Büyük İşleri Sadece Büyük Milletler Yapar

27-08-2022

 Tarihini bilmeyen bir millet ya yıkılır ya da başka ulusların kölesi haline gelir. Bu yazıyı da tarihinizi unutmayın diye yazıyorum.

    Atilla’dan Alparslan’a, Timur’dan Selçuk Bey’e,  Fatih Sultan Mehmet’ten Atatürk’e kadar Türk Milleti çok sayıda komutan ve devlet adamı yetiştirmiştir. Türk tarihi,  savaşta hileyi sanatçı gibi kullanan çok sayıda mareşallerin de varlığına tanıklık etmiştir. Halkın genelini ilgilendirmeyi bir kenara bırakın, bir milletin var olmasını sağlayan şanlı 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMININ bilinmeyen, belki de pek az konuşulan gerçekliklerini hadi gelin hatırlayalım.

  Yıl 1918… Dört yıl boyunca süren savaş bitmiş yaklaşık altı asırdır varlığını devam ettiren Osmanlı dağılmıştı. Arkasına İngiltere’yi de alan Yunan ordusu, topraklarımızda adeta cirit atıyordu. Osmanlı ise ordularını dağıtmış ve tamamen teslimiyetçi politikalarla var olmaya çalışıyordu. Başkent İstanbul işgal edilmiş, İngilizler tarafından 16 Mart 1920 yılında Osmanlı Meclisi basılıp dağıtılmış, hatta Osmanlı Devletinin kurucu Osman Bey’in mezarına bile Yunan bayrağı çekilmişti. Bu durum hem Yunanlıları hem de Türkleri Anadolu’dan atma hayali kuran İngiltere için çok memnun edici durumdu. Hesaba katmadıkları birisi bu oyunu kökünden bozacak ve bu hayallerini kursaklarında bırakacaktı. Bu kişi MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ten başkası değildi elbette. Mustafa Kemal liderliğindeki Türk Milleti elinde avucunda neyi var neyi yoksa ortaya koydu. Düzenli ordu oluşturuldu. Kurulan bu ordu 1. ve 2. İnönü savaşlarını kazandı. Bu zaferle birlikte düşman ilerleyişi de durdurulmuştu artık. Yunanılar ise bu yenilgi sonrası İngiltere’den silah ve cephane yardımı alarak tekrar saldırdı Bu dönemde yapılan. Eskişehir - Kütahya savaşı kaybedildi. Atatürk, İsmet Paşa’nın yanına gider. Onu üzgün ve bitmiş halde bulur. İnönü, Atatürk’e “HER ŞEY BİTTİ” der. Atatürk ise “HENÜZ DEĞİL İSMET, ASIL ŞİMDİ KAZANDIK” der. Atatürk, İsmet Paşaya orduları Sakarya’nın doğusuna çekme emri verir ve tarihe geçen şu cümleyi söyler: “Bırak gelsinler. Onları vatanın harim-i ismetinde (Mukaddes vatan toprağında) boğacağım”. Ricat, yani geri çekilme. Türklerin Orta Asya steplerinden beri uyguladığı bir savaş taktiği. İşte Mustafa Kemal’in de yaptığı buydu. Mustafa Kemal 12 Ağustos 1921 yılında orduların başına geçer ve savaş tarihine geçecek şu emri verir:  “HATTI MÜDAFAA YOKTUR; SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR. VATANIN HER KARIŞ TOPRAĞI VATANDAŞ KANI İLE SULANMADIKÇA TERK EDİLEMEZ”. Sakarya Meydan Savaşı 22 gün 22 gece sürer ve Türk ordularının zaferi ile sonuçlanır. Şimdi sıra düşmanı yurttan tamamen atmaya gelmiştir. İngilizlerin de desteğini alan Yunanlılar Afyon- Eskişehir yönünde kendilerine göre güçlü dedikleri yeni bir hat kurmuşlardı. Uzun süren savaşlardan millet yorulmuştu artık. Atatürk çalışmalarını hızlandırdı. Ne yapıp edip düşman yurttan atılmalıydı. Bu millet Yunanlılara esir düşemez. Atatürk düşünür ve akademideyken yazdığı notu hatırlar.” CESARET GÖSTEREN VE TEHLİKEYE ATILAN KAZANIR”. Atatürk, tam da buna uygun davranacaktı şimdi. Yunanlıları en güçlü olan yerden, Afyon’dan, vuracaktı. Mustafa Kemal’in akademiden de hocası olan Yakup Şevki Paşa bu plana karşı çıkar. Bu kararı alanların tarih ve millet huzurunda suçlu olacağını söyler. Mustafa Kemal’in sözü gayet nettir: “ KİMSE KAYGILANMASIN TARİH VE MİLLET KARŞISINDA SORUMLULUK BANA AİTTİR”. Atatürk’e göre tek çare düşmanı beklemediği, en güçlü olduğu yerden vurup yok etmektir. Karar alınmıştı. 15 Ağustos gününe kadar tüm hazırlıklar tamamlanacaktır. Taarruzun tam gününü ise sadece Mustafa Kemal bilmektedir. Taarruz kararı henüz hükümete bildirilmemişti. Mecliste ise Mustafa Kemal’e çok sert eleştiriler yöneltilir. Bunu gören Yunanların ise keyfine diyecek yoktur.

