GÖNÜL DİLİ

01-11-2021

Prof.Dr.Ertuğrul YAMAN

([email protected])

 

İnsanın düşünen ve konuşan bir canlı olması ile evren üzerinde hâkimiyet kurması arasında doğal bir bağlantı vardır. İnsanoğlu, bu üstün özellikleriyle çevresine hızla uyum sağlamış ve diğer canlılar üzerindeki egemenliğini ilan etmiştir. Toplumsal bir varlık olarak insan kendi kendisiyle ve diğer varlıklarla iletişim kurmak zorundadır. İletişim ise, en genel ifadesiyle “bir arada mutlu ve huzurlu yaşayabilme sanatı”dır.

İnsanın en önemli ihtiyaçlarından birisi olan iletişim becerisi, insanın ruhî dengesinin kurulmasında; huzurlu, mutlu, sağlıklı ve başarılı bir hayat sürmesinde en önemli etkenlerden birisidir. Gerçek iletişim; duygu, düşünce ve eylem uyumu ile sağlanabilmektedir. İletişimin gerçek boyutu yüzeysel ilişkilerde değil derinliklerde gizlidir. Ruhumuzdaki, gönlümüzdeki o derinliğe inilemediği için, yalnızca dille kurulmaya çalışılan iletişim, sığ ve yetersiz kalmaktadır. Düşünmeden konuşan, yalnızca söz söyleyen ama bunun altını dolduramayan bir anlayış iletişimde geçerliliğini artık yitirmiştir.

Hayattaki başarının sırlarından birisi de diğer insanlarla rahat ve etkileyici iletişim kurabilmekte yatmaktadır. İnsanlarla çabuk kaynaşabilen bireyler, arzu ettiklerine daha kolay ulaşırlar. İletişimin her türlü kıymetin üzerine çıktığı günümüzde, bireylerin sağlam ve etkili bir iletişim becerisine sahip olmaları, kişisel gelişimleri ve başarıları açısından son derece önemlidir.

            Kişinin toplumdaki yerini, mevki ve makamını belirlemede sağlam ve etkili iletişimin payı inkâr edilemez. Konuştuğu insanlarda olumlu izlenimler bırakan bir kişi, her zaman hatırlanır, aranır. Böyle kişilerle konuşmak diğer insanlara rahatlık ve huzur verir. Ne söylediği anlaşılamayan, dinlerken insana azap ve sıkıntı veren insanlarla kimse, konuşmak istemez. Bu açıdan, bakıldığında toplumdaki statü bakımından sağlam ve etkili bir iletişim becerisine sahip olmak kaçınılmaz bir zorunluluktur.

            İçten, candan konuşan insanlar, ikna kabiliyeti yüksek insanlardır. Dinleyen, konuşanın bu sakin, kararlı, güven telkin eden tavrı karşısında ister istemez yumuşayacak ve gönül kapılarını anlama ufuklarına açacaktır. Güzel sözün etkisi umulduğundan daha fazladır. Güzel bir söz, katı, alaycı, vurdumduymaz, isyankâr, kibirli, asi insanları dahi uysal, ağırbaşlı, yumuşak huylu ve en önemlisi anlayışlı bir insan hâline getirebilir. 

Zaman zaman içimizdeki çocuğun bize tepki göstermesine de izin verelim.  Bu çocuk, bize yaşama sevinci verir, bizi hayata bağlar; o sebeple onu koruyup kollayalım. Yüreğimizde kibir, kin, nefret, kızgınlık, ön yargı öfke ve hasetlik gibi duygular taşıyarak bu çocuğa –aslında kendimize- ne kadar zarar verdiğimizin farkında mıyız?  Bunların yerine yüreğimizi alabildiği kadar sevgi, saygı, güven, hoşgörü, kanaat, yardımseverlik gibi duygularla doldurmak ve hayata güzel bakmak daha akılcı bir yöntemdir.

Ruh güzelliğine, uyum kabiliyetine sahip olabilmek için,   işe yüreğimizi temizlemekle başlamak gerekiyor.  İşin özünde zihnimizi sözü edilen toplumsal uyum için hazırlamakla işe başlanabilir. Bireyler, zihniyet itibariyle hazır hâle geldiğinde ve iç huzur sağlandığı zaman, çok daha güçlü ve olumlu davranışlara girebiliyor.  Yüreğinizde küllenmiş hâlde bulunan sevgi ön plana çıkıyor,   ışıltılı bir insan olunabiliyor. 

İnsanların hepsine karşı, “katıksız sevgi, sonsuz saygı,  herkese değer verme, ön yargısız bir yaklaşım ve saygıyla hizmet etme” ilkelerini düşünce planından çıkartıp uygulamaya koymamız gerekiyor. Öyleyse ilk işimiz yüreğimizi temizlemek olmalıdır.  Zihinsel huzur sağlandığı an çok daha enerjik ve verimli çalışacağız.   İnsanın gözlerindeki ışıltı ve yüzündeki parıltının sözlerden çok daha önemli olduğunu bir kez daha vurgulamamız gerekir. Hepimizin çevresinde mutlaka böyle insanlar vardır; ışıl ışıl ışıldayan, pırıl pırıl parıldayan!  

İstersek hem gündüzleri güneş gibi, hem de geceleri ise, hiç sönmeden parıldayan kutup yıldızı gibi parıldar; hep dolunay parlaklığında kalabiliriz. Yapılacak iş, öncelikle yüreğimizdeki kötü duygulardan arındırmaktır. Yüreğimizdeki “kibir, kin, nefret, hasetlik, yalancılık, sahtekârlık vb.” adî duygulardan kurtulmak için karar vermek gerekir. Etkili bir iletişim için ön yargısız bir bakış açısı, mutlu ve huzurlu yaşama azmi, başarılı olma gayreti ilk adım olabilir. Çevremizle içten ve dürüstçe iletişim kurmak, olumlu davranmak ve sonuçlarını zamana bırakmak… Zaman zaman da tarafsız bir şekilde kendimizi değerlendirmek, iç kontrolümüzü hep sürdürmek…

 O zaman bir bakacaksınız ki siz de parıldamaktasınız. Hiçbir insan, parıldayan bir yüze, ışıldayan bir göze ve sevecen bir söze yabancı kalamaz. İşin özü şudur ki işe karşımızdaki insanları düzeltmekle değil, kendimize çekidüzen vermekle başlamalıyız. Her şey bizde gizlidir. Sebep ve sonuçlar da bizdedir. Sebep ve sonuçları başkalarında, başka yerlerde aramak, zafiyet alametidir.

Sonuç olarak sözlerimiz, kalbimizin en derin kıvrımlarından çıkıp geliyorsa, yüreğimizi ortaya koyarak iletişim kuruyorsak, bütün bunları en başta yüzümüz ve gözlerimiz olmak üzere bedenimize doğru yansıtabiliyorsak, işte o zaman etki alanımız karşı tarafın kulağından yüreğine kadar uzanıyor. Böylelikle iletişim gerçekleşmiş oluyor. İletişimde en geniş ve en kapsamlı basamak “gönül dili”dir. Gönülden gönle uzayıp giden o incecik, o kıvrım kıvrımlı yollar sayesinde iletişim dağlarının sarp yolları, yalçın kayalıkları rahatlıkla aşılabilir. Gönül dilinin yol göstericisi “gözler”dir. İnsanlar arası iletişimin ve insanca yaşayabilmenin gerçek yolu; ne cilalı sözler söylemektir ne de rol yapmaktır! İletişimin gerçek boyutu, “gönül dilidir. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?