DÜSSELDORF- Eski Dışişleri ve Hazine Bakanı Ali Babacan, Almanya'nın Kuzey Ren-
Vestfalya eyaletinin başkenti Düsseldorf'taki Finest Lezzet restoranda iş insanı ve
akademisyenlerle bir buluşma gerçekleştirdi.

“Meet&Greet Ali Babacan” başlıklı buluşma, 22 Kasım 2025 Cumartesi günü Düsseldorf’ta
bulunan Finest Lezzet restoranında gerçekleştirildi. Kahvaltı formatında düzenlenen
programa, Almanya’da yaşayan çok sayıda Türk kökenli iş insanı, girişimci ve akademisyen
katıldı. Toplantının açılış konuşmasını BizNet – Europäisch Türkisches Business Netzwerk
e.V. Başkanı Metin Aydın yaptı.

METİN AYDIN’IN KONUŞMASI
BizNet Başkanı Metin Aydın, Almanya’daki Türk iş dünyasının ekonomik büyüklüğünü
rakamlarla anlatarak sözlerine başladı. Aydın, Almanya’da faaliyet gösteren Türk
girişimcilerin toplam ekonomik gücünü yaklaşık 60 milyar euroluk bir ciroya sahip, 1
milyon kişiye istihdam sağlayan dev bir yapı olarak tanımladı. Genç yatırımcılar ve yeni
nesil girişimcilerle birlikte Türk kökenli iş insanlarının takriben 120 bin şirkete sahip
olduğunu vurguladı.
Aydın, birçok Alman markasının ürünlerinin Türk kökenli işletmeler tarafından satıldığını,
bazı kanallara İtalyan şirketleri dahi giremezken Türk girişimcilerin girebildiğini söyledi.
Lojistikten altyapıya, hizmet sektöründen perakendeye kadar ekonominin pek çok alanında
Türk kökenli işletmelerin güçlü bir varlığı bulunduğunu ifade etti.
Bu başarı hikâyesinin, 60–70 yıl önce Almanya’ya işçi olarak gelen annelerin, babaların ve
dedelerin emekleriyle başladığını belirten Aydın, bugün gelinen noktada yeni nesillerin bu
mirası daha da ileri taşıdığını söyledi. Konuşmasının sonunda Ali Babacan’a “Hoş geldiniz”
diyerek teşekkür eden Aydın, sözü Babacan’a bırakmadan önce katılımcılardan kısaca
kendilerini tanıtmalarını istedi.

ALİ BABACAN’IN AÇIKLAMALARI
DEVA Partisi Genel Başkanı ve eski Dışişleri ile Hazine Bakanı Ali Babacan, konuşmasının
başında Türkiye’deki ifade özgürlüğü, hukuk devleti, ekonomik yönetim, parlamenter
sisteme dönüş, yurtdışı seçim bölgesi, iklim krizi, tarım politikaları, sulama yatırımları,
özelleştirme ve adalet-fırsat eşitliği gibi başlıklarda ayrıntılı değerlendirmelerde bulundu.
Babacan, Cüneyt Özdemir ile yaptığı ilk YouTube yayınını hatırlatarak, orada dile getirdiği
“bazı sorunların çözümünün anlık olabileceği” yönündeki sözlerinin Türkiye’de çok
tartışıldığını söyledi. Türkiye’de ifade özgürlüğünü doğrudan kısıtlayan bir kanun
bulunmadığını vurgulayan Babacan, Basın Kanunu’nun ‘Basın özgürdür’ ifadesiyle
başladığını ve kanunlarda sansür içeren açık bir düzenlemenin olmadığını aktardı. Buna
karşın, uygulamada fiili baskıların bulunduğunu ve insanların bu nedenle kendilerini
özgürce ifade etmekten çekindiğini dile getirdi.
Babacan, bazı gazeteciler ve kanaat önderlerinin eleştirel açıklamalarından sonra ertesi gün
polis tarafından ifade vermeye götürüldüklerini hatırlatarak, bu tür örneklerin toplumda
‘Konuşursak başımıza iş gelir mi?’ korkusunu beslediğini söyledi. Bu ortamın siyasal irade
değişikliğiyle kısa sürede değişebileceğini, doğru bir hukuki ve idari yaklaşım ile ifade
özgürlüğü alanındaki fiili baskının hızla ortadan kaldırılabileceğini vurguladı.
Babacan, bağımsız kurumların talimatla iş yapmasının da kanunlarda yeri olmayan,
tamamen fiili bir uygulama olduğunu belirtti. Merkez Bankası ve diğer bağımsız kurumların
gerçekten bağımsız çalışabilmesi için tek maddelik bir yasa ile kurum başkanlarının beş yıl
süreyle görev güvencesine kavuşturulabileceğini, Cumhurbaşkanı da dahil hiç kimsenin bu
görevlileri keyfi şekilde görevden alamaması gerektiğini söyledi. Böyle bir yasal güvence ile
bağımsızlığın kısa sürede tesis edilebileceğini ifade etti.
