
Bu haftaki yazıda hayat pahalılığı, işsizlik, enflasyon gibi sorunları yazarım diye düşünmüştüm. Ama bu unsurlarla o kadar içli dışlı olduk ki enflasyon azalsa da halk bir türlü hissedemiyor. Her geçen gün daha da dibe vuruyoruz. Defalarca anlatmama rağmen değişen bir şey yok. Gelin bu yazıda size Sevr’in nasıl canlandırılmaya çalışıldığını, ülkenin son sürat nasıl dağıtılmak üzere olduğunu ve işin en acı tarafı ise bu işin bizzat ülkeyi 23 yıldır yöneten tarafından yapıldığını anlatayım. Hiç kuşkusuz ki asır dünyaya hükmeden Osmanlıyı içten içe kemiren bir kavramla başlayalım.
KAPİTÜLASYONLAR...
BİRİNCİ EVRE
İlk kapitülasyonlar Macaristan, Sırbistan ve Akdeniz kıyısındaki Arap ülkeleri tarafından verildi. Bu 15-16. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu da aynı nedenlerle Venedik, Ceneviz ve Fransızlara kapitülasyonlar vermişti.
İKİNCİ EVRE
15. yüzyılda Hindistan'a deniz yolunun keşfi üzerine başladı, zamanla Avrupa’nın merkantalist politikasının aracı haline geldi. 1740 yılında I. Mahmut ve XV. Louis arasında yapılan bir anlaşmayla sürekliliği olan devletlerarası bir ticaret sözleşmesine dönüşmüştür. Bu evre sırasında Osmanlı hâlâ kendine yeterli bir ekonomik birimdi.
ÜÇÜNCÜ EVRE
Bu evre ‘’eşitsiz mübadeleyle başladı. 19. yüzyıldaki sanayi devrimi ise her şeyi değiştirdi. Osmanlı topraklarını Avrupa'ya pazar olarak açan Baltalimanı Antlaşması, yalnızca bir ticaret değil aynı zamanda ileri düzeyde bir kapitülasyon anlaşmasıydı. İhracat yasağı ve devlet tekelleri kaldırıldı. Yabancı tüccarlar yerli tüccarlarla aynı haklara sahip oldu. Bundan sonra Osmanlı artık mamul mal üretemeyecek hale geldi. Osmanlının borçlanmaya başlaması kapitülasyonlarla birleşince, Osmanlı kendisini önce Umumiye ‘ye teslim etmiş, ardından yabancı şirketlere çok büyük imtiyazlar vermiş ve sonunda Sevr Antlaşması'nın Osmanlının tüm maliyesini elinde tutacak olan bir Maliye Komisyonu kurulmasını öngören 232. Maddesini kayıtsız şartsız kabul etmiştir.
Osmanlı vatandaşları da Avrupa devletlerinde, bir Avrupalının Osmanlı ülkesindeki sahip olduğu haklara sahipti. Ancak Osmanlı ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanmaktaydı ve Avrupa ülkelerinde ticaret yapacak herhangi bir kesimi yoktu. Ayrıca Avrupalı devletler kendileri Osmanlı Devleti'ne mal ihraç ederken gümrük vergisi ödememelerine karşın, Osmanlı malları ithal edilirken gümrük vergisi alıyorlardı. Yani fiilen Osmanlı Devleti'ne bir avantaj getirmiyordu. (Burada yazdıklarım size bir yerden tanıdık geldi mi?)
Öve öve bitiremedikleri II. Abdülhamit’e gelince... Demiryolları, madenler, bankalar, belediye hizmetleri, sanayi kurumları, limanlar, tütün, hatta en temel vergileri, imtiyazlı yabancı şirketlere teslim etti. Devlet bürokrasisini 23 yıldır elinde tutanlar ise sürekli satıyor; Sümerbank’tan Etibank’a, Petkim’den Tüpraş’a, SEKA’dan Şeker Fabrikalarına kadar onlarca Kit, “babalar gibi” satıldı. Hatırlarda kalan bir başka satış ise Katar Emiri El Sani arasında imzalanan 10 maddelik anlaşma ile Borsa İstanbul’un yüzde 10’luk hissesinin satışı oldu. Bunun gibi nice örnekleri günümüzde görmek mümkün. Bunun son halkası ise ABD ile yapılan anlaşma. Biz ABD’ye uyguladığımız vergileri kaldırdık. Onlarınki duyuruyor. Parasını vermemize rağmen üretim ortağı olduğumuz savaş uçaklarını almayı bırak paramızı bile vermediler. Ve tabiki 45 yıl boyunca ABD’den doğalgaz alımı... Şimdi bu satırları okurken diyebilirsiniz. Ama biz doğalgaz buluyoruz. Nereye gitti onlar? Bu iş Jelibon bulmaya benzemiyor. Durun hemen üzülmeyin o bulunan doğalgazı da Kanadalı şirkete 49 yıllığına sattık. Sevri imzalayanlar bile bunu hayal edemezlerdi eminim.
ATATÜRK MODELİ
1931-1939 arasında Mudanya-Bursa Demiryolu Türk A.Ş., İstanbul Türk Anonim Su Şirketi, İzmir Rıhtım Şirketi, İstanbul Rıhtım, Dok ve Antrepo Türk A.Ş., İzmir-Afyon-Bandırma-Manisa hattı, Aydın Demiryolu Şirketi, İstanbul Telefon Türk Anonim Şirketi, Ereğli Şirketi, İzmir Telefon Türk A.Ş., İstanbul Elektrik Türk A.Ş., Üsküdar ve Kadıköy Elektrik Türk A.Ş., İstanbul Tramvay Şirketi, İstanbul Türk Anonim Tünel Şirketi, Ankara Elektrik, Ankara Havagazı ve Adana Elektrik Türk AŞ... vb. yabancılardan satın alınıp millileştirildi.
SON ZÖZ
Türkiye, ülke kaynaklarını yabancılara teslim eden II. Abdülhamit modeliyle değil, ülke kaynaklarını yabancılardan satın alıp millileştiren Atatürk Modeliyle kurtulur. Tek gerçek budur.