Dünya siyasetinde uzun zamandır böylesine derin, kapsamlı ve çok katmanlı bir dönüşüm yaşanmamıştı.
Bugün uluslararası sistem, yalnızca güç dengelerinin değiştiği bir süreçten geçmiyor;
aynı zamanda ulusların güvenlik algıları, ittifakların anlamı, devletlerin çıkar tanımları ve küresel düzenin mimari temelleri kökten yeniden yazılıyor.
Bu değişim, yalnızca bir bölgedeki savaşın değil, Amerikan iç siyaseti, Avrupa’nın stratejik zafiyeti, Rusya’nın meydan okuması, Çin’in yükselen gölgesi ve Türkiye’nin artan jeopolitik ağırlığı gibi geniş bir değişken setinin sonucudur.
MOSKOVA’DAKİ KAPALI GÖRÜŞME BİTTİ — AMA ETKİSİ YENİ BAŞLIYOR
Kremlin’in açıklamasıyla birlikte Putin’in ABD özel elçileri Steve Witkoff ve Jared Kushner ile yaptığı kritik görüşmenin sona erdiği netleşti.
Neredeyse beş saate yakın süren bu görüşmenin, yalnızca Ukrayna savaşının geleceğini değil,
Avrupa’nın güvenlik stratejisinin geleceğini ve NATO’nun işlevini de belirleyen bir kırılma anı olduğu görülüyor.
Diplomatik kaynaklara göre Moskova’daki temasların ana ekseni, savaş sonrası bölgesel düzenin nasıl şekilleneceği,
Rusya’nın güvenlik taleplerinin nereye oturtulacağı ve ABD’nin Avrupa’yı bu süreçten ne ölçüde dışarda bırakacağı soruları üzerinde yoğunlaştı.
Görüşmenin ardından Steve Witkoff’un ABD Moskova Büyükelçiliği’ne geçmesi, görüşmenin kapalı ve hassas diplomatik niteliğinin altını çiziyor.
Öte yandan Zelenski’nin ABD heyetiyle yapacağı değerlendirme, Ukrayna’nın süreçte ne kadar “bekleyen aktör” pozisyonunda kaldığını gösteriyor.
Bu görüşme, küresel sahnede dönüm noktası niteliği taşıyor; çünkü ilk defa Batı’nın küresel güvenlik mimarisi Avrupa’yı dışarıda bırakan bir ABD–Rusya ekseni üzerinden konuşuluyor.
GÜNDEMİN KRİTİK BAŞLIKLARI
1) ABD’nin hazırladığı barış planı taslağı masada.
Ukrayna’nın statüsü, Donbas'ın özel modeli, NATO genişlemesinin durdurulması ve Rusya’nın talep ettiği güvenlik garantileri, savaş sonrası düzenin tüm parametrelerini belirleyebilir.
2) Putin’in Avrupa’ya verdiği mesaj çok net: “Savaş isterlerse Rusya hazırdır.”
Bu yalnızca askeri tehdit değil; Avrupa'nın psikolojik direncine, stratejik özgüvenine ve ABD’ye olan bağımlılığına yönelmiş bir baskıdır.
3) Zelenski, “temkinli iyimserlik” taşıdığını söylese de Ukrayna’nın masadaki ağırlığı büyük ölçüde ABD’nin pozisyonuna bağlı.
Bu, Ukrayna’nın artık bir karar verici değil, bir sonuç bekleyen aktör olduğunu gösteriyor.
4) Çin Dışişleri Bakanı’nın Moskova’daki varlığı, Avrasya merkezli üçlü bir mimarinin şekillendiğini gösteriyor.
Çin’in masaya katılıp katılmadığı belirsiz olsa da varlığı bile stratejik bir mesaj niteliğinde.
5) Zelenski’nin görev süresinin tartışmalı oluşu, Ukrayna’nın müzakere pozisyonunu zayıflatıyor.
Rusya bu tartışmayı diplomatik bir baskı unsuruna dönüştürmüş durumda.
AMERİKA: DÜZENİ YIKAN GÜÇ, YENİ OYUNU KURAN DEVLET
ABD bugün küresel düzeni tek taraflı olarak yeniden şekillendirmeye çalışan bir güç görünümünde.
Trump’ın yaklaşımı, klasik Amerikan dış politikasından radikal şekilde farklı.
Avrupa’nın güvenlik yükünü taşımayı reddeden, NATO’nun anlamını sorgulayan, müttefiklerinden çok kendi çıkarını önceleyen bir çizgi izliyor.
Trump’ın oluşturduğu stratejik doktrin üç temel ayak üzerine kurulu:
- Avrupa’nın artık stratejik bir yük olduğu fikri,
- Rusya ile kontrollü rekabet ve alan paylaşımı,
- Çin’i küresel sistemin asıl rakibi olarak konumlandırma.