Konuşmasının bir diğer bölümünde parlamenter sisteme dönüş konusuna değinen Babacan,
Altılı Masa döneminde bu konudaki tartışmalara bizzat tanıklık ettiğini belirtti. 2023 yılında
yapılan yoğun görüşmelerde, Cumhurbaşkanı yetkilerinin en az üç yıl daha kullanılmasını
savunanlara karşı çıktıklarını, DEVA Partisi olarak seçimlerden sonra gecikmeden
parlamenter sisteme geçiş için adım atılmasını savunduklarını anlattı. Bu amaçla, altı
partinin ortak çalışmasıyla 84 maddelik kapsamlı bir anayasa paketi hazırladıklarını ve
kodifikasyonu tamamlanmış bu çalışmanın seçim öncesi kamuoyuna taahhüt olarak
sunulduğunu hatırlattı.
Babacan, kendi parti programlarında ‘yurt dışı seçim bölgesi’ kavramının açıkça yer aldığını,
yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının kullandığı oyların ayrı bir seçim bölgesi olarak
değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Buna göre, 81 ilin milletvekillerinden ayrı olarak
seçilecek diaspora milletvekillerinin, yurtdışındaki vatandaşların sorunlarını ve taleplerini
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde doğrudan dile getirmesinin hedeflendiğini anlattı.
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkilerine de dikkat çeken
Babacan, Türkiye’nin çölleşme kuşağında bulunduğunu ve özellikle Güneydoğu Anadolu'da
su sorununun çok ciddi boyutlara ulaştığını söyledi. Mardin, Urfa ve Kızıltepe ziyaretlerinde
çiftçilerin 10 yıl önce 60–70 metreden suya ulaştıklarını, bugün ise 400 metreye inmeden su
bulunamadığını anlattı. Tarımda sulama sorununun büyüklüğüne vurgu yaparak, su ve
çevre politikalarının dağınık yapısından şikâyet etti.
Babacan, mevcut Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yapısının büyük ölçüde
şehircilik ve inşaat odaklı çalıştığını, TOKİ üzerinden yürüyen projeler nedeniyle çevre ve
iklim boyutuna yeterince yoğunlaşılamadığını belirtti. Bu nedenle, su, çevre ve iklim
değişikliği konularının tek çatı altında toplandığı ayrı bir ‘Su ve Çevre Bakanlığı’ kurulması
gerektiğini, Altılı Masa çalışmalarında da bu öneriyi sunduklarını ve prensipte kabul
gördüğünü ifade etti.
DEVA Partisi’nin iktidara gelmesi durumunda atacağı adımlarla ilgili detaylı hazırlıklar
yaptığını vurgulayan Babacan, ilk 30 gün, ilk 90 gün, ilk 180 gün, ilk 360 gün, ilk 3 yıl ve ilk 5
yılı kapsayan ayrıntılı eylem planlarının hazır olduğunu söyledi. Özellikle tarımda verimliliği
artırmak için Türkiye’deki bütün sulama yatırımlarının beş yıl içinde tamamlanmasının
hedeflendiğini belirtti. Barajlar, göletler, isale hatları, basınçlı damlama ve yağmurlama
sistemleri dahil olmak üzere sulama altyapısının bugünkü parayla yaklaşık 1 trilyon 300
milyar liralık bir yatırım gerektirdiğini aktardı. Bütçede faiz harcamalarının düşürülmesiyle
sağlanacak tasarrufun bu yatırımı karşılayabileceğini, böylece tarımda verimliliğin ciddi
ölçüde artacağını ve pamuk ile et gibi temel ürünlerde dışa bağımlılığın azaltılabileceğini
söyledi.
Babacan, hazırladıkları 23 eylem planının ve her alanda yapılacak somut adımların
‘devaHazir.com’ internet sitesinde madde madde kamuoyuna açıklandığını, tüm projelerin
finansman kaynağı ve bütçe entegrasyonunun bu planlarda ayrıntılı şekilde yer aldığını
vurguladı. Özelleştirme tartışmaları bağlamında şeker fabrikaları örneğini veren Babacan, 2003
yılında Türkiye’deki bazı şeker fabrikalarının yılda sadece birkaç gün çalıştığını, ortalama
üretim süresinin ise yılda iki ay civarında olduğunu hatırlattı. O dönemde şeker
fabrikalarının bölge bölge yeniden organize edilerek verimliliklerinin artırılması yönünde
adımlar atıldığını anlattı.
Babacan, Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirin 2000’li yılların ilk döneminde 3.500
dolardan 12.500 dolara yükseldiğini, yani yaklaşık dört kat arttığını söyledi. Bu
performansın ikinci on yılda da benzer şekilde devam etmesi halinde gelirin daha da
yükselebileceğini ifade etti. O dönemde ihracatçılarla birlikte çalışarak hazırlanan
projeksiyonlarda 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin sektörlerin kendi hesaplarından
çıktığını, sırf siyasi söylem olsun diye açıklanmadığını, gerçekçi çalışmalara dayandığını
anlattı. Buna karşın, bugün Türkiye’nin ekonomi alanında ciddi bir patinaj yaşadığını ve
bunun temel sebebinin kötü yönetim olduğunu belirtti.
