-Hocam, sizi uzun yıllardır Kuzey Makedonya Türk halk kültürü denince akla gelen ilk isimlerden biri olarak tanıyoruz, tanımayanlar için kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Doç. Dr. Selçuk Kürşad Koca. 1978 Ardahan Çıldır doğumlu. Dedeleri Gürcistan Borçalı’dan göçmüş bir Karapapak Türküyüm.
Türk Dili ve Edebiyatı alanındaki lisans eğitimimi 2001 yılında Sakarya Üniversitesinde tamamladım. Aynı üniversitede Türk Halk Bilimi alanında 2004 yılında yüksek lisansımı, 2012 yılında ise doktora eğitimimi bitirdim.
2001-2003 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Sakarya’da Türkçe öğretmeni olarak görev yaptım. 2003 yılında Sakarya Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyerime başladım; 2013 yılında Yardımcı Doçent, 2019 yılında ise Doçent unvanını aldım.
2013 yılında Macaristan’da Eötvös Loránd Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak bulundum ve Türk-Macar kültürel ortaklıkları üzerine araştırmalar gerçekleştirdim. 2014 yılında Uluslararası Balkan Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptım; bu süre zarfında Makedonya’da yaşayan Türkler ve Türk kültürü üzerine ilk çalışmalarımı yürüttüm.
2015-2018 yılları arasında Yunus Emre Enstitüsünün Türkoloji Projesi kapsamında Makedonya Kalkandelen Üniversitesi ile Üsküp Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yaptım. Bu dönemde Yunus Emre Enstitüsü bünyesinde yürüttüğüm Geleneksel Türk Okçuluğu Projesi ile Makedonya’daki Türk toplumunun yeniden geleneksel okçuluğuyla buluşmasını sağladım.
2018’de Yunus Emre Enstitüsü Tiflis Türk Kültür Merkezi Müdürlüğüne atandım. 2018 yılının Ağustos ayında, Türkoloji Bölümünün kuruluş çalışmalarını yürütmek üzere Katar Üniversitesine görevlendirilen ilk Türkolog oldum. Kasım 2018’de ise Katar Üniversitesindeki görevime ek olarak Yunus Emre Enstitüsü Doha Türk Kültür Merkezi Müdürlüğü görevini üstlendim. 2019 yılında Katar Üniversitesinde Türk Dili Anabilim Dalının kuruluşunu gerçekleştirdim.
Halen Katar Üniversitesindeki görevim devam etmekte ve Sakarya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Öğretim Üyesi olarak görev yapıyorum.
Türk Halkbilimi, Türk Halk Edebiyatı ve genel Türk kültürü alanlarında Türkiye ve Türk Dünyasının farklı bölgelerinde düzenlenen birçok bilimsel toplantıya katıldım; bu alanlarda çeşitli bildiriler, makaleler ve kitaplar yayımladım. Alanımla ilgili projelerde görev aldım, pek çok kitap ve dergide editörlük yaptım.
- Bu alana yönelmenizin ardındaki hikâyeyi bizimle paylaşır mısınız?
Balkanlar’a merakım her zaman vardı. Küçüklükten milli bir şuurla yetiştirilmemin bunda çok büyük bir payı var diye düşünüyorum. Babamın bana verdiği Selçuk ve Kürşad adları adeta İslam öncesi ve İslam sonrası Türk tarihini benimsemem içindi, öyle de oldu.
2014 yılında Sakarya Üniversitesinde birlikte çalıştığımız Kıymetli Hocam Yavuz Köktan’la akademik bir yurtdışı planı yaparken Makedonya’ya gitme fikri şekillendi. O dönem Makedonya’da görev yapan arkadaşımız Kıymetli Serdar Uğurlu’dan bir davet mektubu istedik ve o da Balkan Üniversitesi ile görüşerek Makedonya’ya gelmemize vesile oldu ve bizleri evinde ağırladı. Bu vesile ile kendisine bir kez daha teşekkür etmek isterim. Böylelikle kısa süreli bir çalışma için yaz döneminde Makedonya’ya geldik.

