Efendim

Efendim
24-03-2024

Gelişin canlar kurban olası, gelişin müjde  gönüllere... Çiçekler açar her adımında yüreğimizde. Yüzümün aydınlığı bundandır, bundandır bu ışıltı. Bir kandilsin ki hiç sönmeyecek. Toplayacak etrafında her milletten insanı öbek öbek. Bahardır her daim Ravzan. Himmet et yeşeren dallarımızı vurmasın hazan.

 

Gelişim İkrime gibi, Kab bin Züheyr gibi. Gelişim günahlarla dolu. Onları silmek için birkaç güzel söz getirdim Sana(sav). Şiire benzer, şiire yakın, Sana yakın, kalbine yakın, pişmanlığıma hatip, hislerime şahit, şefaatine talip bir kaç güzel söz. Bir nazar et de bir cümleye yüklem olsun sözlerim. Yüklensin sevgimi bir demet gül gibi. Himmet et, düşmesin ellerimden kuru yapraklar gibi.

 

Veysel Karani gibi, Selman-ı Farisi gibi Ebu Zer gibi kapılıp geliyor insanlar hoş kokuna. Ben deyim sümbül, siz deyin gül... Ravza’na oluk oluk akıyor sevdalıların. 610 yılından 2024’e kadar asırlar geçmiş aradan. Ancak zaman hatıranı daha da canlandırıyor, tazeleniyor sözlerin. Gözleri yaşlı şimdi Yeşil Kubbe’nin karşısında salavat getirenlerin, dua edenlerin. Kuşlar kanat çırpıyor, gelemeyenlerin yerine. Ondan biraz hüzünlüler. Gelenler de hüzünlü. Kavuşmaya eşlik ediyor çünkü ayrılık endişesi.

 

Bu şefkat halkasından dışarı çıkmak istemiyor kalbim. Meğer ben Medine’ye aklımla değil, kalbimle gelmişim. Yüzlerine bakınca kalplerini gördüm etrafımdakilerin. Öyle aşikâr ki sevgin. Himmet et, dünya bir kara sürme çekmesin gözlerime. Buğulanmasın Sana ayarladığım bakışlar. Himmet et, şefaatine nail olmak için aksın bu yaşlar.

 

Adını mı duymadılar, kalpleri mi mühürlendi bilmiyorum. Ümmetim diye dua ettiklerinin kolunu kanadını kırıyor nasipsizler. Ammar bin Yasir gibi bağlı elimiz kolumuz. Seyrediyoruz ümmet çiçeğinin yapraklarının yolunduğunu, ayaklar altında ezildiğini. Tuzun suda eridiği gibi eridi kalbimiz. Sayıca çoğuz ama dünya mizanında beş para etmiyor çokluğumuz. Himmet et ki kurtuluş yakın olsun. Analar, evlatlar, babalar, masumlar sükun bulsun. Zalimin boğazına sarılan bir el de bizimki olsun. 

 

Himmet et tekrar geleyim Ravza’na. En güzel rüzgar orda esti, en güzel güneş orda doğdu bana. Yeşil kubbe, yeşil halılar, koşturan çocuklar, telaşlı gençler, yüzlerine sürur sinmiş yaşlılar... Hepsi senin hoş kokundan nasibini almış. Ben deyim sümbül, siz deyin gül...Mahrum etmesin yaradan bizi Senden.

 

Bazen bir hata edince ve buna canım sıkılınca seyretmeye doyamadığım bulutlar ‘ne yaptın sen’ der gibi bakıyor bana. Yekinse üstüme doğru saldırıya geçecekmiş aslan gibi yelelerini savurarak bağırıyorlar içime içime. Bir daha yapma diye tembihliyorum kendimi. Bazen de öyle güzel manzara sunuyorlar ki bana... Uzanıp gökten sırtımı sıvazlayacakmış, pamuk elleriyle yüzümü okşayacakmış gibi memnun mesut bakıyorlar bana.

 

Senin yanındayken da öyleler bulutlar. Öyle geniş öyle ferah ki gökyüzü... Dünya bir cam fanus ve ben en güzel yerindeyim. Söylediğin ne varsa, gökte asılı hâlâ. Yağmurla ve rüzgarla doluyor içimize hepsi. İçimiz gökyüzü kadar ferah.

 

Uzun sürmüyor ama bu ferahlık. Müslümanların hepsi mutlu değil ki. Açlık, savaş, yokluk ensesinde geziyor bizimkilerin. Tok, zengin, tuzu kuru da çok aramızda ama birinin diğerinden haberi yok ne yazık ki. Biri yardım eli ararken çarnaçar, diğeri Allah’a havale ediyor bu işi. Birinin yüzü gülmezken, arşı tutuyor diğerinin şen gülücükleri. Bulutlar da görüyor bunların hepsini. Eminim taşıyorlar Sana tüm olan bitenin haberini. Rahat ettirmiyordur ümmetin bu hali mezarında dahi Seni.

 

Ah Efendim... Naatlarla sevdik, ilahilerle sevdik, salavatlarla sevdik biz Seni. Eksiğimiz, kusurumuz, yanlışımız çok. Üzülme ama şefkatinden de mahrum etme bizi. Senin yolundan geri koyma bizi. Ravza’na tekrar misafir et bizi. Beytullah’ tan sana koşalım. Zulmü boğduğumuz ellerimizle secdeye varalım. Himmet et, şu dünya hayatını izzetle son bulduralım. 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?