MUTLU BALIĞIN ŞARKISI

MUTLU BALIĞIN ŞARKISI
01-08-2025


Renkli tükenmez resimlerimde dalgınlık ve derinlik üzerine 2011 tarihli sürrealist bir çizimle sanatsal ve felsefi bir bakışımı sizlere sunuyorum. Malzeme, renk ve sürrealist düşünce olarak 2011 tarihli bu renkli tükenmez kalemle çizdiğim A4 boyutundaki çizimim, resim sanatının klasik tekniklerinden ayrılarak çağdaş ve içsel bir ifadeye ulaşan nadide örneklerden biridir. 


Renkli tükenmez kalem gibi sıradan bir ofis malzemesini hem figüratif hem de soyut bir evrende anlamlı bir dil haline getirip, sürrealist düşünceyle teknik ustalığımı birleştirdim.

Bu eser, sadece bir görüntü değil, aynı zamanda bir hayal kırıklığı, bir iç dünya, bir düşten süzülmüşlüğün altmetindir. Kendi iç dünyamda yüzdürdüğüm sembolik balıklar, kabarcıklar ve taş benzeri organik formlar, izleyiciyi hem bir sualtı masalına hem de zihinsel bir yalnızlığa davet ettim.

Kompozisyon içinde organik yapılarla kurulan bilinçdışı alanı bu çizimimin geneline yatay değil, dikey olarak kurguladım. Alt bölümde belirgin bir şekilde olarak konumlandırılmış balık figürü, yukarı doğru yükselen bir taş silsilesiyle karşı karşıyadır. Bu taşlar arasında yükselen kabarcıklar ise hem fiziki olarak “nefes alma”yı hem de sembolik olarak bir “düşünce dizisini” temsil ediyor.

Bu diziliş, sürrealist resim anlayışındaki “mantıksız mantık”a örnektir. Taşların tam ortasından yukarıya doğru çıkan baloncuklar, doğada rastlanmayacak kadar düzenlidir. Gerçeküstü bir evrenin iç mantığına göre işleyen bu sistem, kompozisyonu neredeyse müzikal bir ritimle örmüş hale geldi. 

Nefes kabarcıklarının altındaki büyük kaya veya taşlarda biçimini yitirmiş balık şeklinde gibi sanki balıkçının bir tahta kasaya dikey olarak istiflediği balıkları andırıyor; yandan görünen esas balık figürüne karşılık bu istiflenmiş olanlar “kuşbakışı” dediğimiz perspektif açıyla üstten görünürler. Bu da sürrealist resimlerin algı ve göz yanılması yoluyla çok başvurduğu bir sanat noktasıdır. 

Renk kullanımı olarak sınırlı bir renk paletine sahip olan az sayıdaki imkana sahip renkli tükenmez kalemlerle güzel ve zengin bir derinlik yakalamaya çalıştım. Renk paletinde mavi, yeşil, kırmızı ve siyah tükenmez kalemlerim vardı ve genellikle bürolarda, okullarda ve küçük alışveriş yerlerinde bu dört renk özellikle mavi ve kırmızı çok sık kullanılıyor. Sarı, pembe ve diğer tonlar piyasa da bulmak da maalesef çok zor, kullanan da yok desek abartmış olmayız. 

Bu yüzden yeşil, mavi ve siyah arasında ya da üzerinde kırmızıları az veya çok bastırarak kahverengi tonlarını deneye deneye yakalamaya çalıştım. Işığı verebilmek için sarı ve portakal (oranj) rengi olmadığı için orada renkleri çok hafif, adeta çizgileri silik gibi çizerek neon beyazı gibi ışıklar yapmaya çok gayret ettim.

Klasik resim geleneğinde alışılmış olan geniş palet yerine sadece kırmızı, mavi, yeşil ve siyah tükenmez kalemlerle derinlik ve atmosfer kurmayı başarmaya çalıştım. Renklerin üst üste sürülmesiyle elde edilen ton geçişleri, hem hacim duygusunu pekiştirdi hem de izleyiciyi eserin içine çeken optik bir titreşim meydana getirdim.

Özellikle balık figüründeki yeşil-mavi ton geçişi, bir yandan su altı atmosferini betimlerken öte yandan figürün ruh halini işledim. Balığın ifadesindeki merak ya da tedirginlik, bu renklerin verdiği titreşimlerle pekiştirdim.

Yüzey dokusu ve çizgi tekniği taramasıyla oluşturduğum masalsı bir anlam çalışmasıyla adeta çocuklaşıp, çok az insanın deniz dibindeki esrarengiz dünyaya girerek bir macera yaşayıp hayal dünyamı geliştirerek kendi kendime bir nevi psikolojik olarak sanat ve meşguliyet terapisi uyguladım. Hayatımda olan bir çok engelimi aşarak, dönüşü mümkün olmayan çocukluk yıllarıma giderek yaşayamadığım şeyleri tekrar düşünerek zihnimde güzelleştirip adeta mutlu bir şekilde tekrar yaşayarak aradaki boşlukları doldurmaya çalıştım.