2014 Paşa Yiğit Türbesi- Üsküp

2014 Yahya Kemal’in annesi Nakiye Hanımın kabri. Üsküp
Bu akademik gezimiz sırasında hep kulağımızda Üsküp Türk radyosunun güzel programları ve en çok da Bayram Abi tiplemesiyle Behiç İbrahim vardı. Kendisiyle ilgili de sonradan “Bayram Balkanlarda Mahalli Bir Klasik, Behiç İbrahim” isimli bir kitap çalışmam da oldu. Yakın bir zamanda kendisini kaybettik Allah Rahmet eylesin.
Türkiye’ye dönmemize yakın bir zamanda Yavuz Hocamla Alikoç ve Kocalı köylerini de ziyaret ettik. Bu ziyaretimiz oradakilerin yakın ilgisi ve ev davetleri ile geç saate kadar sürdü. Veda zamanı geldiğinde köy sakinleri kahvenin önünde bizi uğurlamak için toplanmışlardı. Tek tek vedalaştık. Bizi uğurlamaya gelenler içerisinde yaşlı bir amca sağ elini kalbimin üzerine vurarak “Evlat, dedeleriniz giderken bizi burada unuttu, siz bizi unutmayın.” dedi. O an Osmanlının çöküş döneminin bütün ağırlığını üzerimde hissettim, gözlerim doldu. Yola çıktık ama ben artık eski ben değildim. Üsküp’e kadar ağlayarak geldim. Bu etki bende Türkiye’ye döndüğümde Makedonya’ya giderek orada yaşayan soydaşlarımıza nasıl daha faydalı olabilirim arayışına döndü. Çünkü amcanın sesi hep kulaklarımdaydı.

2014 Alikoç Köyü- Doğu Makedonya
Bu arayışım sırasında Yunus Emre Enstitüsünün Türkoloji Projesi ile yurtdışına hoca gönderdiğini öğrendim ve başvuru yaptım. İstediğim tek ülke vardı Makedonya. Görevlendirmeler netleşince Mostar’a görevlendirildiğimi öğrendim. Hemen bunu değiştirmek ve Makedonya’ya gitmek için Enstitü merkeziyle görüştüm. İştip’e karı koca görevlendirildiği için onları değiştiremeyiz dediler. Bunlar Rana ve Zeki Gürel Hocalarımızdı. Sonradan birlikte çalışa fırsatımız da oldu. Kalkandelen’e görevlendirilen başka bir hocamız ile iletişime geçtim ve onunla yer değişikliği yaparak Kalkandelen Üniversitesine görevlendirildim. Böylelikle Makedonya Türk kültürü üzerine yoğun bir çalışma dönemim başlamış oldu.
Makedonya’da bulunduğumuz süre içerisinde Türk kültürü ve Türk edebiyatıyla ilgili çok sayıda programı düzenleme, düzenlenen programlara çeşitli derecelerde katı sunma imkanı buldum. Makedonya Türk toplumundan çok şey öğrendim ve onlarla birlikte geçirdiğim süre içerinde çok fazla paylaşımlarım oldu. Öğrencisinden öğretmenine, esnafından sanatçısına, dernek başkanlarından parti liderlerine, gazetesinden yayın evlerine, sivil halkından memnularına kadar tanıdığım ve temas kurduğum ne kadar soydaşım varsa hepsine gönül dolusu sevgi ve selamlarımı iletiyorum. Bu süreçte aramızdan ayrılanlara da Allah’tan rahmet diliyorum.

