onu bilemiyorum? Görünen o ki, tarihten ve yaşananlardan hiç ders almıyoruz!  

Seyyid kelimesi Türkçe değildir. Türkçe olsa veya Türkçeye uyarlansa seyit veya seyyit olarak düzenlenmesi gerekirdi. Arapça kökenli bir kelime olan seyyid, dilimizde efendi anlamına gelir. Peygamber soyundan gelen bir kolu ifade eder. Bilindiği üzere Muhammed Peygamberimizin Kasım, Abdullah ve İbrahim adında üç erkek evladı vardı. Onlar çocuk yaşta vefat ettiği için onların hiç birisi üzerinden soyu devam etmedi. Aynı zamanda Peygamberimizin amcaoğlu da olan Hz. Ali ile Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma’nın evliliğinden dünyaya gelmiş olan erkek çocukları Hasan ve Hüseyin üzerinden soyu devam etti. Soyca Hasan üzerinden gelenlere Şerif, Hüseyin üzerinden gelenlere ise Seyyid denilmektedir!

Bunların dini açıdan bir önemi veya değeri var mıdır? Bunlar bir imtiyaz mıdır? İslam sınıfsal ayrıma kapı aralar mı? Dinde soy üzerinden bir üstünlük var mı? İslam’da soy kadın üzerinden mi yürür? Gibi soruların cevaplarını bir sonraki paylaşımıma bırakarak sizleri Allah’a emanet ediyorum.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Adem KURUN
Adem KURUN 9 ay önce
Ben bazı şahıslara "Ettıfl-ı Ahmâkü'l Ekber" desem teşekkür eden kaç kişi çikar acaba?
Hayati Yaman
Hayati Yaman 9 ay önce
Ben teşekkür ettim bile Hocam.