Saltanattan Cumhuriyete-4

Saltanattan Cumhuriyete-4
29-10-2023

"Benim nâciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır.

Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır."

Mustafa Kemâl ATATÜRK

 

GİRİŞ…

Ulus olarak bu yıl 100. yıldönümünü kutlamakta olduğumuz Cumhuriyet, dört yıl süren bir zorlu mücâdelenin ardından kazanılmıştır. Dört bölüm hâlinde hazırlanan ve son bölümü de bugün paylaşılan bu makale dizisi kapsamında yok oluştan kurtulmanın, bağımsızlığı kazanmak için yapılan mücâdelenin ve Türk milletinin var olma savaşının Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilme süreci okuyucularla paylaşılmıştır. Bu gurur hepimizin. Şerefle, gururla ve esenlikle Cumhuriyetimizin sonsuza dek var olması dileğiyle...

 

SAKARYA…

Yunan kuvvetleri Sevr'i gerçekleştirmek ve Türk Ordusunu katî sonuçlu bir imhâ muharebesiyle yok etmek için 10 Temmuz 1921 tarihinde Batı Cephesinden genel bir taarruza geçti. İnsan gücü, silah ve teçhizat bakımından iki kat üstün durumdaki Yunanlılar Afyon, Eskişehir, Kütahya ve Bilecik'i işgâl ettiler. Batı Cephesi Karargahına gelen Mustafa Kemâl Paşa daha fazla kayıp verilmesine mânî olmak için yeni bir strateji belirleyerek İsmet Paşa'ya Türk Ordusunun Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmesi direktifini verdi. 5 Temmuz'da Türk Ordusu tamamen Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmişti.

Tarihimize "Kütahya-Eskişehir Muharebeleri" olarak da geçen bu çarpışmalarda ordumuzun insan zâyiatı ile araç ve gereç kaybı büyüktü. Türk Ordusunun Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmesinin yarattığı moral bozukluğu TBMM'yi de etkilemişti. 4 Ağustos 1921 tarihinde TBMM'de yapılan gizli oturumda yorgun orduyu yeniden canlandıracak ve ülkeyi bu bâdireden kurtaracak yegâne çârenin Mustafa Kemâl Paşa'nın "Başkumandan" unvanıyla fiilen ordunun başına geçmesi olduğunda karar kılındı. 5 Ağustos 1921 tarihinde Meclis Başkanı Mustafa Kemâl Paşa’yı TBMM yetkileriyle donatan ve üç ay süreyle Başkumandanlık görevi veren kanun TBMM'de kabul edildi.

Başkomutan artık planını uygulamaya başlamıştı. Hedef, başarıya götürecek tedbirleri süratle almaktı. Bu amaçla 7-8 Ağustos’ta kendi imzasıyla 10 adet "Tekâlif-i Milliye/Millî Vergi" emri yayımlanarak ülkede olağanüstü bir seferberlik başlatılmıştı. Artık millet ve ordu el eleydi ve topyekûn bir harbe hazırlanılıyordu. Başkomutan bu tedbirleri aldıktan sonra 12 Ağustos 1921 tarihinde Polatlı'daki Cephe Karargahına gelerek fiilen TBMM Ordusunun başına geçti.

Yunan Ordusu 13 Ağustos'ta Sakarya'daki Türk mevzilerine doğru ileri harekâta başladı. 23 Ağustos’ta Yunan Ordusunun taarruzu ile 22 gün - 22 gece devam edecek olan Sakarya Meydan Muharebesi başladı. 80 km uzunluğunda ve 20 km. derinliğinde olan cephenin kuzeyi Polatlı’da güneyi de Haymana’da idi. Yunanlılar Polatlı'ya kadar ilerlemişlerdi. Top sesleri artık Ankara'dan bile duyulabiliyordu. Harbin doruk noktası çoktan aşılmasına rağmen Yunanlılar hala katî sonucu alamamışlardı. Bu noktadan sonra düşmanın taarruz gücü, ilerleme kuvveti ve kudreti gittikçe azalmaya başlamıştı. Artık taarruz sırası Türklerindi. Muharebe boyunca cepheden ayrılmayan Başkumandan'ın muharebeyi bizzat ateş hattından takip ettiği ve 10 Eylül 1921 tarihinde başlayan genel taarruz orduyu coşturmuştu. 12 Eylül'de Sakarya'nın doğusu düşmandan temizlenmişti. 13 Eylül'de Yunanlılar ağır zayiat vermiş bir şekilde batıya doğru geri çekilmeye başladılar.

Sakarya Zaferi'nin ardından;

* TBMM tarafından 19 Eylül 1921 tarihinde, Başkumandan Mustafa Kemâl Paşa’ya ''Gazi'' unvanı ve "Mareşal" rütbesi verilmiş,

* 13 Ekim 1921'de Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ile TBMM Hükûmeti arasında Kars Antlaşması imzalanarak doğu sınırları güvence altına alınmış,

* 20 Ekim 1921 tarihinde de Fransızlarla Ankara Anlaşması imzalanarak Güney Cephesinde Fransızlarla çatışmalara son verilmiştir.

