Almanya’da ırkçı bir saldırı sonucu hayatını yitiren Amadeu Antonio’nun ölümünün üzerinden 35 yıl geçti. Ancak onun adı, Almanya’nın aşırı sağcı şiddetle gerçek anlamda yüzleşmemesinin hâlâ en acı sembollerinden biri.
Amadeu Antonio, bu ülkede çalışmak, yaşamak ve tutunmak isteyen binlerce göçmenden biriydi. Angola’dan o dönemdeki Doğu Almanya’ya sözleşmeli işçi olarak gelmişti. Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinin “özgürlük” ve “umut” vaat ettiği yıllarda, 6 Aralık 1990’da Eberswalde’de, ırkçı nefretin hedefi olarak öldürüldü.
Ölümden Sonra Gelen İkinci Hayal Kırıklığı
Onu öldüren sadece saldırganların tekmeleri değildi. Ardından gelen yargı süreci de birçok kişi için ikinci bir hayal kırıklığına neden oldu. Faillerin cinayet yerine “ölümle sonuçlanan yaralama” suçundan cezalandırılması, Amadeu Antonio’nun adını Almanya’daki adalet tartışmalarının da sembolü hâline getirdi.
Bugün hâlâ birçok kişi ve kurum bu ölümü ırkçı bir cinayet olarak anıyor. Çünkü Antonio’nun ölümü, bireysel bir şiddet olayı değil; ırkçılığın insan hayatını nasıl değersizleştirdiğinin acı bir göstergesiydi.
Kurumsallaşan Hafıza
Amadeu Antonio’nun adı bugün yalnızca bir kurbanı değil, aynı zamanda görmezden gelinen ırkçı şiddeti ve eksik kalan adaleti hatırlatıyor. 1998’de kurulan Amadeu Antonio Vakfı ise bu hafızanın kurumsallaşmış hâli olarak, Almanya’da ırkçılığa karşı mücadelenin simgelerinden biri olmaya devam ediyor.
Resmî Rakamlar ile Gerçekler Arasındaki Uçurum
Resmî kayıtlara göre Almanya’da aşırı sağcı şiddetin ölümle sonuçlanan 117 kurbanı var. (1) Oysa, Amadeu Antonio Vakfı’nın 1990 yılından sonra yaptığı titiz çalışmaları, bu sayının en az 221 olduğunu gösteriyor. (2) Aradaki ırkçı motifli olarak tanınmayan 104 cinayet, sadece istatistiksel bir fark değil; devletin adaletle, sorumlulukla ve demokrasiyle kurduğu ilişkinin de bir yansıması.
Soruşturmanın İlk Anında Kaybolan Nefret
Bu boşluk tesadüfen oluşmuyor. Daha soruşturmanın ilk anında, polis ve savcılık makamları çoğu zaman ırkçı ya da aşırı sağcı motifi “asıl neden” olarak görmekten kaçınıyor. Kolay kanıtlanabilir bireysel çatışmalar öne çıkarılıyor, ırkçı nefret ise ikincil bir unsur, hatta önemsiz bir ayrıntı gibi ele alınıyor.
Bunun bedelini mağdurlar ve yakınları ödüyorlar: Sadece sevdiklerini kaybetmiyor, aynı zamanda devlet tarafından ikinci kez yaralanıyorlar. NSU davalarında yaşananlar, bunun vicdanları sızlatan, adalete güveni zayıflatan en somut örneği; saldırganları aramak yerine kurbanların yakınlarının polis sorgusuna alındığı ve uzun süre zan altında bırakıldığı yıllar hâlâ hafızalarda yaşıyor.
Mahkeme Salonunda Süren Körlük
Sorun sadece polisin araştırma ve aydınlatma süreciyle sınırlı değil, mahkeme salonunda da devam ediyor. Alman ceza hukuku ırkçı ve insanlık düşmanı saikleri cezayı ağırlaştırıcı neden saymasına rağmen, mahkemeler çoğu zaman “daha kolay” yolu tercih ediyorlar. Cinayet yerine “insan öldürme” suçuna göre karar veriliyor ve asıl gerekçe ve ağır cezai müeyyide gerektiren suç, mahkeme dosyalarında silikleşiyor.
Tanınmanın Anlamı
Oysa devletin bu ölümleri resmen ırkçı nedenlerle işlenmiş bir suç olarak tanıması, sembolik bir jestten ibaret değildir. Bu tanıma, geride kalanlara “yalnız değilsiniz” demektir. “Neden öldürüldü?” sorusuna verilen açık ve dürüst bir cevaptır. Aynı zamanda toplumun tamamına verilen bir mesajdır: Devlet dediğimiz güç, bu tür olayları basitleştiremez ve asla inkâr edemez.
Unutulan Her Ölüm, Silinen Bir Gerçek
Dahası, tanınmayan her ölüm, toplumsal hafızadan silinen bir gerçektir. Irkçılığın ve yabancı düşmanlığının ölümcül sonuçları görünmez kılındıkça, onlarla mücadele de zayıflar. Gerçekçi bir önleme politikası ancak gerçekçi bir yüzleşmeyle mümkündür.
Açık Çağrı
Amadeu Antonio’nun 35. ölüm yıldönümü, sadece bir anma değil; devlete yöneltilmiş açık bir çağrıdır. Yargıdan emniyete, siyasetten bürokrasiye kadar herkesin, önyargı saikli suçlara bakışını değiştirmesi gerekir. Aşırı sağcı/ırkçı şiddetin tüm sonuçları ve kurbanları eksiksiz tanındığında, Almanya sadece geçmişle yüzleşmiş olmayacak; aynı zamanda demokrasiye, insan onuruna ve hukukun koruyucu gücüne sahip çıktığını da göstermiş olacaktır. En önemlisi de, yıllardır adalet bekleyen ailelere, yaraların nihayet sarılabileceği umudunu verecektir.
Kaynak:
1-Tötungsdelikte im Phänomenbereich Politisch motivierte Kriminalität-rechts in den Jahren 2019 und 2020
https://dserver.bundestag.de/btd/19/252/1925216.pdf
2-Todesopfer rechter Gewalt
https://www.amadeu-antonio-stiftung.de/todesopfer-rechter-gewalt/
