Yemek yalnızca bedenimizi değil, enerjimizi de dönüştürür. Her lokma, yaşam gücümüzü etkiler. Yoga öğretisi, bedeni ruhun tapınağı olarak görür; çakra sistemi ise bu tapınağın enerji kapılarını temsil eder. Bu kapılar — yani çakralar — dengede olduğunda yaşam akışımız da dengelenir.
Peki, bu dengeyi soframızda nasıl kurabiliriz?İşte burada ‘çakra beslenmesi’ devreye giriyor. Yiyeceklerin rengi, yapısı ve enerjisi; tıpkı doğadaki elementler gibi bizdeki enerji merkezlerine karşılık gelir.
Kırmızı yiyecekler (pancar, domates, kiraz) bizi köklerimizle buluşturur; güven hissimizi besler.Turuncular (kayısı, bal kabağı, havuç) yaratıcılığımızı akışa geçirir.Sarılar (limon, zencefil, tahıllar) içimizdeki ateşi uyandırır; cesaret verir.Yeşiller (ıspanak, roka, avokado) kalbimizi açar, yaradanın nuruyla ve sevgiyle bağ kurmamızı sağlar.Maviler (bitki çayları, deniz yosunu, yaban mersini) iletişimimizi arındırır, sözlerimiz kalple çıkar.Mor tonları (üzüm, böğürtlen, incir) sezgilerimizi güçlendirir.Ve beyazlar (hindistan cevizi, soğan, sarımsak) ruhumuzu saflaştırır.
Ama çakraları besleyen yalnızca yiyeceklerin rengi değildir. Niyetle yemek de bir şifa ritüelidir. Sessizlik içinde, farkındalıkla ve şükrederek yediğimiz her öğün, enerji bedenimizi besler.
Bazen sadece “doğru yiyeceği” değil, doğru bilinci seçmek gerekir. Çünkü denge, tabağımızda değil; tabağa uzanan niyetimizdedir.
Şifanın gücü için kendine bir adım at.