Gökyüzünün Alfabesi

Gökyüzünün Alfabesi
12-03-2023

                                           

Bir ben vardır, benden içeri... Yunus Emre'nin bu sözünü çok kez duysam da otuzu geçince anca anladım. İçimde birinin daha yaşadığını biliyordum bilmesine ama onun neyi sevdiğini, ne yapmak istediğini bilmiyordum. Konuşamaz sandığım, ben fırsat vermediğim için susuyormuş.

Patates kızartması severim, sert yastıkta uyumalıyım, sade giyinmeyi severim, para kazanıp harcamayalım diyen; geniş evler, tatiller isteyen o zannediyordum. İsteyebilir bunda bir sorun yok aslında. Ben onun bunlarla oyalanıp yetineceğini zannetmişim.

Bir karıncanın yürüyüşünü izlemek daha önemli onun için. Kuşların uçması, dallara konması, yaprakların ağır ağır dalından düşmesi daha önemli. Bunları seyretmek paha biçilemez mutluluk ve şükür kaynağı.

Küçük şeylerle mutlu olmak diyemem buna. Minicik karıncanın yürüyor olması, arkadaşlarıyla kavga gürültü etmeden yuvaya yem taşıması, kuşların zahmetsizce uçması, yaprakların dökülüp toprak olduktan sonra ilkbaharda yeniden ortaya çıkması az şey midir, küçük şey midir?

Okullardan diploma aldıkça aydınlığım arttı sanıyordum. Emek vermiş, dirsek çürütmüştüm. Formül belliydi. Bilinenleri yerine koyup biraz işlem yapınca bilinmeyeni buluyordun. Bu sonuç beni diğerlerinden farklı yapıyordu. Evde oturup dantel ören kızlar, sanayide çalışmaya aday erkekler formüllerden bir şey anlamıyordu da ben anlıyordum. Sınavlar, ezberlediğim bilgiler, aldığım notlar hepimize ezelden yapışmış cahillik etiketini benden söküp atıyordu. Dışımdaki dünyada bunlar konuşuluyordu, içimdeki ses durmadan onay veriyordu. Okumak buydu ve sonucunda para kazandırıyordu.

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.

Sen kendin bilmezsin, ya nice okumaktır.

Yunus’un bu dizelerini de neredeyse ilkokuldan beri ezbere bilirim. Okumanın önemiyle ilgili yazılacak kompozisyonların gelişme bölümünü çok güzel süslerdi. Okumak denince anladığım kitap sayfalarının ötesine geçmezdi.

Okumanın alfabeyle, sayfalarla sınırlı olmadığını sonradan öğrendim. Kendini ve kâinatı okumak alfabeden ötede bir yerde. Bir ben var benden içeri dediğim, kâinatı okumayı seviyor. Yıldızlara ilk defa görüyormuş gibi bakmayı seviyor. Gökyüzüne bakınca onu boyayanı, ona renk vereni görüyor. Yağmur şarkı söylüyor böyle bakınca, karlar dans ediyor. Sarı çiçeğe soru soran, onun nereden geldiğini, anne ve babasını merak eden Yunus Emre de kâinatı okuyup şiirlerini öyle yazıyor.

Okumak; kendini, kâinatı ve kitabı okumak şeklinde bütünleşince başına taç giyip yerine oturuyor. Diğer türlü sadece kitap okumak iyidir ama eksiktir ve yalnızdır.

Şimdi bana garip geliyor etrafta o kadar izlenecek kuş, yağmur, karınca, yıldız, çocuk, çiçek, bebek, kedi, tavuk, köpek varken saatlerce ya da haftalarca bir küçük kutudan dizi izlemek...

Bu hafta sonu kâinatı seyretmeye ne dersiniz? Arabaya atlayıp piknik alanı, göl kenarı, deniz kenarına da gitmeye gerek yok. Ufak bir toprak parçası varsa evinizin dibinde, illa karıncalar da vardır orada. Çimenler rüzgârda sallanıyordur. Belki papatyalar açmıştır. Bu da olmaz derseniz perdeyi sıyırıp bakın. Gökyüzü hangi alfabeyle yazılmıştır?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hayati Yaman
Hayati Yaman 1 yıl önce
Görsel de harikaydı! Anlam, hayatın amacı, alfabe amacın anlama dönüşümü. Emeğine sağlık sevgili öğretmenim.
Hümeyra
Hümeyra 1 yıl önce
Çok teşekkür ediyorum hocam, begenmenize çok sevindim. Saygılarımla.
Adem KURUN
Adem KURUN 1 yıl önce
Ne mutlu size kâinatın dilini çözmüşsünüz hocam!..
Hümeyra
Hümeyra 1 yıl önce
Öyle düşünmeniz beni sevindirdi hocam. Teşekkür ediyorum