Türk topraklarının düşman çizmesi altındaki esâreti birer birer sona eriyordu.

Yaşanan gelişmeler İtilaf Devletlerinin yeni bir barış projesi hazırlamalarına yol açmıştı. Taraflar arasında Batı Anadolu’da 9 Ocak 1921 tarihinde başlayan ve aralıklarla da olsa 12 Eylül 1921 tarihine dek devam eden Türk-Yunan Muharebelerini durdurmaya yönelik ateşkes görüşmeleri, İtilaf Devletlerinin Sevr'le örtüşen teklifleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Artık düşmanı yurttan kovmak için tek bir yol kalıyordu. O da katî sonuçlu bir askerî harekât. Ancak bunun için milletin, ordunun ve TBMM'nin çok iyi bir şekilde savaşa hazırlanması gerekiyordu. Nitekim bunların hepsi de birer birer gerçekleştirildi. Sakarya Zaferi ile Büyük Taarruz arasında Gazi, olağanüstü yetkilerini ve Başkumandanlık unvanını TBMM'nin uzatma kararlarıyla muhafaza etti.

 

BÜYÜK TAARRUZ…

Yunanlılar Sakarya Bozgunundan sonra Afyon-Eskişehir Hattına kadar çekilmişler, bu bölgede mevzilerini kuvvetlendirerek savunmada kalmışlardı. Yunanlıların bulundukları mevzilerden atılmaları, Türk Ordusu'nun kesin sonuçlu bir muharebeyi kazanmasına gerektiriyordu. Ancak bu şekilde düşmanın Anadolu'dan tamamen kovulması mümkün olabilecekti.

Başkumandan tarafından en ince ayrıntılarına kadar hazırlanan Büyük Taarruz Planı 26/27 Temmuz 1922 gecesi Alaşehir'e çağrılan ordu komutanlarına açıklandı. Batı Cephesi Ordularına da 6 Ağustos 1922 tarihinde gizli olarak "Taarruza Hazırlık" emrini verdi.

Büyük Taarruz Planı gerçekten dâhiyâne, bir o kadar da cüretli ve tehlikeli idi. Bu plan, büyük komutanların sevk ve idaresinde başarıya ulaşabilirdi. Bütün riskleri etkisiz kılacak faktör, ne pahasına olursa olsun mağlup olmamak kararıydı. Gerçekten de öyle oldu.

26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30'da topçu ateşiyle Kocatepe'den başlayan Büyük Taarruz, planda öngörüldüğü şekilde süratle gelişmiş, taarruzun ilk günü Yunan hatları yarılmış, ikinci günü başarı genişletilmiş ve Afyon kurtarılmış, üçüncü ve dördüncü günleri Yunan kuvvetlerinin kuşatılması başarılı bir şekilde tamamlanmış, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da gerçekleşen Başkumandan Meydan Muharebesi, Yunan kuvvetlerinin Küçükasya Macerası adına ezici sonuçlar doğurmuş, akabinde 1-9 Eylül döneminde gerçekleşen Takip Hârekatının sonucu İzmir’in kurtarılmasıyla Millî Mücâdele’nin askerî safhası zaferle taçlanmıştır.

 

MUDANYA…

Birbiri ardında ve her biri de başarıyla ve zaferle gerçekleşen Büyük Taarruz, Başkumandan Meydan Muharebesi ve Takip Harekâtı sonunda Millî Mücâdele’nin silahlı mücâdele dönemi başarıyla sonuçlanmış, ilerleyen ve büyük bir tehdit hâlini alan Yunan işgâli ezici bir şekilde sona erdirilmiş, İzmir’in işgâlden kurtarılmasının ardından İtilaf Devletleri tarafından ateşkes talebinde bulunulmuş, bu emsalsiz askerî zafer Türk milleti adına da büyük bir moral olmuştur.

3 Ekim922 tarihinde Mudanya’da başlayan ateşkes konferansı 11 Ekim'de imzalanmış ve 15 Ekim'de de yürürlüğe girmiştir.

 

SALTANAT’IN LAĞVI …

TBMM, 1 Kasım 1922 tarihinde hilâfet ve saltanatı birbirinden ayırarak saltanatın lağvına karar vermek suretiyle bir devri sona erdirdi. BMM Hükûmeti, 5 Kasım 1922 sabahı idareye el konulduğuna dair kararı Refet (Bele) Paşa aracılığıyla İstanbul Hükûmetine tebliğ etti.

 

İNGİLİZ GEMİSİ İLE ÜLKESİNDEN KAÇAN BİR SULTAN…

Vahidettin'in 17 Kasım 1922 tarihinde Malaya isimli bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul'dan ayrılması üzerine Şeriye Vekili Vehbi Efendi tarafından Vahidettin'in hâlifelikten de uzaklaştırıldığına dair 18 Kasım'da fetvâ çıkarıldı.

