Gömleğin Söküğü

Gömleğin Söküğü
05-11-2023

Bir köye yaklaşırken önce dalga dalga yeşillikler karşılar insanı dağ yamaçlarından tepelere doğru. İncecik bir duman yükselir göğe. Bir evin bacasından mı gelir, bir bahçedeki bulgur kazanından mı bilinmez. Tam bir huzura teslim edecekken duygularımı birisi çıkar; bu köy çok karışık, öyle diyorlar diye araya girer bıçak gibi. Oturup bir çaylarını içmemiş, düğünlerinde keşkek yememiş, cenazelerinde saf tutmamıştır da karışık olduğunu biliyordur nasılsa.

Şehre alışkın, şehirlinin tavrına alışkın insan taşı, toprağı, ağacı, köyü pek beğenmez. Beğenmediği şeyler oldukça fazladır esasen. Şehirde kalabalığı, köyde insan yokluğunu beğenmez. Şehirde trafiği, köyde sakinliği beğenmez. Şehirde kimse kimsenin umurunda değil der yakınır, köyde çat kapı gelmeleri beğenmez. Küresel iklim sorunu gibi bu tip de sanayi devrimi ile ortaya çıkmıştır.

Hep üretelim demiştir sanayi devrimi. Hep benim olsun, hep bende olsun, hep bende dursun. Sıkılınca da başkalarına veririm. Ne vermesi, satarım. Onlarda olanı ellerinden zorla alıp bir ara geri satarım. Hammadde ihtiyacı desin tarih buna. Yaptığım işe de sömürgecilik desin. Varsın desin. Tarihle işi olmayan, tarihin üstüne basmış da geçmiş insanlar modernizm diyecektir olan bitene. Olmuştur ama bitmemiştir yaşananlar. Bu beğenmeme tutkusu bitirmeyecektir asla sömürgeciliği ve modernizmi.

Oturduğu koltuk yeterli gelmeyecektir modern insana. Değiştirmek isteyecektir rahat battıkça. Bu değişimin sancılı sürecinde; markalar, tavsiyeler, yorumlar, fiyatlar, kıyaslar ormanına baltayla dalıp önüne geleni bir hışımla devirip en kaliteliyi, en güzeli, en uyguna bulacaktır. Ara soğuyunca yeni bir istek, yeni bir ihtiyaç için bileyecektir baltasını.

Tam da böyle hislerle dolu insanların doldurduğu bir AVM’de gördüm onu. Bir kaynaktan fışkırıyor olmuş gibi gelen müzik ve alkış seslerinin arasına bir perde gerilmişti inceden. Gümbür gümbürdü aşağısı ama ben çatı katındaydım. Elimi suya uzattım. Ağzımı, burnumu, yüzümü yıkadım. Kollarım, başım, ensem, kulaklarım da nasibini aldı sudan. İyi bir iş yapıyorum hissi kalbime doğru yayıldı. Ayaklarımı da yıkayınca en çok onun suya ihtiyacı olduğunu anladım. Muhtemel bana teşekkür edecektir hesap gününde. “Asıl ben teşekkür ederim.” diyeceğim şayet konuşabilirsem.

Abdesti bitirip kıbleye yönelmek için geçtim içeri. Önlerde olmaya dikkat ederim. Sakindi ortalık. Öyle yer kavgasına mahal yoktu. Keşke olsaydı. İtiş kakış, curcuna, ayağıma bastın, kolumu dürttün, kusura bakmayın, rica ederim, çorapsız kılmayın, safları sık tutalımlar havada uçuşsaydı. Bayanlar mescidinde bunlar olmuyor pek. Sakince gidip sakince çıkıyoruz. Çocuklu anneleri, bağrışan bebeleri, koşturan çocukları hoş görüyoruz. Bu kadar.

İşte ben tam olarak sağa doğru selam verirken gördüm onu. Ebru desenleriyle bezeliydi. Yer yer kıvrımlar yapıyordu boyuna ilerleyen dalgalar. Mavi ve kahverenginin ağırlığını koyduğu saten bir gömlekti bu. Yanımda namaz kılan bayanın sırtındaydı. Hanımefendi adına üzüldüğüm şey, gömleği ters gitmesiydi. Gömlek adına üzüldüğüm şey, kol bölgesinden on santimden fazla sökük olmasıydı. Ters giyilmesinin ve sökük olmasının kayda değer görülmemesi de beni üzmüştü o an.

Zamanında, bu belki seksenli yıllar belki doksanlar, günün modası oydu. Belden bir kemerle sıkıştırılmış ebru desenli boyuna çizgilerle donatılmış saten bir gömlek elbette dikkatleri üzerine çekerdi. Önemli bir sanatçının ebru tablosu olduğu gibi gömleğin kumaşının desenine işlenmiş olmalı. Van Gogh’un resimleri şimdi sadece tablolarda değil. Bardaklarda, nevresimlerde, yastık kılıflarında, her yerde. Bu gömlekteki ebru da usta bir sanatçının elinden çıkma gibiydi. Dikine dalgalara ara ara kıvrımlar verilmişti. Hayat gibi işte. Birden işler değişiveriyor.

Gömlek şimdi bir AVM’nin çatı katındaki mescitte, sökük bir vaziyette namaz elbisesi görevi görüyor. Olsun. İyi ki kesmemişler. Çöpe atmamışlar. Modaya uymuş bir zamanlar, kullanılmış ama çöp olmamış başka eşyalar gibi. Zamanın sert tokadını yememiş, mescide doğru yumuşak bir geçiş yapmış. Onu beğenmeyenler başka gömlekler bulmuş, o da başka bir sırt bulmuş kendine. İyi olmuş.

Ben bu düşüncelerle doluyken o bayan kalkıp gitmiş bile yanımdan. Ben de namazım bitince dua ettim. Allah'ım dedim ben buradayım. Aşağıda müzikten bir kıyamet kopuyor. Herkes coşkun. Ben sakinliği severim. Şimdi birazdan aşağı ineceğim. Gönlüm kalabalıktan yana değil. Sen ne dediysen ondan yana. Âmin.

Çıkarken gömleğin varlığını unuttum. Aşağı inince yeni gömlekler çıktı karşıma, koltuklar, beyaz eşyalar... Almadım, bakmadım, gönül indirmedim onlara. Bir savaş vardı ortada. Mazlum hep mazlum. Zalim daha da zalim. Modayı kim çıkardı dedim? Bence o da zalim. Afrika'yı kim sömürdü dedim? O da zalim. Filistin'i kim işgal etti? O da zalim... Bunca zalimin uzantısı bu AVM 'de nasıl toplandı dedim? Bu çatı katı neden böyle boş?

Hayır, çıkıp gitmedim. Sömürgecilik başka hal almış. Gördüm, şimdi bildim. BOYKOT dedim içimden. İçimde bir ümit yeşerttim.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?