Başörtüsü, Kılıçdaroğlu, Pas, Fraksiyonlar...

07-10-2022

BAŞÖRTÜSÜ MEVZUSU

Türkiye’deki siyaset sosyolojisi batılı ülkelerle kıyaslandığında gerçekten inanılmaz farklı dinamiklere sahip. Detaylandırmak için örnek vererek anlatacağım. Örneğin AKP seçmeni yanlış bir şey olduğunda dahi bu yanlışı kendi liderleri veya partilerinden biri yaptıysa görmezden gelmeyi tercih ediyorlar.

Fakat özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun her sözünü, davranışını inceleyip onun üzerinden eleştiri malzemesi yaratmaya çalışıyorlar.

Örneğin Kılıçdaroğlu bir gaf yaptıysa topyekün bir taarruza geçiyorlar. Abdulkadir gerekeni yapıyor falan…

Ancak kendi liderlerinin yıllar içerisindeki 180 derece farklı açıklamalarını hiç duymak istemiyorlar, görmüyorlar.

Bu davranış şekli partizanlıktır ve bu AKP ile giderek normalleşmeye başladı.

Bana garip gelen bu değil. Bana garip gelen muhalif seçmenin tavrı açıkçası.

Türkiye’de şuan da nefes alıyor diye Kemal Kılıçdaroğlu’na kızacak muhalif seçmen, CHP’li seçmen var. En ufak bir yanlışta en büyük tepkiyi veren yine bu kitle.

Hatırlayın gazeteci meselesi üzerinden İmamoğlu’na neler söylendi… Eleştiren kitlenin büyük çoğunluğu kendi partisindendi. En azından muhalif kesimdendi…

Bu parti içi demokrasi ya da vatandaşların vatandaşlık bilinci açısından güzel olabilir. Ama Türkiye böyle bir ülke değil.

Bu yapıldığı anda hiçbir hatasını kabul karşı taraf zorbalaşıp, psikolojik üstünlüğü ele geçiriyor. Otokrat bir anlayışa sahip bir kitleye demokrasi çiçeği refleksi gösterilmez.

Sözlerim yanlış anlaşılmasın… Ne demek istediğime yavaş yavaş geleyim…

Kemal Kılıçdaroğlu artık bence ülkenin gündemi olmayan başörtüsü konusunda yasa teklifi getireceğini söyledi.

Ortalık ayağa kalktı!

Vay efendim yok işte Türkiye’nin sorunu bu muymuş? Yok Kılıçdaroğlu AKP’nin ekmeğine yağ sürüyormuş falan filan…

Yahu biraz rasyonel olun ey muhalifler…

Kılıçdaroğlu yıllardan beri endişeli muhafazakarların endişelerini gidermek amacıyla muhafazarlar dışında tüm grupları endişeli hale getiren bir siyasi anlayışın elindeki kozu boşa çıkardı.

Değerli gazeteci İsmail Saymaz’ın tabiriyle “Kılıçdaroğlu, adeta siyasi rehine muamelesi gören başörtülüleri Erdoğan’ın elinden çekip almak için kalıcı bir çözüm getirmeyi teklif etti.”

Sonrasında Erdoğan yine hakaret ve küçük gören cümleleriyle “CHP’nin faşist bir parti olduğunu, samimi olmadığını” vs dile getirdi.

Artık gerçekten bu üslup bu ülkeye zarar veriyor. Toplum; lideri örnek alıp kaba bir topluma evrilmeye başladı.

Erdoğan devamında bugün kendisine başörtüsü konusunun gündemlerinde olup olmadığı ile ilgili soruya "Başörtüsüyle alakalı herhangi bir şey yoktu. Niye? Çünkü bizim böyle bir problemimiz yoktu. Çözmüşüz bunu. Şimdi biz bunu çözdüğümüze göre bu bizim gündemimizde niye olsun? Bu beyefendi getirdi bunu gündeme koydu. Bu da ne oldu? Bu pek pas vermekten de anlamaz ama farkında olmadan bize bir pas verdi. Bizim de golü atmamız lazım” şeklinde cevap verdi.

Pas ne, gol ne diye düşünürken hemen öğrendik ki bir aile yapısıyla ya da ailenin korunmasıyla ilgili düzenleme paketi çalışıyorlarmış. LGBT ile ilgili de maddeler olacakmış.

Bunun üzerine de ilk baştan tüm muhalifler “Kılıçdaroğlu yüzünden daha da yasaklar gelecek” yorumu yapmaya başladılar.

Gerçekten mantıksız…

Arkadaşlar siz hala anlamadınız mı?

Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset yapma tarzı rakiplerini küçük görüp, aşağılayıp, onların beceriksiz olduğu algısını yaratmak üstüne kurulu. Üslubu da bu yönde zaten. Dolayısıyla iki alakasız konuyu birleştirip Kılıçdaroğlu’nun özgürlükçü seçmenine “Bak senin liderin benim ekmeğime yağ sürdü” mesajı veriyor.

Ve bunu oy kazanmak için yapmıyor. Artık Erdoğan’ın muhaliflerden oy almak gibi bir amacı yok. Bunu net olarak görüyoruz. Kendi kitlesini bir arada tutup, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadık seçmeninin en azından Kılıçdaroğlu’na oy vermemesini sağlamak ona yetiyor gibi davranıyor.

Dolayısıyla eğer böyle bir yasa düzenlemesi gelecekse Kılıçdaroğlu böyle bir çıkış yapmasa da gelecekti.

O yüzden muhaliflerin artık birbirini yiyip, bitirmesinin bir sonu olmalı…

En sevdiğim komedi filmlerinden Ölümlü Dünya’dan bir replik aklıma geldi şimdi.

“Sol kendi içinde fraksiyonlara bölündüğü için bugün bu halde değil miyiz?”

Ben de diyorum ki muhafelet kendi içinde fraksiyonlara bölünmesin. Bir olunsun artık….

Otokrasiye mi, demokrasi mi?

Bunun için sandığa gidilecek…

He bu arada…

Ülkenin esas gündemi bu değil. Bunu da biliyorum.

 

KANIMA DOKUNAN ŞEY

Benim en çok kanıma dokunan ne biliyor musunuz?

Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi yaşanıyor. Türk Lirası tarihinin en değersiz günlerini yaşıyor.

Ülkede mülteci krizi var.

Halinden memnun, mutlu insan kalmamış...

Ve iktidar partisi pişkin pişkin gülerek, insanlara hakaretler ederek, yukarıdan bakarak konuşuyor.

Yani insanda biraz mahcubiyet olmalı.

"İşte farkındayız, özür dileriz ama düzelteceğiz" falan olur.

Yav üzülme numarası bile yapmıyorlar artık ya.

Çok ilginç gerçekten…

 

 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?