Yücel Şehitlerini Anma Etkinliği-Üsküp 2016
-Halk kültürüne dair ilgiyi akademik bir çalışmaya dönüştürmek, büyük bir sabır ve gönül işi ister. Sizi bu yola adım atmaya iten ilk etken neydi?
Geleneksel değerlere sahip bir ailede büyüdüm; çocukluğum masallar, efsaneler ve destanlarla iç içe geçti. Bu kültürel atmosferin, halk kültürüne olan ilgimin temelini oluşturduğunu düşünüyorum. Üniversite yıllarımda ise özellikle dil ve kültür alanlarına yönelmeye başladım. Bu dönemde, hocalarımızdan Türker Eroğlu’nun halkbilimi alanında yürüttüğü saha derlemelerine beni de dahil etmesi, alanla doğrudan temas kurmamı sağladı ve benim için çok kıymetli bir tecrübe oldu. Tüm bu birikimler, halk kültürüne olan ilgimi akademik bir çalışmaya dönüştürmemde belirleyici bir rol oynadı.
-Kuzey Makedonya’nın farklı bölgelerinde yaptığınız derleme çalışmalarında hangi köyler, hangi insanlar, hangi anlatılar sizde derin izler bıraktı?
Yaklaşık üç yıl karış karış dolaştığım Makedonya’nın hiçbir Türk bölgesini diğerinden ayırmam elbette mümkün değil. Bununla beraber birkaç şeyi de ifade etmek isterim elbette.
Makedonya’da yaptığım derlemeleri üç başlıkta değerlendirmem mümkün. Bunlardan ilk sırayı Türklüklerini ispatlamak ve Türkçe eğitim haklarını elde etmek için mücadele eden Makedonya’nın Osmanlı öncesi Türkleri üzerine yaptığım derlemeler yer almaktadır. Bu Türk grubunun Türkçeyi unutmuş Türkler olduğunu söylemek mümkün. Yerelde Torbeş olarak ifade edilse de onlar Türkbaş yani bölgeye ilk gelen Türklerin torunları olarak bilinmektedir. Beni ilk etkileyen bu gurubun Türkçe eğitim mücadeleleri olmuştu. Aylarca sıcak- soğuk, kar-kış demeden eğitim bakanlığının önünde gösteri yapmaları ve bu destansı mücadeleyi kazanmaları da ayrıca takdire şayan.
Saha çalışmalarınızda karşılaştığınız güçlükler nelerdi? Özellikle kaynak kişilere ulaşma veya güven kazanma süreçlerinde nasıl bir yöntem izlediniz?
Bu konuda çok zorluk yaşadığımı söyleyemem. Bölgeye dair daha önce yapılmış çalışmaların neredeyse tamamını okumuş olmam çok fayda sağladı. Bununla beraber gittiğimiz yerlerde karşılaştığımız Makedonya Türklerinin misafirperver olması, Türkiye’den geldiğimizi duyunca ellerinden gelen desteği sağlamaları bir diğer kolaylaştırıcı faktör oldu. Bunun yanında en büyük şansım elbette görev yatığım üniversitelerde bulunan öğrencilerimdi. Onlar sayesinde bölgelere ulaşmak, güven duygusuyla konuşmalarını sağlamak ve asıl kaynak kişilerin tespit edilmesi daha kolay da kolaylaştı. Bu vesile ile görev yaptığım dönemde desteklerini esirgemeyen ve benim için çok değerli olan bütün öğrencilerime de teşekkür ediyor ve selamlarımı gönderiyorum.

Pir Vefa Baba Tekkesi- Üsküp 2015

Harabati Baba Tekkesi-Kalkandelen 2014

Üsküp Kitap Fuarı-Üsküp 2017

Üsküp Kitap Fuarı-Üsküp 2017

Kocacık Atatürk Müze Evi- 2016

Behi İbrahim’in programına misafiriz. Üsküp Türk Radyosu- Üsküp 2016
Yıllar boyunca halktan topladığınız türküler, mâniler, masallar arasında sizi en çok duygulandıran veya “işte kültürün özü bu” dedirten bir örnek hatırlıyor musunuz?
Makedonya’da geçirdiğim süre boyunca, kimi zaman neşeyle kimi zaman hüzünle dolu pek çok anı biriktirdim. Bu nedenle bir çırpıda sayısız örnek vermek mümkün, ancak özellikle Üsküp’ün köylerinden Svetova’da derleme çalışması yaparken yaşadığım bir anı hafızama kazındı. Köyde görüştüğüm yaşlı bir amca, artık Türkçeyi büyük ölçüde unuttuklarını, fakat Türklüklerini asla unutmadıklarını söyledi. Dedelerinden kalan bazı sözleri hâlâ günlük yaşamlarında kullandıklarını belirterek bunlardan birinin hikâyesini de paylaştı. Yeni bir ev yapıldığında mutlaka çatısına Türk bayrağı astıklarını, bunun hem bir gelenek hem de yeni evin simgesi olduğunu anlattı. Ayrıca o dönemde ustaların evi görmeye gelenlerden bahşiş almak için türküler söylediklerini ifade etti. “Bugün de atalarımızdan kalma sözleri söylemeye devam ediyoruz,” diyerek gözleri dolu dolu şu türküyü Türkçe söyledi:
“İşte geldim yapısına,
Selam verdim kapısına,
Ömer Agayı sorar isen,
Bahşişimi getirsene.”
Balkan Türklüğünün yaşadığı buhranların her biri derin acılarla doludur. İnsanın öz yurdunda garip kalması, dilinin unutturulmuş olması belki de en acısıdır. Bütün acılara rağmen kültürel kimliğin korunması yine dil aracılığıyla olmakta ve gelenek sözlü kültürle kendisini gelecek nesillere aktarmaktadır.