 

LOZAN…

Millî Mücâdele sona ermiş, şimdi sıra zaferin masa başında kazanılmasına gelmişti…

Günlerden 20 Kasım 1922 tarihinde Lozan Konferansı başladı. Konferans, iki ay süren görüşmelerden sonra kimi konularda uzlaşı sağlanamaması nedeniyle 4 Şubat 1923 tarihinde kesintiye uğradı. 23 Nisan 1923 tarihinde tekrar başlayan görüşmelerin ardından Yeni Türk Devletinin kuruluş belgesi anlamına gelen Lozan Barış Antlaşması 24Temmuz 1923 tarihinde imzalandı. Bu belge Türkün ateşle imtihanının başarıyla sonuçlandığı, onu yok etmek isteyen güçler tarafından da tescil edilmiş ve yabancı işgâlinden tamamen kurtulan Türkiye'nin fiilî toprak bütünlüğü sağlanmıştır.

 

YENİ BAŞKENT…

Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, 9 Ekim 1923 tarihinde TBMM'ne bir maddelik kanun tasarısı teklif eder. Altında kendisinden başka 14 kişinin de imzası olan bu kanun teklifi, 13 Ekim 1923 tarihinde uzun görüşmelerden sonra çok büyük bir çoğunlukla kabul edildi. Kanun maddesi şu şekildeydi; "Türkiye Devleti'nin başkenti Ankara şehridir."

 

CUMHURİYETİN İLANI…

Günlerden 28 Ekim 1923'tü. Gazi Mustafa Kemâl, Çankaya'daki akşam yemeği esnasında, hazır bulunanlara şöyle dedi: ''Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz...''

Bütün hazırlıklar bitmiş ve 29 Ekim günü gelmişti. Gazi Mustafa Kemâl Paşa’nın Cumhuriyet kurulması teklifi, Halk Fırkası toplantısında kabul edildikten sonra TBMM saat 18.00'de toplandı ve Anayasa Komisyonu tarafından "Cumhuriyet Teklifi Mazbatası" hazırlandı. TBMM'de Anayasanın bazı maddeleri değiştirildi. Türkiye devletinin hükûmet şeklinin Cumhuriyet olduğuna ilişkin kanun teklifi ''Yaşasın Cumhuriyet'' sesleri ve milletvekillerinin alkışları arasında kabul edildi. Bunun ardından TBMM'de gizli oyla Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Toplanan oyların sonucunu, TBMM Başkanlık Kürsüsünde bulunan Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, TBMM Genel Kurulu’na şu şekilde bildirdi: "Türkiye devletinin cumhurbaşkanlığı için yapılan oylamaya, 158 kişi katılmış ve 158 üye oy birliğiyle Ankara milletvekili Mustafa Kemâl Paşa Hazretlerini Cumhurbaşkanı seçmişlerdir."

 

SONUÇ…

Yazı dizisinin son bölümü olan bugünkü makaleyi Türkiye Cumhuriyeti’nin dirâyetli kurucu lideri Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ün 10.  Yıl Nutku'ndaki şu ifadelerle bitirmek sanırım çok uygun olacaktır:

"Az zamanda çok ve büyük işler başardık yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk Milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârâne yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla yeterli göremeyiz. Çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız…”

© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

 

KAYNAKLAR:

Akbıyık, Yaşar; “Atatürk’ün Hayatı”, Türkler, C. 16, C. 16, 7. Baskı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.

Arı, Kemâl; I. Dünya Savaş Kronolojisi, Gnkur.Bsmv., Ankara 1997.

Bayrak, M.Orhan; Kurtuluş Savaşı ve Atatürk, Kastaş Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 1990.

Erendil, Muzaffer; Baycan, Nusret; Ökse, Necati; Kabasakal, Hüseyin; Ünsal, Hüsamettin; Askerî Yönüyle Atatürk, GATA Bsmv., Ankara 1981.

Ergin, Feridun; K.Atatürk, Duran Ofset Matbaacılık, İstanbul 1978.

Goloğlu, Mahmut; Cumhuriyete Doğru, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2006.

İğdemir, Uluğ; Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1919-1918, 2. Baskı, TTK Basımevi, Ankara 1988.

Jaeschke, Gotthard; Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi (30 Ekim 1918-11 Ekim 1922), TTK Bsmv., Ankara 1970.

Lewis, Bernard; Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çeviren: Metin Kıratlı), 2. Baskı, TTK Basımevi, Ankara 1984.

Mango, Andrew; Atatürk, (Çeviren: Füsun Doruker), 2. Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul 2004.

Özkaya, Yücel; Sarıkaya, Mehmet; Balcıoğlu Eraslan, Cezmi; Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün Hayatı, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2003.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?