Razı Olasın

Razı Olasın
08-01-2024

Yaşamak seni seviyorum demek gibi şimdi. Öylesine ve kuru kuruya. Yaş geçince mi böyle oluyor, acılar deriyi geçince mi? 

Çocukken -nasıl bir dünyaysa- hep mutluyduk, çok mutluyduk. Şimdi masal diye anlatılan ne varsa, kanlı canlı yaşıyorduk o zaman. Herkes öyle diye düşündüğümden biz zamirini kullandım. Evet, herkes mutluydu, samimiydi, ışıl ışıldı gözleri herkesin. 

Ölüm, yitim, hastalık, dayak, zorbalık o zaman da vardı ama geçiciydi. Yükünü çözüp temelli kalmıyordu geldiği yerde. Dayak atan babalar bir süre sonra akıllanıyor, pişman oluyordu önceden yaptıklarına. Husumetli komşulardan biri taşınıyor, mesele kapanıyordu diğeri için. Ortaokulda kavgalı olduğun kişiyi liseye geçince unutuyordun ya da bir vesileyle yağlı ballı oluyordun onunla.

Mahalle, komşular, akrabalar, köy, okul ve arkadaşlar bu masalın en güzel unsurlarıydı. Kavak ağacından dökülen pamucaklar uçuşan peri tozu gibiydiler. O günkü adımlarım yer çekiminden bağımsızdı. Uçar gibiydi tüm ayak seslerim.

Bir zaman, ortaokulda, her sabah haberlerde yaşı benden küçük esmer bir kız görünmeye başladı. Ey her sabah çocuklarını öperek uyandıran babalar! Utanın! Utanın! Utanın! diye feryat ediyordu. Söyledikleri Arapçaydı. Alt yazı veriliyordu anlamamız için. Çok üzülüyordum onun söylediklerine, haykırışına, sesinin duyulmayışına. Kahvaltı bitene kadar süren üzüntüden eser kalmıyordu kapıdan dışarı çıkınca. Öyle olsa da çocukluk çağımın ilk grileşen tablosudur bu. 

99 depremi de ikinci sarsıntıdır benim için. Bire bir yaşamadık da uzaktan izledik olan biteni. Uzaktan izlediğim çok olay oldu zaman içinde. Amerika, Irak ve Suriye’yi paramparça etti. Medeniyeti gözümüze sokmaya çalışanlar, medeniyetleri yıktılar açıktan açığa. Bir ipek mendil gibi ellerinde sıkıştırdıkları hayat, fışkırdı gitti avuçlarından yüzlerce masum insanın. Ben bunlara üzüldüm elbette ama hayatımın akışını etkilemedi olanlar çoğunlukla. 

Hatay depreminde iş değişti. Acılar deriyi geçti, içime işledi bu sefer. Sıcak yemek yemek, sıcak evde oturmak, sıcak yorgana sarılmak zül oldu bana. Dualarımla çırpındım durdum. Çoğumuz öyle oldu. Zaman geçti üstünden, hayat devam etti. Seçim sonuçları açıklandı. Yaptığı yardımdan pişman olanların sözleri içimi tırmaladı durdu. Merhametsizlik ne çirkindi, ne soğuktu. Deprem kadar merhametsizliğe üzüldüğümü fark ettim. Etrafımdaki renklerin solup aktığını, tablonun daha da grileştiğini gördüm içimden.

Seni seviyorum demek çok basittir, sığdır, hiçbir duyguyu barındırmaz içinde. Beraber çay içmek, aynı müziği sevmek, aynı şiiri bilmek sevmenin hâl dilidir. Bu dil kişiden kişiye göre değişse de üst başlık hep aynıdır. Seviyor olmanın izahı, izharıdır bunlar. Kuşların uçmasını, rüzgârın esmesini, yağmurun yağmasını, karıncanın yürümesini sevmek de buna dâhildir. Şimdi tüm bu sevmeler de ağaçtan düşen yapraklar gibi soldu içimde ve savruldu yerlere. Daha önce böyle hissetmemiştim. Başkasının acısıyla kavrulup eli kolu bağlı kalmamıştım çaresizce. Kudüs deyince bir yumru oturuyordu boğazıma ama bu sefer başka oldu. Oraya düşen bombalar benim kalbimde infilak etti bu sefer. Yapacak bir şey yok, en azından boykot yapalım deyip ona tutunduk vicdanlı insanlar olarak. Boykot ne işe yarayacak, bu ne işe yarayacak, şu ne işe yarayacak diyenler türedi hemen. İnsanı aşağı çeken, çaresizliğe umutsuzluk eken tavırlar baş gösterdi. Oysa ben inanıyorum iyi niyetlerin Allah katında değerli olduğuna.

2021 yılında yine Ramazan ayında işgalcilerin Kudüs’e saldırıları olmuş, bu durum bir süre devam etmiş ve ateşkes ilan edilmişti. İnternette bir duyuru gördüm. Oraya gönderilmek üzere birkaç tane ambulans ayarlanacaktı ve bunun için para toplanıyordu. Ben de; “Oradakiler ölüyor. Bunu engellemek yerine ambulans gönderiyoruz. Bu ne işe yarayacak ki?” diye düşündüm. Akşam geç vakitti. Kafamda buna benzer sorular olduğu halde cüzi bir miktar yardım gönderdim. Ertesi gün arkadaşlarımdan birinden mesaj geldi. Seni rüyamda gördüm. Küçük oğlunla birlikte Mescidi Aksa'nın korunması ve destek için gitmiştin yazıyordu. Sorularıma anında cevap bulmuştum. Her ümitsizliğe kapıldığımda yaşadığım bu olayı anlatıyorum kendime. Şimdi de size anlatmış oldum.

Biz Kudüs'ü değil, Kudüs bizi kurtaracak diye bir cümle okudum ve buna inanıyorum. Boykot onların mallarından kurtardı bizi. İyi ile kötü artık daha net ve göz önünde. Ses çıkarmayanların burada ve ahrette işi daha zor artık.

Ben yine de üzülme eksenli ruh halimden çok zor sıyrıldım. Etrafımdan eriyip akan renkler biraz zor canlandı. Sevdiğim ağaçlar Gazze deyip kıyama durdu uzunca bir süre. Rüzgâr Kudüs’e ağıt yaktı. Ben de gözyaşlarımı döktüm ortaya. Bir kuyuya düştüm ki Yusuf'la ilgisi yok. Yemek yaparken de kuyudaydım. Çay içerken de kuyudaydım. Yolda yürürken de kuyudaydım. Tevekkül ipini zor buldum bu sefer. Zor tırmandım yukarıya. Tuzun suda eridiği gibi eridi aktı kalbim.

Sonra kalemi aldım ve yazdım. Allah'ın kalemi de durmaksızın yazıyor nasıl olsa. O kalem beni iyiler tarafına yazsın diye yazdım. Dağların bile almaktan beri durduğu emanete sahip çıkmak için yazdım. Yüzümü yerden kaldırırken hesap gününde ‘razı olasın’ diyebilmek için yazdım.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?