Çalıklı Köyü-Valandova 2017

Yenibalkan Gazetesi Sahibi Mürteza Suluhoca’nın evindeyiz. - Üsküp 2016

Yöresel düğün yemekleri derlemesi- Konçe 2016

Yücelciler Konferansı- Üsküp 2016

Fahri Ali’ye Saygı Akşamından- Üsküp 2016

Yöresel kıyafet derlemesinden. -……….. 2017

Saha derlemesi -Svetova Köyü 2016

Saha derlemesi -Svetova Köyü 2016

Novak saha derlememizden- 2016

Radoviş Alikoç köyünden- 2016

Üsküp yunus Emre Enstitüsünden- 2015
Derlemelerinizde Türk kimliği, inanç, dayanışma, misafirperverlik gibi değerlerin nasıl korunduğunu ya da değiştiğini gözlemlediniz?
Kimlik, kültürle var olur ve kültürle yaşar. Makedonya Türkleri de neredeyse tüm maddi ve manevi kültürel unsurlarını bugün dahi yaşatarak bu gerçeğin en güzel örneklerinden birini sergilemektedir. Özellikle misafirperverlikleri dikkat çekicidir; neredeyse kapısını çaldığımız her bölgede bizleri güler yüzle karşılayıp ellerindeki lokmayı bizimle paylaşarak uğurladılar. Makedonya Türkleri, kültürlerine ve kimliklerine derin bir aşkla bağlı bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedir. Hayatın her alanında Türk ve Müslüman kimliklerini ön planda tutarken, geleneksel değerlerini de yaşamlarının doğal bir parçası olarak korumaktadırlar. Her biri ayrı bir kültürel zenginliği temsil eden bu topluluk içinde, Doğu ve Batı Makedonya Türkleri kendi renklerini daha belirgin biçimde ortaya koymaktadır. Özellikle Yörük Türkleri, günlük yaşamlarının bir parçası haline gelen geleneksel kültürleriyle dikkat çekmekte ve bu mirası gelecek nesillere aktarmaktadır. Giyim-kuşamdan mutfak kültürüne, düğünlerden bahar kutlamalarına, doğum, evlilik ve ölümle ilgili inanç ve uygulamalara kadar her alanda geleneklerini yaşatarak kültürel canlılıklarını korumaktadırlar.

