Olmayan Demokrasi

Olmayan Demokrasi
27-11-2022

Üzülerek söylüyorum ki Türkiye’de demokrasi problemi kültürel bir boyuta evrildi.

Bunun seçimlerle bir ilgisi yok. Demokrasinin tek kıstası seçim değildir.

Seçime katılanların eşit bir yarış içerisinde olup olmamaları, kendilerini halka eşit sürelerde anlatıp anlatmamaları, devletin gücünü ne ölçüde kullanıp, kullanmadıkları bu noktada önemli etkenlerdir.

Türkiye’de maalesef dengeli olması gereken tüm bu süreçler Recep Tayyip Erdoğan ve AKP lehine kullanılıyor.

Bu süreç uzun yıllar devam ettikçe bu sürece ek olarak sosyal baskı da beraberinde geliyor. Esasında Türkiye siyasi tarihindeki herhangi bir siyasi liderden biri olan Recep Tayyip Erdoğan ilahlaştırılıyor. Dolayısıyla en ufak bir eleştiride ceza alma korkusu devreye geliyor.

İnsanların siyasetçileri eleştirilmekten korktuğu bir ortam demokratik değildir. 

“Konuşursam, yazarsam başıma bir şey gelir” diye düşündüğünüz anda anti-demokratik bir ülkedesiniz demektir.

“Ben Recep Tayyip Erdoğan’ı beğenmiyorum. Sevmiyorum. Desteklemiyorum” şeklindeki bir cümleyi korkmadan kurabilmektir demokrasi. Bir siyasetçiyi sevmek ya da sevmeme konusunda özgür olmaktır.

Türkiye’de devletçilik her zaman kurucu ilkelerden biri olmuştur. Bunu inkar edemeyiz. Ancak günümüzde yaşanan parti devleti kavramına çok daha benzer bir durum.

İktidar kendisini tam anlamıyla devletleştirmiş durumda. Kendilerine gelen eleştirileri devlete eleştiri olarak lanse ediyorlar. Aslında öyle olmadığını biliyorlar ama kendi seçmenlerine ve kamuoyuna “Devleti eleştiriyor. Terörist bu!” mesajı veriyorlar.

Tüm bakanlar bu konuda özel olarak eğitilmiş sanki. Atanmış bir bürokrat olarak tüm milletvekillerinden, tüm muhaliflerden kendilerini üstün görüyorlar. Ve en ufak bir eleştiride her türlü suçlamayı, hakareti kendilerine hak sayıyorlar.

Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan’ı bu şekilde mitleştirerek Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısına konumlandırmaya çalışıyorlar. Erdoğan kendisinin en büyük siyasi rakibini Atatürk olarak görüyor.

Ne beyhude bir çaba… Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Kurtuluş Savaşı'nın büyük komutanı kendisinden sonra gelen hiçbir lider kıyaslanamaz. Ne şimdi ne de sonra…

Televizyondan veya sosyal medyadan bakanların konuşmalarını gördükçe utanıyorum. Devlet adamlığının özel bir dili, sakin bir üslubu vardır.

Diksiyonuyla, üslubuyla, seçerek kullandığı cümleleriyle örnek kişiler olması gerekir bakanların…

Ancak özellikle İç İşleri Bakanı ne zaman eleştirilse karşısındakilere her türlü hakareti ediyor, bağırıyor, çağırıyor, mahalle kavgalarındaki gibi dikleniyor.

Vatandaşların güvenliğinden sorumlu bakan böyle davranıyor. Gerisini siz düşünün…

Oturdukları koltuklardan hiç kalkmayacaklarını düşünüyorlar sanırım.

Bu da garip…

Seçim dediğiniz şey kaybedilme olasılığı olan bir kavramdır. Kaybetmekten korkan kişi bu kadar uç noktalarda davranışlar sergilemez. Demek ki sonsuza kadar seçimleri bir şekilde kazanacaklarına inanıyorlar.

Ve daha kötüsü hem Cumhurbaşkanı hem de İç İşleri Bakanı hemen hemen her konuşmalarında muhalefeti terör örgütlerinin isimleriyle yan yana getiriyorlar.

Böyle bir şeyi dünyanın en antidemokratik ülkelerinde bile görmedim.

Türkiye böyle bir huzursuzluğu, böylesine bir toplumsal gerginliği hak etmiyor.

Alım gücü hiç bu kadar düşmemişti. Bundan sorumlu olanların artık siyasi sahneden çekilmeleri gerekirken, yaşananlara bakın.

Ve en kötüsü...

Demokrasimizin 100'üncü yılına girecekken halk demokratik kazanımların ne olduğunu unutmuşcasına, devleti yönetenlerin bu kibirli ve tehlikeli davranışlarını normal karşılıyor...

Ne diyeyim.

Utanıyorum.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?