SUYUN RENGİ HANGİSİ?

SUYUN RENGİ HANGİSİ?
16-09-2025

İnsanın Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır derler. Öyledir ancak sadece secde anı tek başına taşıyamaz bu kadifeden yumuşak, elmastan parlak, ipekten narin yükü. Yağmur yağarken de yakındır insan Allah’a. Yıldızları seyrederken de, kavak ağaçlarının rüzgârla hışırdayan yapraklarının sesini dinlerken de… Salkım söğütlerin nazik dallarının salınışı, ırmak boyunca suyun nazlı nazlı akışı, bir bebeğin kibrit çöpünden hallice parmaklarını açıp kapayışı… Hepsinde Allah’a arşın arşın yaklaşır insan. Benim için özel bir yer daha var beni O’na yaklaştıran…

Kıyıda durmuşum. Dalgalar yavaş yavaş taşıyor kumları ileriye. Kumlara şefkatli ama kayaları dövüyor alabildiğine sular. Başından aşıyor kayaların. Sanki onlarla bir alıp veremediği var. İçimdeki kayaları ve kumları da yanıma alarak yavaşça süzülmeye çalışıyorum denize derinlerine. Öyle hemen davet etmiyor tabi. Soğuk, beni dikenli bir tel gibi sarıp bırakmıyor sudan içeri. Su dizlerime doğru yükseliyor ben ilerledikçe. Biraz bekliyorum alışmak için. Ellerimi değdiriyorum suya. Avuçlarımda topladığım su, denize kavuşma telaşında.

Denizin içine daha evvel girmiş olanlar oldukça mutlu. Üşüyorum, ayaktayım… Üşürken insan mutlu olur mu? Taşlar ayaklarımı acıtıyor. Nereye koysam bilemiyorum onları. Dengede durmak zor. Daha alışamadan düşersem denize, binlerce iğne aynı anda batmış gibi olacak tenime. Dikkatliyim, temkinli hem de.

Suya alışmak bin bir zahmet, bin bir çile. Ben çoktan alıştım bile diyenlere gözlerimi devirmek yetmiyor derdimi ifade etmeye. Kara güvenli, sıcak, rahat, alıştığım haliyle oldukça bilindik ve eski. Deniz hiç davetkâr değil. Yüzümü yalayıp geçen rüzgâr daha da ürpertiyor bedenimi. Bir mutluluk var ki bu denizde önceden girip başına kadar suya batanlar; hadi gel hadi gel diye ünlüyorlar beni.

Karayla deniz arasındaki arafta yarı beline kadar suya batmış olan ben,  gidememek ve kalamamak arasında sızlanıp duruyorum.  O an yani suya tamamen gömülme anı gelse ve olsa bitse diye kendime cesaret veriyorum. Derin bir nefes alıp ileriye doğru atılıp suyu bir yatak yapıp kendime başlıyorum kulaç atmaya. Ne kadar alışma aşamasını uzatırsam uzatayım suyun vücuduma dikenler saplamasına engel olamıyorum.  Hareket et ısınırsın cümlesini test edercesine ellerimle kollarımla çırpınıp duruyorum.

Yüzdükçe yeni bir sayfa açılıyor sanki önümde. Ayaklarım yerden kesiliyor. Engin bir boşluk hissi parmaklarımın ucunda. Üşümem geçiyor. Nefes alışlarım düzene giriyor sırayla. Kollarım ayaklarım bir uyum yakalıyor kendince. İlerledikçe kesiliyor sesler, gülüşmeler, şen çığlıklar… Siliniyor kıyıdaki siluetler.

Kıpırdanıp duran su bazen gümüşi, bazen lacivert, bazen açık mavi, bazen siyahî… Hepsini bir arada düşününce tam olarak suyun rengi aşkî…  Her uzanışımda ayrılıyorum kıyıdan, uzaklaşıyorum dünyadan. Her kulaç Allah’a yaklaştıran bir adıma dönüşüyor.  Bu koskoca suyu buraya dolduran Sen misin Allah’ım? Suya bunca rengi veren Sen misin? Şu dağların yeşili… Yeşilin her ağaçta başka başka görünmesi… Bunu nasıl da ayarlıyorsun Allah’ım?  Gönlümdeki bulutlar sığmıyor gökyüzüne.  İçimdeki yağmurları tıpır tıpır düşüren Sen misin Allah’ım?

Anne karnı huzuru var denizin ortasında. Göbek bağıyla bağlıyım toprağa. Bir secde anı gibi yakınım Allah’a. Denizin ortasında tek başınayım. Adını andıkça siliniyor yalnızlığım. Havayla, suyla, içimle, dışımla bir olup Senin rahmetin ve merhametinin tecellisinde eriyip suya karıştım. Kendimi suyun mavisine kattım ve ağaçların yeşiline. Ufuktaki sonsuzluğu avuçladım ellerimle. Yüzdükçe yaklaştım, yaklaştım cennetin dünyadaki iz düşümüne.

Belki ölüm ve ötesi böyle bir şeydir.  Ayrılmak istemediğim dünyanın sesi kesildikçe katmer katmer bir cennet açılacaktır önümde. Suya girmek ölüm gibidir ama ötesi bin rahat, bin ferah, bin huzur getirecektir.

Elhamdülillah sözünün içine sığdırmaya çalışıyorum hepsini. Taşları, kumları, suyu, maviyi, yeşili, damarlarımdaki kanı, kıvıl kıvıl sevinç yumağı kalbimi, gözlerimi, sözlerimi, kelimelerimi, bütün kutsal harfleri, bana sevgini, Sana sevgimi… 

Kabul et Sana dönüşlerimi. Gösterdiğin güllü çiçekli yollar dururken pıtraklı tarlalardan gelişlerimi sayma. Kır çiçekleri dermek varken dikenlerle kanattığım ellerimi bırakma. Bırakma beni kendimle baş başa. Uyurken, yürürken, düşünürken, konuşurken, suya sabuna dokunurken Sen ol yanımda. Ben de evet dedim Kalu Bela’da. Yardım et, sözümde durayım, halel gelmesin bakışlarıma…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?