-2- Dâvâ’nın Emektarı ve Fikrin Çilekeşi

27-01-2022

Millet, Millîyetçilik ve Irkçılık

Arvasi Hoca, ülküsü olan insandır; nitekim o, kendisini adadığı Hakk dâvâsının emektarı veçilekeşidir. Bir dâvâya gönül vermek ve hatta kendini adamak, zor zanaattır. Hele bir de dâvâ üzerinde düşünmek, fikrin çilesini çekmek, dâvâsıyla ilgili zor zamanlarda, çetrefilli konularda konuşmak ve yazmak yürek ister. Arvasi Hoca, bütün bunları yapmış ve yaşamış bir insandır. Bu yönüyle hepimiz için örnek bir şahsiyettir. Arvasi Hoca, günümüzde bile tam anlaşılamayan, tartışmalı ve belli oranda risk taşıyan konulara büyük bir cesaret ve vûkûfiyetle girerek hem dönemini hem de geleceği aydınlatmıştır. Bu tür sıkıntılı konulardan birisi olan “kavmiyet, milliyet, ırkçılık” gibi konuları en sarih ve akla uygun şekliyle ortaya koymuştur. 

İlk gençlik yıllarından beri, kendimce Hakk dâvâsının ve şerefli Türk milletinin bir neferi olarak bendeniz de bu türden kimliğimizi temellendiren konulara meraklı idim. 1980 öncesinde din-millet eksenli yapılan tartışmalarda, bizler; her ikisinin meczedilmiş hâlini hayal eder; Arvasi Hoca’nın formülleştirdiği şekliyle Türk-İslâm ülküsünün peşinden koşardık. Fakat, o dönemlerde birkaç klişe ifade kendine muhafazakâr diyenler arasında yaygın olarak kullanılırdı: “İslâm’da milliyetçilik yoktur.” ve “Önce Türk müsün, Müslüman mısın?.”

Arvasi Hoca, tam da bu noktada imdadıma yetişti. O’nun Doğu Anadolu Gerçeği adlı eserinin başlarında yer alan “ Milliyetçiliğimiz, İslâmiyet’le sınırlıdır.” mealindeki sözleri, benim zihnimi doyurdu ve kendimce bu klişe sözlere de cevap bulmuş oldum.  Hocamızın diğer eserlerini okudukça, çok zor ve suistimale açık olan “kavmiyet, milliyet, ırkçılık” konularını son derece açık bir tarzda hilkate ve fıtrata uygun olarak tasnif ettiğini gördüm. Hocamız; “ırk” kavramını bugünkü yaygın şekliyle milliyet anlamında kullanarak millet ve milliyeti “içtimai ve biyolojik ırk” olarak ikiye ayırmıştır. 

O’na göre milliyet; biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. İnsanın kendini; ana babasını; soyunu sopunu; milliyetini; ümmetini ve tüm insaniyeti sevmesi fıtridir. İnsan için nasıl ki kendinden başlayarak anne-baba, soy sop, millet, ümmet, insanlık silsilesinde bir bütünlük söz konusu ise;  ortak kültür, ortak coğrafya, ortak hayat tarzı, ortak mücadeleler, geçmişteki hatıralar ve geleceğe dair ülküler, aynı zamanda yaşayan insanları birbirine yaklaştırır ve birleştirir. Bunun sonucunda da ortaya millet ve milliyet çıkar. Arvasi Hoca, biyolojik ve sosyolojik gerçekliği, en akılcı şekilde yoğurarakortaya koymuştur. Hoca’nın tercihi, biyolojik olandan ziyade sosyolojik milliyet anlayışıdır ki günümüz ve gelecek için dahi geçerli olabilecek bir tespittir.(Türk-İslâm Ülküsü 1, s.119)

Günümüzde de ikide bir ısıtılıp önümüze konulan ayrıştırıcı düşünceler ve sözde özgürlük teraneleri için en güzel cevabı ve çözümü, yine Arvasi Hoca, ortaya koymuştur. İslâm ve Türk düşmanları ısrarla Türklerin ırkçılık yaptığından dem vururlar. Oysaki,Türk milleti hiçbir zaman ırkçı olmamıştır. Olsaydı, bunca farklılık hayatta kalmazdı. Arvasi Hoca, bu hususta çok çarpıcı bir açıklama getirir: “Bizler tüm iyi niyetlerimizle: "Bu topraklar üzerinde yaşayan tek bir millet vardır ve ismi de Türk Milleti'dir" derken bunu ırkçı bir yaklaşım olarak görenlere;Anadolu'nun geçmişini gösterip tarihte nüfus olarak en kalabalık şekilde Anadolu'da hüküm süren kavmin Türk Kavmi olduğunu anlatmak yeterli olacaktır.” Öte yandan; bilimsel ve sosyolojik manada bütün dünya bilir ki Türk milleti, hiçbir zaman İslâm’ın hadimi olmaktan daha şerefli bir dâvânın peşine düşmemiştir.  