Makedonya’da kurduğum Üsküp Türk Okçuluğu Spor Klübü sporcularıyla Türkoğlunda yarıştayız. -Kahramanmaraş 2017
Balkan Türk kültürü ile Anadolu kültürü arasında hangi benzerlikler veya ayrışmalar dikkatinizi çekti? Sizce bu iki coğrafya birbirine nasıl ayna tutuyor?
Aslında Balkan ve Anadolu kültürlerini birbirinden kesin çizgilerle ayırmak mümkün değildir. Bugün her ne kadar siyasi sınırlar bulunsa da kültür sınır tanımaz; çünkü arada yüzlerce yıllık tarihî bir bağ, ortak bir hafıza ve kardeşlik ilişkisi vardır. Osmanlı’nın kalbi sayılabilecek bu iki coğrafya, aynı köklerden beslenen, birbirine ayna tutan iki kültürel damardır. Özellikle Balkan Türklüğünün önemli bir ayağını oluşturan Makedonya’da, Türk kültürel sürekliliğinin izlerini çok net bir biçimde görmek mümkündür. Yer adlarından geleneklere kadar pek çok unsur bu bağı açıkça yansıtır. Kumanova’dan Vardar’a, Koliçan’dan Kocacık’a, Bahçebosu’ndan Kanatlar’a, Doyuran’dan Kalkandelen’e kadar uzanan coğrafyada Doğudsundan batısına, Güneyinden Kuzeyine Türk kültürel kimliği canlı bir şekilde yaşamaya devam etmektedir. Bu izlerin bir kısmı Osmanlı öncesi Türk varlığından, bir kısmı ise Osmanlı döneminden miras kalan kültürel katmanlardan oluşmaktadır.
Maddi ve manevi kültür unsurları açısından bakıldığında, Anadolu ve Balkan Türklüğü bir bütünün birbirini tamamlayan parçalarıdır. Dil, müzik, yemek kültürü, giyim-kuşam, misafirperverlik ve toplumsal dayanışma anlayışı gibi pek çok unsurda bu ortak payda açıkça hissedilir. Günümüzde ise bu tarihî ve kültürel bağların, Türkiye’den Makedonya’ya yönelen tersine göçlerle yeniden canlandığını görmek sevindiricidir. Özellikle kökleri Makedonya’da bulunan Türk vatandaşlarının atalarının topraklarına dönerek oradaki kültürel yaşama katkı sunmaları, iki coğrafya arasındaki bağları daha da güçlendiren umut verici bir gelişmedir.
Halk kültürünün bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Dijitalleşme, göç ve modern yaşam bu mirası nasıl etkiliyor?
Kültürün temelinde unutulmaması gereken en önemli nokta, onun bir ihtiyaçtan doğduğudur. İnsanların ihtiyaçları değiştikçe kültür de bu ihtiyaçlara göre şekillenir ve varlığını sürdürür. Halk kültürü de bu bağlamda, bireylerin kültürel kimliklerini koruma ve ifade etme ihtiyaçları devam ettikçe yaşamaya devam edecektir. Bize ait desenler, yemekler, kıyafetler, adetler, görenekler ve gelenekler bu bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Dijitalleşme süreci de bu açıdan bir tehditten ziyade doğru kullanıldığında bir fırsat olabilir; çünkü dijital platformlar sayesinde kültürel unsurlarımızı milyonlarca insana ulaştırma imkânına sahibiz. Ancak bunun için bilinçli bir çaba ve yönlendirme gerekmektedir.
Göç ise bugün hemen her coğrafyada kültürel anlamda derin yaralar açan bir olgudur. Küresel ekonomik dengeler ve sermaye hareketleri, insanları doğdukları topraklardan uzaklaşmaya zorlamakta; bu da kültürel kimliklerin korunmasını zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte, insanlar nereye giderlerse gitsinler, kimliklerini ve geleneksel değerlerini de beraberlerinde taşımaktadır. Elbette modern yaşamın getirdiği hız, tekdüzelik ve bireysellik geleneksel kültürün bazı yönlerini zayıflatmaktadır; ancak aynı zamanda bu durum, insanlarda kendi köklerine, geçmişine ve aidiyetine yeniden yönelme arzusunu da doğurur. Bu nedenle, geleneksel değerler eninde sonunda modern yaşamın içinde kendine yeni bir alan açacaktır. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için derneklerin, kültürel etkinliklerin, bayramların ve törenlerin büyük bir önem taşıdığına inanıyorum.
Genç kuşakların halk kültürüne ilgisini canlı tutmak için sizce hem eğitimde hem toplumsal hayatta neler yapılmalı?
Her milletin kültürel sürekliliğini sağlayan en önemli unsur, kendi halk kültürünü gelecek nesillere örgün ve yaygın eğitim yoluyla aktarabilmesidir. Bu noktada en temel rol ailelere düşmektedir; çünkü birey, kimliğinin ilk temellerini aile içinde alır. Ailede verilen eğitim, çocuğun hem milli hem kültürel değerlerle donanmasını sağlar ve onu geleceğe taşıyacak kültürel kodlarla şekillendirir. Bunun devamı olarak, bireyin toplumsallaşma sürecinde okul müfredatlarının ve sivil toplum kuruluşlarının da bu kültürel aktarımı desteklemesi büyük önem taşır.
Okul eğitiminin yalnızca akademik bilgiyle sınırlı kalmaması, ders kitaplarının yanı sıra Türk dünyasının ortak kültür mirasını tanıtan yardımcı kaynaklarla zenginleştirilmesi gerekir. Gençlerin sadece bilgiyi değil, kültürü de yaşayarak öğrenebileceği ortamlar oluşturulmalıdır. Bu amaçla, ulaşım ve imkânlar göz önünde bulundurularak her bölgede “Türk Kültür Kampları” gibi uygulamalı etkinliklerin düzenlenmesi faydalı olacaktır. Böylelikle gençler, aynı kültürel kökten gelen geniş bir ailenin parçası olduklarını hissedecek, aidiyet duyguları güçlenecek ve halk kültürüne olan ilgilerini daha bilinçli bir şekilde sürdürebileceklerdir. Bununla birlikte dijital ortamlar için de Türk kültürü temalı içerikler üretilmesi ve bu alanda da kültürel aidiyetin devamı sağlanması faydalı olacaktır.
Son olarak, uzun yılların emeğini taşıyan bir araştırmacı olarak, halk kültürümüzün geleceğine dair en büyük temenniniz nedir? Bu mirası yaşatmak isteyen gençlere ne söylemek istersiniz?
Bu konuda en büyük temennim atalarımızın ifade ettiği gibi üstte gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe yani kıyamete kadar Türk kültür ve kimliğinin yaşaması ve bu zengin kültürel mirasın bütün dünya halkları tarafından öğrenilmesidir.
Ayrıca binlerce yıllık bir kültürel mirasın bugünkü temsilcileri olduğumuzun farkında olarak, geçmişten aldığımız güçle geleceğe emin adımlarla gideceğimize inancım da tamdır. Bu kutlu yolda yalnız olmadığımız, 400 milyonluk bir ailenin parçası olduğumuz da asla unutulmamalıdır.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.”