 Bu arada hemen şunu da söyleyelim. Büyük taarruz için seçilen tarih de hiç rast gele bir tarih değildir. Türklerin Bizanslıları yenerek Anadolu’ya girdiği tarihi seçer Mustafa Kemal. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi. Bakın o dönemde ortalık bu kadar gerginken Yunan Başkomutanı Hacıanestis arkasından eksik etmediği yabancı basın mensubunun sorduğu “Cepheyi gezdiniz. Mustafa Kemali gördünüz mü?” sorusuna nasıl cevap veriyor: “Mustafa Kemal mi? Karşımda öyle birisini göremiyorum”. Mustafa Kemal ise Hacıanetis’e cevabını sona saklamaktadır. Plan şudur: “Düşman, Afyon güney batısından çevrilerek Eskişehir’den indirilecek süvari birlikleri ile çembere alınacaktı. Bu Türklerin büyük bir ustalıkla uyguladığı savaş taktiği olan “KURT KAPANI” taktiğinin ta kendisidir”.  Herkesin Ankara’da sandığı Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa, İsmet Paşa’da ordadır. Ağır ağır yürüyerek Kocatepe’ye doğru hareket ederler. Kocatepe, bir orduyu saklamak için tabiatın en büyük nimetiydi. Saatler 04.00’ü gösteriyordur. Her şey hazır. Ani bir baskınla düşman dağıtılacaktır. Ama tam o sırada hiç hesaba katılmayan bir şey oldu. Her tarafı sis kaplar. Zaman geçer ama sis bir türlü kalkmaz. Bu Atatürk’ün çok canını sıkar. Ağır ağır karargahından çıkar, kayalığın ucuna kadar gider ve hepimizin bildiği o resim çekilir. “ Eli dudağının arasında yürürken ekipten birisi o tarihe tanıklık eden resmi çeker. Biraz sonra bir mucize olur ve sis dağılır. Toplar ateşlenir. Cephane azdır. Düşman etkisiz hale gelene kadar cephane bitmemelidir. Türk topçu birlikleri o kadar güzel atışlar yapar ki 26 Ağustos sabahı Yunan birlikleri çöker. 30 AĞUSTOS SABAHI Türk ordusu taarruza kalkar. Atatürk bizzat ordunun başındadır. Ordunun zafere doğru gittiğini, düşmanın çil yavrusu gibi dağıldığını gören Mustafa Kemal ayağa kalkar, sigarasını atar ve Yunan Başkomutanına cevabını şimdi haykırır: “HACIANESTİS, GELDE ORDULARINI KURTAR”. 26 Ağustos ile başlayan savaş 30 Ağustos Başkomutanlık Zaferi ile kesin sonuca ulaşır. Mustafa Kemal’in üstün zekasının başka bir örneği olan durum da şöyledir: Düşman, kaçabilmesi için dört tarafından değil üç tarafından sarılmıştır. Bir taraf bilerek açık bırakılmıştır. Bu açık alandan düşmanın kaçtığını gören Mustafa Kemal ordularına şu emri verir: “ORDULAR! İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ. İLERİ”.

  Son olarak şunu da belirterek bitirmekte fayda var: “Milli Bayramlar gelmeden önce kulağı arızalananlara, bir gün önce yatak döşek yatıp ertesi günü iyileşene, inatla bu millete milli bayramlarını kutlamayı yasaklayan zeka sorunu yaşayan tek hücreli canlılara da duyuralım:  Bağımsızlığı için imkansızı başaran bir milletin destanıdır 30 Ağustos.

  1. 19 Mayıs 1919 Atatürk’ü anma Gençlik ve Spor Bayramı
  2. 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve çocuk Bayramı
  3. 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı
  4. 30 Ağustos 1922 Zafer Bayramı
  5. 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi

  Unutanlar, iktidar soytarılığı yapıp orasından burasından bayram icat ederek bunu Milli Bayram gibi tanıtanlara, bunu köşelerine taşıyan yalakalara hatırlatırım. Yukarda yazdıklarım dışında başka bir bayram yoktur ve de millet olarak da TANIMIYORUZ. Türk Milletinin yukarıda yazdıklarım dışında başka Milli Bayramları yoktur.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?