Bu şerefli mirasın sahibi olan bizler; hem müslüman olmaya hem de İslâm ın bayraktarı olan bu millettin mensubu olarak yaşamaya devam edeceğiz. Zira, tarih boyunca hak ve adaletin kılıcı, zalimlerin korkulu rüyası, İslâm’ın bayraktarı Türk Milletine mensup olmak bir şereftir. Bu arada; Küresel Sömürgeci Güçler’in her kökene hoş bakıp da “Türk” dendiğinde sinir küpüne binmesi üzerinde de ciddi olarak düşünülmelidir. Bir başka açıdan da düşünmek lazım: İslâm ’ın gerçek düşmanları Türk milletini yani toptan hepimizi neden hiç sevmiyorlar???Arvasi Hoca, bunun da cevabını veriyor: ‘‘ İslâm dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi Türk devleti ve Türk milleti olmuştur.’’

Özetle, Arvasi Hoca, millet ve milliyet gerçeğinin İslâmiyet’e aykırı olmadığını İslâm’ın kavmiyetçiliği reddettiğini söylemekteydi. Ona göre millet ırkî bir kavram değil sosyolojik bir gerçeklikidi. Türk milliyetçiliğinin sorgulandığı ve İslâm’a aykırı olduğu konusunda sürekli eleştirilerin geldiği bir dönemde Arvasi Hoca’nın ortaya koyduğu görüşler gerçekten önem teşkil ediyordu. O, kendimilliyetçiliğini şöyle tanımlıyordu: “Ben, İslâm iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyetçilik şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım”. O’nun Türk milletine duyduğu sevginin temelinde Türklüğün İslâm’a olan hizmetleri yatmaktadır. 

Bütün bu bilgilerden hareketle, konuyu şöyle özetlemek mümkündür: Türk milleti; geçmişte ortak hatıraları olan, gelecek için ortak idealleri olan ve köken ayrımı yapmayan, İslâm’la mezcolmuş bir milletin adıdır. Türk milleti kavramı; kimsenin kökenini de yok saymaz. Türk milliyetçiliği, herkesi kucaklayan, mazlumları kollayan, zalimleri korkutan; soy, din, mezhep ve hayat tarzı ayrımı yapmadan birleştiren ve bütünleştiren okyanus genişliğinde muhteşem bir yaklaşımdır. 

 Sonuç ve Değerlendirme

Sonuç olarak etnik köken ve ırk temelli tartışmalar çıkmaz sokaktır. Bu meseleler, neredeyse 200 yıldır düşünce dünyamızı meşgul ediyor. Tanzimat öncesinden başlayarak günümüze kadar gelen süreçte birçok münevverin bu hususta görüş serdetmiştir. Bu tür belalı konular içimize özellikle Batıdan sokulmuş olup hâlen çözüm bulunamamıştır. Çözdürmezler de. Çünkü, bizi ancak böyle tefrika ile kontrol altında tutuyorlar. Burada asıl üzücü olan,kendine aydın diyenlerin tavrıdır. Bunlar; okumuyor, duyuyorlar. Bir kısım aydınlar, ısrarla geçmişteki olayları bahane ederek düşmanlığı ve intikam duygularını körüklüyorlar.  Tarihi olayları değerlendirirken o dönemin şartlarını ve devrin vasatını da dikkate almadan konuyu kimi zaman çağdaşlık, kimi zaman dini ambalaja sarıp siyaset servisiyle sunuyorlar. Böylelikle, çok sayıda bilgisiz ama keskin fikir sahibi taraftar topluyorlar. Önyargılı bu güruhları ikna etmek de zorlaşıyor. Tam da bu noktada emperyalistler avuçlarını ovuşturarak keh keh gülüyorlar. Zira, zihinleri bölme işlemi tamamdır. Geriye yutmak kalmıştır. Bu film birçok ülkede başarıyla uygulandı.

Ayrıca; bu bitmez tükenmez tartışmalarda asıl yanılgı şudur: Din hepimizin ortak kutsalıdır. Din ve milliyet ayrı ayrı birer sosyolojik bağlamdır. İkisi asla birbirinin alternatifi olamaz. Çünkü; düzlemleri çok farklıdır.
İddiamız ecdadın yaptığı gibi toptan Allah’ın ipine sarılıp İslâm’a ve insanlığa en üstün hizmeti yapmaktır. Bu konuyu sürekli olarak gündemde tutmak, hem dinimiz hem huzurumuz hem de bekamız açısından sakıncalıdır. En iyisi ve doğrusu; bu çıkmaz sokağa hiç dalmadan, gücümüzü ve enerjimizi birleştirip iki cihanda sağlık, huzur ve rahatın yolunu tutmaktır. İşte o zaman; iki cihan bizim için gül bahçesine dönüşecektir. Geliniz, hep birlikte ortak yaşamanın sırrına erelim! Çatışmayı ve didişmeyi terk edip uzlaşma ve kucaklaşmaya kulaç açalım! Bütün bunları anlamak ve uygulamak için, Arvasi Hoca’nın hayatından ve eserlerinden öğreneceğimiz çok şey var. Bu vesileyle gençleri ve genç kalanları yeniden Arvasi Hoca’nın bütün eserlerini okumaya davet ediyorum…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?