Bu nedenle Avrupa’nın güvenliği artık Amerikan iç siyasetinin insafına kalmış durumda.
ABD bugün Avrupa için bir güvenlik şemsiyesi değil; kendi çıkarına göre hareket eden, gerektiğinde Avrupa’yı yalnız bırakabilecek bir güç konumuna geldi.
AVRUPA BİRLİĞİ: EKONOMİK DEV, GÜVENLİKTE KİMSESİZ
Avrupa Birliği hâlâ dünyanın en büyük ekonomik alanlarından biri olsa da, güvenlik açısından tarihin en kırılgan dönemini yaşıyor.
Kendi ordusu olmayan, NATO’ya bağımlı, enerji açısından kırılgan ve siyasi olarak bölünmüş bir Avrupa,
jeopolitik gerçekliklerin sert yüzüyle karşı karşıya.
Avrupa’nın stratejik zaafları:
- Ortak savunma gücü yok,
- NATO’suz güvenemiyor,
- Rusya karşısında caydırıcılığı sınırlı,
- ABD’ye bağımlılığı arttı,
- Enerji politikası sürdürülebilir değil.
Bu faktörler Avrupa’yı, ABD–Rusya arasındaki yeni mimaride edilgen bir aktöre dönüştürüyor.
POLONYA: NATO’NUN DOĞU KALKANI AMA BATI’NIN ÖKSÜZÜ
Polonya’nın durumu Avrupa içindeki çatlağı en açık şekilde yansıtıyor.
Rusya tehdidine karşı en fazla savunma harcaması yapan ülkelerden biri olan Polonya,
aynı zamanda AB içinde en az dikkate alınan aktörlerden biri.
Polonya iki büyük korku taşıyor:
- Rusya’nın yayılmacı hamleleri,
- ABD ve AB’nin bir gün kendisini yalnız bırakması.
Bu nedenle tarihin en büyük askeri modernizasyon programlarından birini yürütüyor.
TAHRAN’DAN MOSKOVA’YA TARİHSEL EKO
1943 Tahran Konferansı’nda Stalin, Roosevelt ve Churchill dünya düzenini belirlemişti.
Bugün ise benzer bir masa yeniden kuruluyor; fakat aktörler değişti. O gün Avrupa masadaydı. Bugün Avrupa salona bile alınmıyor. Yeni düzen Brüksel’de değil; Washington ve Moskova arasında yazılıyor. Bu fark, Avrupa’nın küresel güç olmaktan çıktığını acı bir şekilde ortaya koyuyor.
RUSYA: BATI'NIN ÇATLAKLARINI FIRSATA ÇEVİREN BÜYÜK OYUNCU
Rusya, Ukrayna savaşının yüküne rağmen jeopolitik avantajlarını koruyor.
Avrupa’nın zayıflığını, ABD’nin bölünmüşlüğünü ve Çin’in yükselişini dikkatle kullanıyor.
Enerji kozları, askeri baskı ve diplomatik hamlelerle Avrupa’nın en zayıf noktalarına yöneliyor.
Putin bu süreçte hem meydan okuyan hem de müzakere eden bir lider profili çiziyor.
ÇİN: GÖLGELERDEKİ DEV AMA ÖNEMLİ TASARIMCI
Çin’in stratejisi sessizlik içinde güç inşa etmek.
ABD–Avrupa çatlağı ne kadar büyürse, Çin o kadar alan kazanıyor.
Rusya ile yakın ekonomik ve stratejik ortaklığı, Avrasya’nın geleceğinde Çin’i sessiz ama belirleyici aktör yapıyor.
TÜRKİYE: YENİ BÖLGESEL DENGENİN MERKEZ TAŞI
Türkiye bugün yalnızca jeopolitik açıdan değil, stratejik özerklik modeliyle küresel sisteme yön veren bir ülke konumunda.
NATO üyesi olmasına rağmen bağımsız dış politika izleyebilmesi,
Rusya ve Çin ile dengeli ilişkiler kurabilmesi ve bölgesel çatışmalarda belirleyici rol oynaması Türkiye’yi yeni düzenin merkezine yerleştiriyor.
Dr. Devlet Bahçeli’nin “Gerekirse Rusya ve Çin ile ittifak kurulabilir” sözü, bu stratejik dönüşümün Türkiye açısından ne kadar derin olduğunu gösteriyor.
DÜNYA DÜZENİ ATLANTİK’TEN KAYDI, AVRASYA’YA OTURDU
Bugün dünyada yaşanan gelişmeler tek bir gerçeğe işaret ediyor:
ABD tek belirleyici olmak istiyor, Avrupa yalnızlaşıyor, Rusya sürecin merkezine oturuyor, Çin gölgede ama dominant, Türkiye yeni dengenin kilidi ve tüm tablo şu cümlede özetleniyor:
Artık yeni dünya düzeni Atlantik’in kıyılarında değil; Avrasya’nın tam kalbinde yazılıyor.