Hazine Bakanı olarak görev aldığı döneme de değinen Babacan, göreve başladığında
Türkiye’de 20 kadar bankanın batmış olduğunu, bu bankaların tüm borçlarının hazineye
yüklendiğini ve enflasyonun çok yüksek seviyelerde seyrettiğini hatırlattı. Buna rağmen
dürüst ve ehil kadrolarla birlikte iki yıl içinde ekonomiyi toparladıklarını, 34 yıl boyunca
yüksek enflasyon yaşayan Türkiye’de enflasyonu iki yıl içinde tek haneye indirdiklerini ve
12 yıl boyunca tek haneli düzeylerde tuttuklarını dile getirdi. Son on yılda ise yozlaşmanın
arttığını, istişarenin terk edildiğini, hukuktan sapıldığını ve bu nedenle enflasyonun yeniden
kontrolden çıktığını söyledi.
Babacan, 2023 seçimlerinden sonra bazı çevrelerin ‘Ali Babacan’ın eski çalışma arkadaşları
göreve çağrılır, Mehmet Şimşek Hazine’nin başına getirilir ve ekonomi düzelir’ beklentisine
girdiğini, ancak yanlış yönetim anlayışı değişmediği sürece isimlerin tek başına sonuç
getirmeyeceğini belirtti. Bugün enflasyonun hâlâ çok yüksek seyrettiğini, Merkez Bankası
faiz oranlarının resmi olarak daha düşük görünmesine rağmen şirketlerin fiilen yıllık bileşik
yüzde 50’nin altında kredi bulamadığını, bu şartlar altında KOBİ’lerin ve ihracatçıların
ayakta kalmasının son derece zor olduğunu vurguladı.
Türkiye’de kredi kartları ve tüketici kredileri alanında ciddi bir sıkışma yaşandığını belirten
Babacan, birçok vatandaşın bir kredi kartının borcunu diğer kartla kapatmaya çalıştığını,
faizin ödendiği ancak ana paranın azalmadığı bir borç döngüsünün ortaya çıktığını söyledi.
Bu durumun hem aile bütçeleri hem de reel sektör üzerinde büyük bir baskı yarattığını
ifade etti.
Babacan, konuşmasının önemli bir bölümünü adalet ve fırsat eşitliği konusuna ayırdı.
Türkiye’de iş hayatında fırsat eşitliği bulunmadığını, bazı firmaların önünün açıldığını,
bazılarının ise çeşitli gerekçelerle dışlandığını söyledi. Gençlerin en iyi okullardan mezun
olsalar dahi torpil olmadan işe giremeyeceklerine inandıklarını, bu nedenle başarılı
öğrencilerin bile mezuniyet sonrasında ‘referans ve torpil arayışı’na girmek zorunda
kaldıklarını ifade etti. Bu tablonun hem emeğin hem de akıl terinin karşılığını alamadığı
adaletsiz bir sistem oluşturduğunu belirtti.
Yeni bir iktidarın, yargıya açık bir şekilde “Siyasetten talimat yok” demesi gerektiğini
vurgulayan Babacan, savcı ve hakimlerin bağımsız ve tarafsız çalışmasını sağlamak için aynı
anda güçlü bir denetim mekanizmasının da kurulması gerektiğini söyledi. Avrupa Birliği’nin
kamu ihale mevzuatının bir ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirilebileceğini,
gerekli geçiş düzenlemeleriyle birlikte üç ay içinde uygulanmaya başlanabileceğini, böylece
devletin para harcama süreçlerinde şeffaflık ve dürüstlüğün sağlanabileceğini kaydetti.
Babacan, tüm bu sorunlara rağmen Türkiye’nin çok güçlü bir insan kaynağına sahip
olduğunu, doğru kadrolar ve istişareye dayalı bir yönetim anlayışıyla ülkenin çok kısa
sürede ayağa kalkabileceğini söyledi. Kendisinin Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en uzun
süre görev yapan bakanlardan biri olduğunu, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı,
Ekonomi Bakanlığı ve sekiz yıl boyunca Milli Güvenlik Kurulu üyeliği görevlerinde
bulunduğunu hatırlatarak, devletin en kritik karar süreçlerinde görev almış biri olarak
Türkiye’yi tekrar istikrara kavuşturmanın mümkün ve ulaşılabilir olduğunu vurguladı.
Düsseldorf’taki buluşma, Ali Babacan’ın konuşmasının ardından iş insanları ve
akademisyenlerin sorularını yanıtlaması ve karşılıklı görüş alışverişiyle devam etti
Levent Taşkıran - Düsseldorf
