Ağladım ve Yandım

11-07-2022

Hiç kimse bilmiyor, yalnız şu ağaç biliyor olan biteni. Gittikçe küçüldün sen ufukta, gittikçe büyüdün içimde. Feri sönmüş, buz kesmiş gözlerin ‘elveda’yı dilinden çok önce deyivermişti. Şu ağaç biliyor içime düşen ateşi.

 

Aklıma düştü gözlerin
boynumu büktüm ağladım
elveda dediğin yerin
yanına çöktüm ağladım

 

Seni sensiz yaşamak kaldı bana. Gören tek sanırdı da; ben seninleydim hep oturduğum masada, okuduğum kitapta ve şiirler boyunca.

 

Oturduk sanki göz göze
hayalinle ben diz dize
iki çay söyledim bize
bir tütün yaktım ağladım

 

Belki… Belli ki yokluğunda daha çok vardın. Daha çok geçtin gözümden, gönlümden. Kalbime bir kesik attı gidişin; her sızlayışta sen vardın, sen çoğaldın.

 

Ateştin bardaktın çaydın
olmazdın bunca, olsaydın
yalnızdım ve yanımdaydın
sanma ki tektim ağladım

 

Elli dirhem fazla geldiği yerdeyim ayrılığın. Dertliyim ama şikâyetçi değil. Senden oldu demem, diyemem. Bebeklerin gülüşünde, karıncanın yürüyüşünde, esen seher yelinde bulmuşsam seni, neden şikâyet edeyim ki…

 

Cihanda sensizlik kadar
ne bir dert ne de çile var
sensizlikte sen vardın yar
ben bende yoktum ağladım

 

Gökten yağmur yağdı gözümdekine eş. Kuşlar dallarda, tellerde yalnız kaldı. Özlem de ne ufak bir kelimeymiş. İçimdekilerin birini bile sığdıramadı içine.

 

Anılar gezdi kanımda
seni aradım yanımda
tespih gibi her anımda
hasreti çektim ağladım

 

Yaprağını kaybeden ağaç mı anlar beni? Dalından koparılan bir çiçek mi? Sanki bir parçam gitti. Geriye kalanların da kalmadı günü güneşi.

 

Her seven boyun eğmiş
ayrılık ne yaman şeymiş
gözden yaş dökmek neymiş
gözümü döktüm ağladım

 

Bir gurbet birikti ki içimde, sılası yok senden başka. Sen diye esti rüzgâr, gelmedin. Sen diye uçtu kuşlar, görmedin. Sen diye çiçeklendi kuru dallar, dönmedin…

 

İçim garip gönlüm darda
gözlerim karşı duvarda
ben her akşam aynalarda
yüzüne baktım ağladım

 

Vardı, yok oldu. Tozlu yollarda ki ayak izleri bile silindi. Ne kaldı geriye? Hiç… Hiçten öncesi de yok hiçten ötesi de. Elimde kalan yoklukla mı avunayım? Benim gibi var mıdır böyle divane? Aşık-ı sadık benim sanki, Mecnun'un adı dolanmış bir kere dillere. Leyla ne bilsin bunca sevildiğini? Gitmek ona düştü; kalmak bana, sanmak bana, yanmak bana…

 

O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı.

Böylesi bir yangını görmedi nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.

 

Yandıkça kül oldu varlığım. Bir zaman geçti üstünden; yıl mı desem, ay mı desem, an mı? Küllerinden yeniden doğdu sonra kalbim. Kalbim ki yıllarca boşa gezdirmişim.  Anladım kül olmalıymış, kul olmak için. Tüketmeliymişim içimdekileri, kalmayıncaya kadar hiçbir şey…

 

Sırrına erince hiçin
ben sen oldum bitti niçin
yanağına değmek için
gözümden aktım ağladım

 

Bu sefer başka türlü ağladım, başka türlü yandım. 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hümeyra
Hümeyra 2 yıl önce
Değerli okurlar, yazıda geçen şiirler SERDAR TUNCER ve NURULLAH GENÇ'E aittir. İyi okumalar dilerim.
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
İlahî bir aşkı beşerî aşk danteliyle örterek anlatmışsınız. Üdlûbunuz ne kadar da yanık, samîmî... Ellerinize sağlık Hoca'm
Hümeyra
Hümeyra 2 yıl önce
Çok teşekkür ediyorum hocam, değerli yorumlarınız için. Begenmenize çok sevindim. Hürmetlerimle...