Büyüme mi, Kalkınma mı?

Büyüme mi, Kalkınma mı?
01-03-2023

Büyüme rakamları açıklandı. Sizi rakamlara boğmayacağım. Ama şunu da söylemek lazım. Nedir bu büyüme denilen olgu? Çok fazla büyümek mi daha iyidir, yoksa insanların yaşam standartlarının yükselmesi mi? Gelin filmi en başından başlayarak anlatayım size.

Büyüme dediğimiz olayın özü şudur aslında: “Belli bir dönem içinde üretilen mal ve hizmetlerdeki artışın Milli Gelirde yarattığı artıştır”. “Kalkınma dediğimiz olay ise çok daha farklı bir olaydır. Elde edilen gelire bağlı olarak insanların yaşam standartlarında iyileşmedir”. Arasında ki temel fark nedir? Ekonomik büyüme genelde geri kalmış ülkelerin odaklandığı bir kavramdır. Bakın size ufak bir ayrıntı daha. Gelişmiş ülkelerin neredeyse hepsi ekonomik büyümeyi sağlamıştır. Ama geri kalmış bir ülkeyseniz kalkınma ile çok fazla işiniz olmaz. Övündüğünüz sadece anlamsız rakamlardandır. Kaldı ki olağan dönemlerde zaten Türkiye’nin ortalama büyüme hızı yüzde 5 ile yüzde 7 arasındadır.

Gelelim işin ayrıntısına. Büyüme rakamları içinde dikkat çeken unsurlar var mesela;

  1. Finans sektörü büyürken lokomotif sektör diye yutturulan inşaat sektörü daraldı. Finans sektöründeki büyüme de bankacılık kârlarından ve dağıtılan temettü gelirinden oluşmuş. Ama her ne kadar finans sektöründe artış yani büyüme olmuş olsa da hâlâ reel sektörün finansmana ulaşmada sıkıntıları var. Hâlâ faizleri düşürmelerine rağmen borçlanma maliyeti yüksek firmaların. Onlardan kimse bahsetmiyor diyelim burada bu konuyu kapatalım
  2. Diğer bir ayrıntı ise kişilerin harcamalarındaki artış. Yani büyümüşüz ama üreterek değil tüketerek büyümüşüz. Bunun en somut örneği de Merkez Bankası öncülüğünde hesapsızca izlenen para politikalarıyla birlikte hayata geçirilen genişlemeci para politikalar. Bu politikaların sonucu elbette yüksek enflasyon olacaktır. Başka bir sonuç beklemek zaten abes olur. Hane halklarının harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıladaki payı yüzde 60’lara yaklaştı. Bunun anlamı şudur: Cebinizdeki her 100 liranın neredeyse 60 lirasını harcıyorsunuz. Tasarruf ve yatırım yetersizliği olan, üretiminin büyük kısmı emeğe dayalı ekonomi de bu ciddi bir sorundur. Bu şekilde enflasyonu aşağı çekemezsiniz.
  3. Emeğe ödenen payın geçen gene Milli Gelir içindeki oranı yüzde 30 seviyesindeyken bu sene yüzde 25 seviyelerine kadar geriledi. Bu sonuç gösteriyor ki işçi maliyetleri işveren açısından ciddi problem. İstediğiniz kadar ücret artışı yapın bu olumsuzluğu gideremediğiniz takdirde kesin çözüm alamazsınız.

Yukarda saydığımı maddeleri uzatabilirim ama yapmayacağım. İçinde bulunduğumuz durumu görmek için sadece bu üç madde yeterlidir diye düşündüm. Elbette üreteceğiz, elbette ekonomik değerlerimiz artmalı buna itirazımız yok. Bu artış üreterek olmalı, tüketerek değil. Ama şunun da kararını vermek zorundayız. Sadece rakamlardan ibaret olan bir ekonomik hayat mı istiyoruz yoksa üretimin her bir aşamasında elde edilen gelirin adil bir şekilde paylaştırılmasını mı? Ülke ekonomisi bitâp durumda. Satılmadık ne fabrikamız kaldı nede bir karış yerimiz. Cebine dolar koyan istediğini alır oldu. Çünkü hala işkembeleri dolmadı. Çünkü yedikleri hal hala doymadılar. Bir tek vatandaşlık haklımız satılmaz diyorduk onu da yaptılar. Hayaldi sahiden gerçek oldu. Tüm kaynaklar ya tüketildi ya yandaşlara satıldı ya da yabancılara peşkeş çekildi. Zengin daha zengin fakir olan daha fakir hala getirildi. Zaten millete ait olan varlıklar millete sanki iktidar tarafından bağışlanıyormuş gibi bir sadaka ekonomisi yaratıldı.

Açıklanan rakamların hiçbir önemi yok. Kendi hayatınıza bakın, dün bir ürün alabilmek için ödediğiniz para ile bu gün aynı parayı ödeyerek o ürünü alabiliyor musunuz? Önemli olan o. O yüzden önemli olan rakamlar değil. Önemli olan ekonomideki istikrarın sürdürülebilir olması. Millete bu kötülüğü Sevr-i imzalayanlar bile yapmadı. Hep söylüyorum Sevr-i imzalayanlar bunlardan daha namusluydu.  Artık uyan. Borçlandırılan sadece sen değilsin. Senin çocukların da borçlandırıldı. Bu sömürüye hala evet diyecek misin ?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?