Yazmaların kenarına yapılan oyalar çok revaçtaydı ben küçükken. İğne oyası, mil oyası, pullu, mekik, boncuklu gibi adları vardı. Boncuklu olanları ayrı severdim. Tuhafiyecilerde ipe dizili boncuklar satılırdı renk renk ve küçücük. Sen rengini seçerdin ve bana iki suğdem üç suğdem boncuk ver derdin. Uzun silindir gibi olanları vardı boncukların bir de. Ona boru boncuk derdik. Boru boncuk kelimesini çok severdim. İçimden tekrar eder dururdum o zamanlar. Şimdi söylerken bile içimdeki kuşları kanatlandırmaya yetiyor bu iki kelime.
Boncukların dizili olduğu ipten kopup yerlere dökülmesi büyük bir zayiat demekti. Annem çok kızardı buna. Bana toplatırdı dökülenleri. O yüzden sıkı sıkı tembihlerdi, boncuğu zağlatmayın derdi. Örgü ipini boynuna dolayıp bir şeyler örerken biz yumağı çözmeye durursak ona da kızardı. İpi zağlatmayın boşa, birbirine dolaşıyor da açılmıyor sonra derdi. Bir şeyleri zağlatmak benim korkularımdan biri oldu böylece.
Boncukların ya da ipin zağlaması gibi ömür incilerimiz de gün geçtikçe zağlıyor tek tek hem de hızlıca. Kaç inci var iplikte belli değil. Durmuyor da bu akış. Durdurmak değil zaten bize düşen. Bu incilerin saçıldığı yerden toplanıp önümüze konulacağı güne hazırlık yapmak. Hiç hesap yokmuşçasına yaşayan, dünya peşinde koşmaktan bitap düşmüş aklımızı başımıza alıp onu secdeye koymak.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın bize ilgisi, şefkati ve sevgisi sınırsızdır. Bizi korur, gözetir. Bu sadece afakî hallerde değil her an gerçekleşen bir durumdur. Merdivenden tam düşecekken bir yere tutunuruz ve Allah korudu deriz. Aniden frene basıp büyük bir kazadan kurtulunca Allah korudu deriz. Felaketlerden kurtuluş sonrası dediğimiz cümle aynıdır; Allah korudu. Bu doğrudur ancak Allah'ın koruması, gözetmesi bu olaylarla sınırlı değildir. Yürüyebilmek, görebilmek, duymak, rahatça yiyip içmek de Allah'ın takdiri koruması ve gözetmesi sayesinde olur. Yürümek için vücudumuzda onlarca kas aynı anda bir kargaşa olmadan kasılır ve gevşer. Binlerce hücre kasların çalışması için milyonlarca işlem yapar. Bu işler yıpratıcı olduğu için vücudumuzdaki birçok hücre 40 günde bir yenilenir. Yani 40 günde bir bedenimiz yenisiyle değiştirilir.
Ufak bir rüzgar esmesi için sıcak soğuk farkına ihtiyaç vardır Bunun için güneşe, Güneşin dengede uyuması için Samanyolu Galaksisine, onun varlığını sürdürmesi için de Evren dediğimiz sonsuz büyüklükteki sisteme ihtiyaç vardır. Allah tüm bu sistemlerin işleyişini yürütür ve onu dengede tutar. Rahman Suresi 29 ayette; “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi ondan ister. (Ona muhtaçtır). O her an yaratma halindedir.” buyrulur. Yeryüzüne, gökyüzüne ve burada yaşayanlara ait işlemleri her an Allah yürütüyor ve kontrol ediyor. Bu onun Rab olmasının gereğidir. Rab ismi Allah'ın yaratan, yaşatan ve yöneten özelliğinin karşılığıdır. İlahi akış bizi böyle sarıp sarmalarken biz de kul olmanın gereğini yapıyor muyuz? Bu akışa namaz, oruç, zikir, dua gibi ibadetlerle uyum sağlıyor muyuz? Yoksa iş bize gelince kesintiye mi uğruyor?
Verilen nimetlere karşı kör, sağır, dilsiz ve şükürsüz mü kalıyoruz?
Yüce yaratıcı dünyadaki tüm güzelliklerin arasında insanoğlunu apayrı bir konumda yaratmıştır. Buradaki tüm yaratılanlar geçicidir. Yalnız insana sonsuzluk mührü vurulmuştur. Dünya hayatı bitip hesap görülüp kalıcı mekân cennet ya da cehennem olarak belirlenince iki zümre de işin sonunda hayretler içinde kalacak. Cennete girenler güzelliğine, cehenneme kazananlar da dehşetine hayretle bakacak. Kazanan kelimesini bilerek kullandım. Cehennemi kazanmak için büyük bir inat ve çaba lazım. Rahman ve Rahim olan Allah'a defalarca yüz çevirmek lazım. Bile isteye insanlara zulmetmek ve bu zulmü desteklemek lazım.
Bir de üçüncü bir yol var. Necip Fazıl şiirinde “O erler ki; ne cennet tahtası ve ne cehennem. Sadece Allah'ın rızasındalar.” diye tarif eder bu yoldakileri. Bu Yunus'un yoludur aynı zamanda. “Cennet cennet dedikleri/ Birkaç köşkle birkaç huri/ İsteyene ver onları/ Bana Seni Gerek Seni” der eşsiz Türkçesiyle. Diledikleri rıza makamıdır ve varılabilecek en yüksek mertebe odur. Biz zaten toplum olarak bu hedefi içselleştirmiş, bunu günlük hayatımıza yaymışızdır. Bir bardak su verse birisi Allah razı olsun deriz. Bir işin ucundan tutana, yardıma gelene defalarca Allah razı olsun deriz. Dilimize yerleşmiş en güzel dua cümlesidir bu. Teşekkürün çok daha ötesindedir.
Rabbim hepimize rıza makamını nasip etsin. Zağlayıp duran ömür incilerimizin düştüğü yerde parlayıp durmasını nasip etsin. Sönüp gitmesinden, zayi olmasından bizleri korusun. Amin.