Bu çalışmanın en dikkat çekici yönlerinden biri, çizgiyle elde ettiğim yüzey dokusudur. Noktalama, paralel çizgileme, ters yönlü taramalar gibi teknikler, sadece bir resimsel doluluk sağlamakla kalmaz, aynı zamanda zihinsel bir doku ve karanlık içinde kalmış olan olumsuz şeyleri gün ışığına çıkarıp onlarla yüzleştirerek olumlu bir hale getirir. Her nokta, her leke, her çizgi, her karalama bu karmaşık dünyayı karanlıktan aydınlığa çıkarır; sanatçının bütün söyleyemediği şeyleri evrensel sanat diliyle bütün insanlığa söyler: Çünkü, sanat dili Türkçe, Fransızca, İngilizce, Arapça v.s. diller gibi ayrı ayrı seslerle ve sözcüklerle ifade edilmez, dünyanın neresine gitseniz; oradaki insanlar kendi lisanlarıyla o resme bakarak o resmin dilini anlayabilirler.

Çizgi, burada sadece formu inşa eden bir araç değil, aynı zamanda duygunun ve ruh halinin taşıyıcısıdır. Özellikle taş formlarının yüzeylerinde uygulanan yoğun çizgi dokuları, izleyiciye bilinçdışının katmanlarını çağrıştırır.

Sürrealist temsil olarak düşsel gerçeklik ve sembolik yüzey çalışması ile resimdeki öğeler; gerçek hayattaki karşılıklarından koparılmıştır. Balık, taş, su kabarcığı gibi figürler tek başlarına tanıdık olsa da bu kompozisyonda bir araya geliş biçimleri, onları doğa yasalarından koparır ve düşsel bir düzleme yerleştirir. Bu durum, sürrealist sanatın temel ilkelerinden biridir: Bilincin değil bilinçdışının, yani aklın değil hayalin evrenidir bu tip çalışmalar.
Bu evrende taşlar adeta canlı gibidir; bazıları bir yüz ifadesi taşır, bazıları ise beden gibi kıvrılır veya burada olduğu gibi balığı andırır. Su kabarcıkları, balığın nefesinden değil, bir düşünce zincirinden çıkıyor gibidir.

Sembolizm açısından bakacak olursak: balık, taş, kaya ve kabarcıklarının anlamını şöyle de sıralayabiliriz.

Balık: Bilinçaltı, ruh, içsel yolculuktur. Geleneksel sanatlarda bilgeliğin ve gizemin simgesidir. Bu resimde yalnız ve sorgulayan bir halde merakla hayatı ve çevreyi incelemektedir. 

Taşlar: Katılaşmış duygular, bastırılmış anılar. Her biri farklı renk geçişlerine sahip olması, farklı ruh halleri ile ilişkilendirilebilir. Sanki şu anda her yandan (savaşlar, yangınlar, işsizlik, açlık, salgın hastalıklarla sıkıştırılmış ve korku halindeki insanın durumunu) yaşamaktadır.

Kabarcıklar: Zamanın geçişi, düşünce zincirleri ya da ruhsal yükseliş. Eserde yukarı yönlü olmaları, içsel aydınlanma arayışını simgeler.

Sonuç olarak: Resmin düşsel değerleri ve zamanı kavrayıp kendisi ile iç dünyasıyla yüzleşmesini ve diyaloğunu sessiz bir senfoni ile gözler önüne serdim. Maalesef insan metropol şehirlerde yaşamasına rağmen hem doğadan, doğal yaşamdan hem gönülden koptuğu için her yeri tepeden gören bir gökdelenin yirmi beşinci katında yalnızlığın, çaresizliğin çılgınlığını yaşamaktadır.

Bu 2011 tarihli renkli tükenmez kalem çalışmam, yalnızca renkli tükenmez kalemle yapılmış bir desen değil, aynı zamanda çağdaş sanat içinde kendi düşsel evrenini izah etmeye çalışan bir eserdir; fakat, görmesini, düşünmesini ve resimin içine girerek yaşayabilenler için.

Malzemenin sınırlarını zorlayan bu yaklaşım, resmin teknik olarak boyadan bağımsız olabileceğini, ama anlam ve etki açısından asla eksik kalmayacağını kanıtlar.

Bu resim; düşünen, sorgulayan, yüzeyin altını kurcalayan ve izleyiciyi içine çeken bir çağrıdır. Belki de suyun altındaki o yalnız balık, hepimizi kendi içsel taşlarımızla yüzleşmeye çağırıyordur.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?