Kapı

Kapı
19-06-2023

Nasıl bir sesti bize hitap eden? Nasıl bir manzaraydı gözümüzün gördüğü? Nasıl ikna olduysa kalbimiz ve aklımız “bela!” dedik hemen. Hem de hepimiz. Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sorunca Yaratıcımız; evet diye sıradan bir kabul yerine elbette, tabii ki, muhakkak ki anlamına gelen, evetten daha güçlü bir anlamı olan ‘bela’ kelimesiyle karşılık verdik.

Türkçe anlamıyla da belaya razıyız diye kabul ettik. Başımıza gelecek belaya razıyız. Bunlardan biri nefis, biri şeytan. Kötülüğe çağıran, iyiliğin önüne geçmeye çalışan, ruhlar aleminde verilen sözden caydıran iki bela.

Bela diye kabullenişimiz bizi yalnızlığa itmedi. İbadet, dua, samimiyet, tevekkül ve kulluk bizlere en büyük destek ve yardımcı olarak verildi.

Bu yazdıklarım biraz dursun. Size fiziki bir olaydan bahsedeceğim. Dünyayı saran atmosfer tabakası tüm yeryüzüne bir baskı uygular. Buna açık hava basıncı deriz. Canlı, cansız her varlık bundan etkilenir ama farkında değildir. Çünkü dışarıdaki basıncı dengeleyen iç basınçları vardır. Omuzlarımızda kilometrelerce uzayan havanın baskısı vardır ama denge halinde rahatça yürür ve koşarız. Arabada giderken yokuşlarda ya da inişlerde kulağımız açılır ya da tıkanır gibi olur. Bu iç basınç- dış basınç dengesinin yeniden kurulma halidir. Bir süre sonra geçer. Dış basınç meyve suyu kutusunun büzüşmesine de sebep olur. İçindeki sıvıyı ve havayı pipetle çekersek kutunun içine çöktüğünü görürüz.

İç basınç, dış basınç dengesi manevi olarak da geçerlidir. Bulutlar, yağmur, heybetli dağlar, yıldızlar, kuşlar, kelebekler, canlı cansız her şey sürekli Allah’ı tespih halindedir. Varlıkları hep Allah’ı işaret eder. Bu bir baskı oluşturur dış basınç gibi. Kalp Allah’ı anarak, ibadet ederek, tefekkür ederek, iç basınç oluşturur dışarıdaki bu etkiye karşılık. Kâinat ile iç alemimiz bu şekilde dengeyi yakalar. Buna kayıtsız kalan kalpler, görmezden gelenler iç sıkıntısı yaşar. Meyve suyu kutusunun büzüştüğü gibi bir daralma yaşar. Buna şeytan ve nefsin baskıları da eklenince durum daha kötü bir hal alabilir.

Kazanılacak paralar, gezilecek yerler, yenilecek yemekler, alınacak eşyalar bizi ibadetten uzaklaştırabilir. Dünyanın işi bu zaten. Ancak bizler dünyaya ayarlı değiliz. Biz ruhlar aleminde yaşadığımız neyse, onun peşindeyiz. İbadetler bunun için var. Bizi Allah’a yaklaştırmak için. Günde 5 kere okunan ezan haydi gelin diyor kurtuluşa. Her namaz, kula bir Miraç olmak için  hazırda bekliyor.

Peki biz ne için hazırda bekliyoruz? Kumanda elimizde bir sonraki dizi için mi hazırda bekliyoruz? Hangi macera filminin serüvenine kapılıp namazı es geçiyoruz? Hangi piknik alanında cennet huzuru arıyoruz? Taksitler, mesailer, çalışma saatleri, ev işleri.. Hangileri namazın önüne dikiliyor dağ gibi? Onlar mı dikiliyor biz mi diktik onları da namaz geride kalıyor?

Bazen birisi bir kapıyı aralıyor. Görüyoruz. Usluca giriyor içeri. Kanserdi diyoruz arkasından. Birisi hızlıca açıyor o kapıyı. Trafik kazası diyoruz. Zamansızca açıyor kapıyı bazen birisi. Çok gençti diyoruz arkasından. Ölüm kapısı sağımızda, solumuzda, arkamızda, önümüzde her an açılabilir. Namazsız, ibadetsiz mi girelim? Bu kötülüğü niye yapalım kendimize?

Kapı kapı, bu yolun son kapısı ölümse,

Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse...

diyen şaire kulak verelim.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hatice
Hatice 10 ay önce
Tebrikler güzel bir yazı olmuş
Hümeyra
Hümeyra 10 ay önce
Teşekkür ediyorum Hatice hanım